T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 14 ŞUBAT 2006 SALI | ||
|
Karikatür krizi büyüyor. Dünyanın hemen her ülkesinde, onlarca şehrinde devam eden protesto, gösteri ve yürüyüşlere karşı, Avrupa'daki pek çok basın kuruluşu da, Jyllands-Posten'e "destek" amacıyla karikatürleri peşpeşe yayınlamaya devam ediyor. Öncelikle merak uyandıran, dünyanın ikiye bölünmesi boyutuna gelmiş bu devasa tepkiye rağmen, Batılı basının geri adım atmama inadını neden sürdürdüğü? Yüzlerce örneğini dökebileceğimiz basın geleneğine göre, "rencide etmek, hakaret etmek" gibi konularda kastın aşıldığını fark eden basın-yayın organı "özür" dilemese bile, amaçlarının bu olmadığını ifade ederek -en azından- susar. Hele böylesi bir öfke seli sözkonusuysa. Ancak susmak bir yana ateşi körüklemeye devam eden Batı basını çokkültürlülüğe ilişkin değerleri çiğnemek ve İslam düşmanlığı anlamına gelecek bir "ifade hürriyeti" havariliğine soyunmuş vaziyette. Garip bir biçimde, müthiş bir özgüven ve giderek kabadayılığa varan bir dile sardıran Batı'nın bu tavrı çeşitli şekillerde okunabilir, ancak nedenlerin en önemlisi öteden bu yana Müslümanlara yakıştırılan "potansiyel terörist" sıfatının altını çizmek. Amerika'da bir firmanın karikatürleri tişörtlere basarak satışa sunması, firma yetkilisinin Müslümanlardan "terörist" diye bahsetmesi, Batı'nın Doğu'ya şimdiye dek yüzlerce kez en yetkili ağızlarla aktardığı bu bakışın, medya yoluyla çoğaltılan karikatür krizinde de yönlendirici olduğunu, tek başına ve şüpheye mahal bırakmayacak şekilde açıklıyor kanımca. Olayın başından bu yana savunma argümanı olarak dile getirilen "ifade özgürlüğü" hususunda bir "samimiyet puanlaması" yapmak gerekirse; öncelikle dünyanın her yerinde, bu tür bir olay söz konusuysa "ifade özgürlüğü"nün yanında mutlaka etik sorumluluğun da durması gerektiği yine İngilizce çeviri kitaplardan bize ulaşan bir basın geleneğidir. Ama bu genel-geçer eğilimin es geçilmiş olmasına kulak asmayıp, sadece "özgürlük" kavramından bir çıkarım yapmaya çalışırsak da, Batı'yı haklı kılacak bir veriye ulaşmak zor gözüküyor. Neden... Çünkü, çağdaş, demokratik, özgürlükçü anayasal düzenlerin, hem inanç özgürlüğünü, hem de düşünce özgürlüğünü tartışmasız özgürlük kategorileri olarak tasnif ettiğini biliyoruz. Özgürlüğün sınırsız olmadığı ve korunmaya alınmış diğer özgürlüklerin başladığı yerde bittiği hususunda da anlaşmazlık yok. O halde, eli hançerli, başındaki sarıkta bir bomba fitili asılı Peygamber kartonu yayınlamak, Peygamber'in İslam'ın en büyük kutsallarından biri olması, yüzyıllardır süren ve milyonlarca mensubu bulunan bir dünya görüşünü temsiliyeti nedeniyle, hukuk tarafından koruma altına alınmış inanç özgürlüğünün ihlali anlamına gelir ki, bu ifade özgürlüğünün bittiği/bitmesi gerektiği yeri gösterir. Yine de, "ille düşünce özgürlüğü" diyeniniz varsa, Jyllands-Posten'in gözden kaçmış olabilecek çifte standardından bahsetmek isterim: Gazeteye 2003'te Hz. İsa'yı konu alan karikatürler gönderilir. Gazete, okurlarının duygularını inciteceği gerekçesiyle bunları yayınlamaz. Elbette söylenenler doğru. Karikatürler, "ifade özgürlüğü" şemsiyesi altında ırkçılık ve ayrımcılıkla harmanlanan bir provokasyonu işaret ediyor. Peki ama, böyle de olsa Müslümanlar, kutsalına hakaretle kendisini dışarıya-kavgaya çağıran kabadayıya karşı, nasıl bir tavır almalı? İletişim kurmak en güzeli mutlaka... Ama nasıl?
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |