T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 14 ŞUBAT 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Davut DURSUN

"Haydi dernek kurmaya" kampanyası ile sivil toplum olur mu?

Yetmişli yıllarda dünyada yeniden gündemin üst sıralarına yerleşen "sivil toplum" kavramı Türkiye'de de seksenlerin başından itibaren tartışılmaya başlanmıştır. Özellikle 12 Eylül darbesinin tesis ettiği askeri yönetim uygulamalarının yol açtığı eleştiri ve memnuniyetsizliklerin bunda etkili olduğu görülmektedir. Zira ülkemizdeki konuyla ilgili ilk tartışmalarda sivil toplum kavramının askeri yönetim karşıtlığı, sivil yönetim, siyasi iktidarın siviller tarafından kullanıldığı bir toplum anlamında kullanılması dikkat çekicidir.

Zamanla sivil toplum kavramı, askeri yönetim karşıtlığı anlamından bugünkü devlet (siyasal toplum) ile aile arasındaki birliktelik alanı veya üyeleri öncelikle devlet dışı faaliyetlerle uğraşan ve bu faaliyetler aracılığıyla devlet kurumları üzerinde bir çeşit baskı ve denetim uygulayarak kendi kimliklerini koruyan ve dönüştüren kurumların oluşturduğu bir bütünlük alanı olarak anlaşılmaya başlanmıştır.

12 Eylül askeri yönetiminden demokrasiye geçiş sürecinde akademya ve düşünce dünyasında başlayan sivil toplum tartışmaları aradan geçen süre içerisinde hatırı sayılır bir literatürün oluşmasını sağlamış bulunmaktadır. Gerçekten de bugün sivil toplumla ilgili zengin denebilecek bir kitabiyat oluşmuş, üniversitelerde konuyla ilgili tezler yapılır hale gelmiştir. Hatta sivil toplum adıyla bağımsız dersler verilmeye başlanmıştır.

Bu arada Türkiye'nin son yıllarda bütün önceliklerini Avrupa Birliği (AB) hedefine yönlendirmesinin de sivil toplum tartışmalarına önemli bir katkı yaptığı söylenmelidir. Zira sivil topluma ilişkin gelişmelerle demokratikleşme arasında doğrusal bir ilişki kurulmuş ve çağdaş standartlarda bir demokrasi için sivil toplum zorunlu olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle sivil toplumun geliştirilmesi ve kolektif sorunların çözümünde aktif bir aktör olarak harekete geçirilmesi demokratikleşme konusunda bir zorunluluk olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle Avrupa Birliği ile ilişkilerde sivil toplumun geliştirilmesi üzerinde durulan konulardan biri olmuştur.

Devlet eliyle sivil toplumun tesisi...

Son yıllarda daha çok Avrupa Birliği sürecinin yönlendirmesiyle sivil toplumun geliştirilmesi çerçevesinde yapılan düzenlemelerle küçümsenmemesi gereken adımlar atılmıştır.

Ne var ki devletle toplumun bir noktaya kadar karşıt alanlar oldukları kabul edilmese sivil toplumun gelişip yeşereceği bir zihniyet zemini oluşmamaktadır. Bunun için öncelikle devlet alanının sınırlandırılması ve bunun dışında kalan kamusal alanın sivil toplum alanı olarak görülmesi gerekir. Zaten sivil toplumun gelişebilmesi için sınırlı devlet ve hukuk devleti temel bir şart olarak görülmüştür. Sınırlı devlet dışındaki toplumsal alana işaret edene sivil toplum, kendi inisiyatifiyle kamusal sorunları çözebilme ve siyasal alanı etkileyebilme kabiliyetini ifade etmektedir. Bu anlamda sivillik devlet ve siyasal alan dışındaki bir toplum kabiliyeti olarak görülmelidir.

Paradoks olarak işaret etmek istediğim nokta, son yıllardaki demokratikleşme gayretleri çerçevesinde sivil toplumun geliştirilmesinin de bir devlet, yani siyasal toplum faaliyeti olarak görülmüş olmasıdır. Sivil toplumun devlet eliyle geliştirilmesi, temelde sivillik karşıtı bir durumdur. Devlet sivil toplumun önündeki engelleri kaldırmak ve kendi eylem alanını sınırlandırmakla zaten sivil topluma önemli bir katkı yapmış olacaktır.

Türkiye'de sivil toplum alanındaki başta dernekler diğer örgütlü kuruluşlar bir güvenlik sorunu olarak görülmüş ve Emniyet birimlerinin kontrolü altına verilmişti. Demokratikleşme çerçevesinde bu tür kuruluşların denetiminin Emniyet birimlerinden alınarak Valiliklerde oluşturulan Dernekler Müdürlüklerine bağlanması olumlu bir gelişme olmuştur. Dernekler Müdürlüklerinin HAYDİ DERNEK KURMAYA sloganlarıyla kampanya yapmaları sivil toplumun devlet eliyle oluşturulmak istenmesinin bir ifadesi olarak görülmektedir. İlk bakışta hoş bir adım olarak görülse de sivil toplum açısından ciddi bir paradoks olduğu açık. Devlet dernek kurmak konusunda kampanyayı değil varsa engelleri kaldırmayı öncelemelidir. Sivil toplum sadece dernek kurmakla tesis edilecek bir durum değil, bir zihniyet ve bakış meselesidir.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi