AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Acaba, yargıda başka Neşterler var mı!..

Türkiye, belki de son yılların en hararetli ve enteresan konularından birisini tartışıyor ve aşama aşama yaşıyor. İçinde, yargının hem de yüksek yargının bulunduğu şüphe uyandırıcı bir düzen tüm çıplaklığıyla açığa çıkmış bulunuyor. Bu çıplaklığı örtmeye çalışmak da şüphelilerin derdine derman olamıyor. Daha önce, Susurluk örneğinde olduğu gibi mafya-siyaset-ticaret üçgeni kurulmuştu. Şimdi ise, ortaya yargı tabanında yeni bir üçgen çıkmış bulunuyor.

Mafya liderine aracılıkla suçlanan, mensuplarının yasa dışı ilişkilerini sudan bahanelerle yargı sürecinden kaçırtan ve bütün bu ilişkilerini hukuk kalkanı arkasında saklamaya çalışan Yargıtay'ın güvenirliliği artık tartışma konusu olmaktan da öteye geçmiştir. Bütün karmaşık ve üst düzey davaların sonuçlanma makamının üzerine karanlık bir gölge düşmüştür.

Eleştirilerin odağındaki isim Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya'nın şeffaf davranıp hem kendisini denetime açmak hem de Neşter davasından dolayı suçlanan arkadaşları için yargı sürecini başlatmak gibi bir sorumluluğu vardır. Zira, bu kadar çok soru işareti ortadayken kimsenin bir komployla karşı karşıya olduğunu ve şahsı üzerinden kurumunun yıpratılmak istendiğini söyleyerek iddiaları geçiştirme lüksü bulunmamaktadır.

Özkaya'nın müteahhit Hakkı Süha Şen'le ilişkisinin tesadüfi olmadığı artık bellidir. Şen'in Alaattin Çakıcı hakkında aracılık girişiminin daha ilk baştan bir hukukçu tavrıyla reddedilmediği, tartışmaya ve konuşmaya açık tutulduğu da apaçıktır. Başkan en azından, Çakıcı kararıyla telefonla arandığında bilgi vermek üzere çantasında taşımak boyutunda ilgilidir. Milas'taki yazlığını onaran müteahhite olan borcunun rakamındaki çelişkilerden, bu borcun ödemelerine ilişkin verdiği bilgilere kadar bir dizi soru işareti hâlâ ortadadır. Ödemeler ilginç bir şekilde, Çakıcı hakkındaki karar olumsuz çıktından sonra yapılmış görünmektedir.

Bütün bunlar belki de arkada hiçbir komplo aranmasına gerek duyulmayacak, samimi ve içten bir arkadaşlığın doğal sonucudur. Üst düzey görevlerdeki insanlara ulaşmak ve onlarla dostluk kurmak bazıları için sanılanın aksine çok kolay olduğu için Özkaya da belki sadece böyle bir ilişkinin içindedir. Ancak, MİT gibi devletin en önemli kurumlarından birisinin müşteşarı tarafından doğru söylememekle suçlanacak kadar sıkıştırılmışken yapması gereken, bütün soruları içtenlikle cevaplamaktır. Bunların başında da telefonlarının dinlendiğini bildiği bir sırada başında bulunduğu kurumdan nasıl, "telefon dinlemenin sayılamayacağı..." kararı çıkartabildiği gelmektedir. Özkaya, konuşmalarının ocak ayından itibaren takip edildiğini bilmektedir.

Çakıcı kararı ve Neşter davası sürecinde yaşananlar bir hukuk kurumunun objektif davranması gerektiği ilkesiyle açıkça çelişmektedir. Anayasa değişikliğiyle kaldırılan DGM'lerin yerine bütün illerde aynı sayıda ve aynı personelle yeniden Ağır Ceza Mahkemeleri kurulurken Ankara gibi dava yükünün ağır olduğu bir şehirde yapılan da bu çelişkiye bir başka örnektir. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Ankara'da kaldırılan iki DGM'nin yerine bir mahkeme kurulmasına hükmetmiş ve aralarında Neşter Davası savcısı Ömer Süha Aldan'ın da bulunduğu üç dinamik ve çalışkan savcı pasif görevlere getirilmiştir. Her yerde sayılar aynı tutulurken Ankara'daki bu indirimin gerekçesinin ve yapılanın kindarlık olmadığının açıklanması gerekmektedir.

Neden açıklama, şeffaflık ve yargı denetimi lazım, onu da söyleyelim... Türkiye'de belki bazı şeyler gizli kapaklı yapılabiliyor ama hiç olmazsa bunların çoğu bir şekilde ortaya çıkıyor. Bugünlerde tanık olduğumuz öyküler de bunun bir göstergesidir.

Geri doğru hatırlanacak olursa Türkbank'ın satışının "mafya işin içindedir" uyarılarına kulak asılmadan son aşamaya gelmesine rağmen birden bire patlaması da bu türden bir olaydır. Neşter Davası da bazı "sanık adayları"nın yargı denetiminden kaçırılmasına rağmen yapanın yanına en azından itibar açısından kar kalmayacağının bir örneğidir.

Herkes eskisi gibi, hesap verme korkusu olmadan alıştığını yapmaya devam ederken bir el, tekere çomak sokuyor. Ve eğer kurumların başındaki isimler, sorumluluk makamlarını işgal edenler üzerlerine düşeni yapmazlarsa da patlama şiddetli oluyor. Tıpkı, Neşter ve Çakıcı'dan sonra hukuk kurumlarını ilgilendiren birçok olayın bilinmesine rağmen henüz ortaya çıkmaması gibi.

Üstelik bunların sayılarının takriben 20 civarında olması gibi...


25 Ağustos 2004
Çarşamba
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED