AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Babasının omuzunda Kur'an okuyan 'küçük kral' ve Beaudelaire

Bu yazı aslında dün için yazılacaktı, ancak geçen hafta feci bir trafik kazası geçirdiğim için tek elle ancak bugüne yetişebildi. Son yıllarda modern dünyanın bir yansıması olarak hayatımıza giren 'Anneler Günü' ve 'Babalar Günü' gibi günleri biraz da kapitalizmin bir uzantsı olarak gördüğüm için fazla önemsemem. Aslında anne ve babalarımızı sadece yılın bir gününe hapsetmek bana biraz hüzün verir.

Ayrıca bu "özel gün" dolayısıyla sevginin adeta bir ticari bir sektör haline dönüştürülmesi de pek hoş değil. Ancak her şeye rağmen, anne ve babalarımızı hatırlatan özel bir günün olması yine de hayatımız için bir hoşluk...

İlkokulu bitirdiğim yıl, koyun gütmeyi bırakıp hafızlığa başlamıştım. Bu hayatım için çok özel bir başlangıçtı, babam ve annem için de... Kur'an'ı ezberlemeye başlamak, çok muhteşem bir dünyaya adım atmak gibi bir şeydi evdeki herkes için. Ben artık evin "küçük kralı" idim. Annem, babam ve kardeşlerim hayatlarını kralı mutlu etmek için feda etmişlerdi sanki...

Onlar için dünya "küçük kral"ın etrafında dönüyordu artık... O herkesten farklı şeyler yiyor, evin en müstesna odalarında Kur'an okuyor, en güzel kıyafetleri giyiyordu. Evin bütün fertleri mütevazı yer sofrasında yemeklerini yerken, "küçük kral" her gün yabani güvercin etiyle besleniyordu.

O güzelim beyaz boyalı ahşep evlerde babamın gözleri hep yanımdaydı, yüksek sesle ve çığlık çığlığa Kur'an ezberlerdim. Biraz sesim kısılsa, annem tereyağ kızartır, babam kendi elleriyle içirirdi sesim açılsın diye...

Sabahları babamla camiye "mukabele"ye giderdik. Henüz parmak kadar bir çocuktum, karların boyumu aştığı bir kış günü evimizin tahta merdivenlerinde babamın omuzuna çıkar ve bir kuş gibi camiye uçardım... Bu müthiş bir şeydi, babam lastik çizmeleriyle bembeyaz bir rüyanın içinde yürürken, ben onun omuzlarında Kur'an okurdum... Babam kimbilir aklında ne büyük hayaller kurardı?

Zamanla büyüdüm, babamın omuzlarına sığmaz oldu ayaklarım. Hayatın zor koridorlarında, dünyaya ilk kez tepeden baktığım o bir çift omuz ve kalbime yerleştirilen cesaret hep yanımda oldu.

Bir zamanlar babasının omuzundaki mavi gökyüzünden dünyayı seyreden pamuk tenli çocuk artık çok gerilerde kaldı. Şimdi ölümle hayat arasındaki kozmik dengenin tam ortasında, farklı bir dünyanın "hayat tahteravallisi" hükmünü icra ediyor. Burada acılar, hüzünler, aşklar ve şiirler var. Sanki hayat suskunlaştıkça ölüm biraz daha yaklaşıyor, ölüm suskunlaştıkça ise hayatın baharı yeniden başlıyor.

Bir zamanlar, babasının omuzunda Kur'an okuyan hafız, şimdi biraz Beaudelaire, Rimbaud, Lorca, Neruda, Seferis, biraz Şeyh Galip, Fuzuli, Yahya Kemal, Haşim, Necip Fazıl, Nazım, Sezai Karakoç, Edip Cansever, Cahit Zarifoğlu ve İsmet Özel'le hayatın basamaklarında bir başka tahteravallinin dengesini arıyor.

Ve ölümle hayat arasındaki tahterevallide babasının omuzunda Kur'an okuyan "küçük kral"ın hayat macerası böyle sürüp gidiyor. Ama bütün çocuklar babalarını hâlâ çok özlüyor...


16 Haziran 2003
Pazartesi
 
MEHMET OCAKTAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED