T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Skandal

Bir olayın skandal olarak nitelendirilmesi onun açığa çıkartılmasına bağlıdır. Açığa çıkartılmayan bir "skandal" skandal sayılmaz. Sadece skandalın kahramanlarını ahlâken ilgilendiren bir sferin içinde kalır ve onların ahlâk telâkkilerine bağlı olarak bir işleme tâbi tutulur. Bu da şu demek olur: o skandalı icra edenler zaten skandala konu olan olayı icra etmede ahlâkî bakımdan sakınca görmediklerinden onlar bakımından skandal sayılabilecek bir olay mevcut değil demektir. Onlar bakımından mevcut olmayan bir olay da toplum nezdinde bir mevcudiyet kazanamaz. Yani adem halinde kalır.

Mesela baş oyuncusu ABD Başkanı Nixon olan Watergate skandalı açığa çıkmamış olsaydı böyle bir skandaldan kimin haberi olacaktı? Ve kimsenin haberdar olmadığı bir skandal toplum vicdanında nasıl mahkûm edilebilecekti? Bir defasında (1995) Fransa'da benzer bir skandal ortaya çıkartıldı. O zamanın Cumhurbaşkanı'nın, Başbakan'ın, İçişleri Bakanı'nın, Paris Adli Polis Müdürü'nün, Paris Belediye Başkanı'nın adlarının karıştığı skandalda, adı geçen kişilerin oluşturduğu çetenin, rakiplerinin telefonlarını gayrımeşru yollardan dinlettiği belirlenmişti. Sanıklar, iddia edilen fiili ika ettiklerini itiraf etmişlerdi.

Bu tür olaylara acaba münferit olaylar diye mi bakmalı, yoksa olayın toplumsal boyutları olduğunu mu hesaba katmalı? Bir olayın münferit sayılması için "münferit" kalması gerekir. Yani kendinden önce o olaya benzer bir olayın vuku bulmamış olması gerektiği gibi, kendisinden sonra da bir örneğine rastlanmamış olması icap eder. Eğer bir olay, biraz değişik formlar içinde de olsa tekrarlanıyorsa, ortada toplumsal bir vakıadan bahsedilmesi icap eder. Belli başlı bütün Batı ülkelerinde bu tür skandallar sürekli biçimde tekrarlandığından, durumun toplumsal boyut içinde değerlendirmesini kabul etme durumunda kalıyoruz demektir. Olay, Batı kültürünün yapısal özelliklerindendir iddiasını, bence, cesaretle ileri sürebiliriz.

ABD'de siyasetçilere ve talep eden herkese "kirli çamaşır" arayıcılığı konusunda hizmet veren şirketlerin (şebekelerin) kurulmuş ve faaliyette bulunuyor olması, ahlâksızlığın kurumsallaşmış olmasının en çarpıcı ve somut timsalidir. Kirli çamaşır arayıcılığı artık profesyonelce icra edilmektedir. ABD'de müşterilerine bu tür "hizmet" sunanlar, hizmetlerinin bedelini tahsil etmektedirler. Üstelik hizmetlerinden istifade etmek istemeyen müşterilerini de şantajla ikna etmek(!) suretiyle müşterileri arasına katabilmektedirler. Bu ahlâksızlık yaygın biçimde icra edildiğine göre, ortada, bunu kabul etmeye müsait ve müstait bir kültürün varlığından bahsedilebilecektir. Peki bu nasıl bir kültürel yapı olabilir? Sanıyorum, son tahlilde, soysuzlaşmış bir rekabet ortamına ulaşabiliriz. Siyasî alanda demokratik ortamın yol açtığı soysuzlaşmış bir rekabet; iktisadî alanda liberalizmin yol açtığı soysuzlaşmış bir başka rekabet, kendi ahlâk yapısını bu şekilde (yani ahlâksız bir şekilde) dışlaştırmaktadır.

Demokratik rekabet ortamında insanlar sadece "Ben başkalarından iyiyim, ben en iyiyim" iddiasını ileri sürmekle yetinmiyor, aynı zamanda: "Başkası benden kötüdür" iddiasına da yer vermek zorunda bulunuyor. Bu yüzden başkalarının kirli çamaşırlarını her türlü gayrımeşru ve gayrı ahlâkî yola baş vurarak ortaya çıkartmaya çalışıyor. Aynı durum iktisadî alan için de geçerlidir. İnsan, kendi malının en iyi olduğunu ileri sürmekle yetinmiyor; aynı zamanda başkasının malının kötü olduğunu da ortaya koyma mecburiyetiyle karşılaşıyor. Aksi takdirde malının sürümünü sağlaması imkânsız hale geliyor.

İslâm'da haram kılınmış olan tecessüs, Batı kültürünün yapısal kurumlarından birini teşkil ediyor. Dolayısıyla ahlâksızlık, Batı kültüründe yapısal bir mahiyet arz ediyor.

Böylece bu kültür ortamında belki de bizatihi ahlâkın yeniden tanımlanması cihetine gidilecektir. Ahlâk, eylemi ortaya koyan niyete göre değil, fakat eylemin sonuçta ulaşabileceği başarıya göre tanımlanabilecektir. Böylece, hakikatte ahlâksız nitelikte olan eylem (telefon dinleme gibi), ortaya çıkartılmadığı sürece, bu ahlâksız eyleme bağlı olarak başarıya ulaşan sonuç değerli sayılacaktır. Zaten şimdiden fiiliyattaki uygulama da bu istikamette tecelli ediyor. Yakalanmadığı veya açığa çıkartılmadığı sürece her türlü gayrı ahlâkî ve gayrımeşru eylem mubah telâkki ediliyor. Oysa bizim değer anlayışımıza göre, bir başına bu telâkki tarzının kendisi bile bir skandal sayılmalı ve ahlâkî düzlemde hesaba çekilmelidir.


26 Ocak 2003
Pazar
 
RASİM ÖZDENÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED