T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Savaş ihtimali yüzde bir!

Herkes aynı soruyu soruyor: ABD gerçekten saldıracak mı? Savaş, Kurban bayramından önce çıkar mı? İç ve dış şahinler koro halinde, evet diyorlar. Savaş kaçınılmaz. Niçin? Çünkü Irak gerçek bir "işbirliğine" yanaşmıyor! Peki, Kuzey Kore yanaşıyor mu? O da yanaşmıyor ama, arkasında koca Çin var!

ABD'nin İkiz Kuleler estetik cinayetinden beri sürdürdüğü politika, aşık olduğu kıza "Teklifimi kabul etmezsen, seni de kendimi de öldürürüm!" diyen gencin psikolojisini yansıtıyor. Gerçekten kızı da kendini de vurur mu? Böyle yapanların yüzdesi ne kadar? Sanırım yüzde biri bulmuyordur. Ama medyaya yansıyan işte bu yüzde bir olduğu için, bütün aşık gençlerin böyle yaptığını düşünüyoruz.

Mesele şu: ABD neye aşık? Aşkına niçin cevap alamıyor? Cevap gecikirse, gerçekten intihar yolunu seçer mi? ABD'nin aşkına, siyaset bilimi dilinde "hegemonya" diyoruz. Kapitalist sistemin tarihinde, aşağı yukarı her yüz yılda bir 'dünya savaşı', ardından bir hegemon göregeldik. Son iki hegemonumuz İngiltere (Birleşik Krallık) ile ABD (Birleşik Amerika) oldu. Şimdi, 'Birleşik Avrupa' aday adaylığı için başvuruda bulunuyor. ABD şahinlerini küplere bindiren Saddam değil, Berlin-Paris hattının bu müracaatıdır!

AB, NATO işgalinden kurtuluyor

Onbeş yıldır, dünya sistemi içindeki en kapsamlı gerginliğin ABD ile AB arasında olduğunu; iktisaden ABD'ne yetişen AB'nin kendi ordusunu kurup, NATO'nun 'işgalinden' kurtulacağını; böylece Avrasya derinliğine doğru iktisaden olduğu gibi, siyasî ve askerî yönden de açılacağını yazıyorum. Bu sözler bugüne kadar bazı okuyucularım tarafından gayet 'ağır' bulundu. Boyuna sorup durdular: Ne demek NATO işgali? NATO temelde Avrupa'yı Sovyet işgaline karşı korumak için kurulmadı mı? Doğru ama, Sovyet tehlikesi bertaraf olduktan sonra niçin ortadan kalkmadı?

Bu soruya sadece "İslam dünyasını denetim altında tutmak" tarzında cevap vermek yetersizdir. Evet, meselenin böyle bir "medeniyetler-arası" yönü vardır; fakat aynı zamanda "medeniyet-içi" bir boyutu da mevcuttur. NATO, Avrupa genişlemesinin Amerikan denetimi altında gerçekleşmesini, dolayısıyla ABD'nin stratejik çıkarlarını tehlikeye düşürecek sınırlara varmamasını teminat altında tutan "asker" örgütün adıdır artık. Yani elli yıl öncesinden farklı olarak, sadece Almanya değil, bütün Avrupa işgal altındadır. Berlin-Paris hattının isyanı Saddamın devrilmesine değil, sözünü ettiğim işgalin Kabil-Bağdat bağlantısıyla sürdürülmesinedir. Avrupa bu bağlantıyı çözemezse, Avrasya derinliğine doğru açılıp "küresel" bir güç haline gelemez.

Türkiye için tarihi fırsat

Bu durum Türkiye için büyük fırsattır. Hem bu iki güç karşısındaki asimetrik ittifak ilişkilerini (ve bu simetrisizlikten doğan gerginlikleri) düzene sokması; hem de Balkanlar-Kafkaslar-Orta Doğu üçgeninde öncü güç olduğunu ortaya koyarak, geniş bir ekonomik çevre oluşturması imkân dahiline girmektedir. Ancak, ekonomik çevre oluşturmanın asgari şartı, jeokültürel beraberliktir. Avrupa'nın ayakta kalmak için aşmak zorunda kaldığı, kendi mamulü 'ulusçuluk', Türkiye gibi toplum/devlet sistemlerinin ayakta kalması için de en büyük ayak bağıdır.

Başa dönersek, savaş gerçekten çıkacak mı? ABD'ni çaresiz aşık gibi algılıyorsak, evet. Fakat bu, hegemonik intihar bombasının pimini çekmek gibi birşeydir. Saldırganlığın ayakta tuttuğu hiçbir hegemon var olmamıştır.

Genç işadamlarımıza bir kaç öğüt

Kazancını cebine koymadan önce kazandığını söyleyen, iflas etmeye mahkûmdur.

Altınla pirinç görünüşte aynıdır.
Bunları birbirinden değerleri ayırır.

Zenginlik insanı her zaman fıkaralıktan kurtarmaz.

Kolları kesilmiş insana yüzük satılmaz.

İki gözü olmak fevkalâde bir şey..
Ama tek gözlü olmak da birşeydir.

Ayaktaki adam, oturanın payını da kazanır.

Tek bilezik çınlamaz.

Söylemek, yapmak değildir.

Yiyecek ekmeği olanın söyleyecek sözü de vardır.

Kaynayan su, bir vakitler soğuk olduğunu unutmaz.

Genç siyasîlere öğütler: Tek başına mutabakat olmaz

Kemal Tahir, Sanat/Edebiyat Notları 3'te (Bağlam Yayınları) siyaset adamları için bir takım düsturlar not etmiş. Bunların bir kısmı başka kaynaklardan alınmış, bir kısmı muhtemelen kendisine ait. Ankara havasını yeni yeni solumaya başlayan siyaset/devlet adamlarına akide şekeri niyetine sunuyorum:

  • Saadetle felaket yanyana yaşarlar.

  • Sıkı basmayan bacak, sahibini suya kaptırır.

  • Neler kazanabileceğine dalarsan, hiçbir şey kazanamazsın.

  • Aptal değilsen, günde bir dalgınlık yeter.

  • Huy seçmeniz mümkünse, barışçılığı seçin.

  • Kralın dostu olmaz.

  • Pençesini keçiye geçirmiş arslandan korkma!

  • Alçak adam kuma benzer, harcından duvar olmaz.

  • Başkalarını öldüren seni unutmaz.

  • Uyku ölümün yeğeni olur.

  • Ağacı silkelemeden önce, meyvelerin nereye düşeceğine bak.

  • Bir orduyu bozmaya ters bir ihtiras yeter.

  • Kuru ağaç, yaş ağaca dayanır.

  • Ölüm gelmedikçe herşey mümkündür.

  • Leopar, renkleriyle beraber ölür.

  • En büyük kuvvetleri yere seren kuvvet, açlıktır.

  • Yolda oyalanan soyguncuya rastlar.

  • Yalan kaynar fakat pişmez.

  • Rüzgâr biriktirilmez.

  • Öküz, kendini kesecek bıçağı yalar.

  • Tek başına mutabakat olmaz.

  • Çıbanımızı biz deşersek pek acımaz.

  • Akıl yalnız bir evde oturmaz.

  • Kurnazlık önce sahibini haklar.

  • Boşboğaz ancak bilmediği sırları saklar.

  • Namuslu insan ölmez.

  • Su, her zaman seviyesini bulur.

  • Kuyudan çıkmadıkça, oraya neden düştüğünü anlatmaya kalkışma!


  • 26 Ocak 2003
    Pazar
     
    MUSTAFA ÖZEL


    Künye
    Temsilcilikler
    ReklamTarifesi
    AboneFormu
    MesajFormu

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Röportaj | Karikatür
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED