YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Sezer'e bağlanan umutlar

Şu sıralar en çok karşılaştığım soru "Cumhurbaşkanı Sezer'in ne yapabileceği" ile ilgili... Belli ki memlekette bir daralma var ve halk, bu daralma içinde Cumhurbaşkanı'nın bir ümit üreteceğini düşünüyor. Demirel'de elde edemediği ümidi...

Ümidin yanıbaşında kaygılar duruyor.

Acaba kendi çizgisi nedir, net bir çizgisi var mıdır, acaba Anayasa Mahkemesi Başkanı iken yaptığı "demokrat konuşmalar"ın arkasında durma kararlılığı nedir ve acaba istese bile Türkiye'deki güç parsellenmesi gereği sistemin ve uygulamanın iyileşmesi yolunda olumlu tavırlar sergileyebilir mi?

Rektör atamaları, bir ümit, üç hüsran doğurdu. İzmir için direnişi, bir ilke çıkışı yaptığı kanaatine yol açmışken, Atatürk ve İnönü Üniversiteleri için suskunluğu ilkesel tavrını yaraladı. 19 Mayıs ve Dicle Üniversitesi konusundaki tavrı ise, kendi ilkesi ile iradi olarak çelişebileceği görüntüsünü verdi. Sonuçta YÖK operasyonu, Sayın Sezer'in itibarında 4-1'lik bir gedik açmış oldu.

Şimdi Sezer'in önünde memurlarla ilgili Kanun Hükmünde Kararname var. Belli ki bu bir kıyım-tasfiye kararnamesi. Sezer'in bu kararnameyi en azından yöntem olarak onaylamadığı birkaç kanaldan kamuoyuna açıklanmış bulunuyor.

En son Başbakan Ecevit, "üçlü zirve"den sonra yaptığı görüşmenin ardından, Cumhurbaşkanı'nın bu tür konuların kararname ile halledilmesini Anayasa'ya aykırı bulduğunu bildirdiğini ifade etti.

Ancak Ecevit'in sözlerinde bir şey daha vardı. Buna göre Sezer, kararnameye öz olarak karşı değildi. Ecevit, Cumhurbaşkanı Sezer'in diğer konudaki "tereddütler"inin de zaman içinde aşılacağı ümidinde olduğunu bildirdi.

Bu durumun da Sezer'in çizgisinde ümit ve kaygıları birlikte harekete geçirdiği söylenebilir. İnsanlar Sezer'in bu meselelerin (yani temel haklarının kısıtlanması ile ilgili düzenlemeler) kararname ile çözülmesine karşı duruşundan umutlanıyor, ama Ecevit'in ifadesiyle "bu tür düzenlemelere öz olarak karşı olmayışı"ndan da kaygıya kapılıyor.

Vatandaştaki kaygı, "kıyım lobisi" diye nitelenebilecek bir başka çevrede umut oluşturuyor. Ve Sezer"e, "tereddütlerin giderilmesi" yolunda kuşatma başlıyor.

Dün iki gazetenin başyazarı, (Daha önce bu sütunlarda kendilerine bir yerlerden telefon gelmiş olabileceği endişesi ifade edilen imzalar) Sezer'i iki alanda sıkıştırıyordu:

1. Cumhurbaşkanı, devletin irticai ve bölücü memurlar tarafından tehdit edilmesi riskini göze alabilir mi?

2. Cumhurbaşkanı, devletin iki zirve kurumu (Hükümet ve Cumhurbaşkanlığı) arasında gerilim oluşmasını göze alabilir mi? (bkz. Güngör Mengi (Sabah) ve Oktay Ekşi(Hürriyet)'nin yazıları)

Evet göze alabilir mi?

İfadedeki tehdidi hissetmemek mümkün değil. Belki de göze alamayacak, belki de tereddüt(!)leri giderilecek ve Cumhurbaşkanı kararnameyi imzalayacak.

Vatandaş kaygılanmakta haksız sayılabilir mi?

Oysa, bu tür düzenlemelerin jurnali ve haksız kıyımları özendirdiğini ve vatandaşın devlete küskün hale gelmesi ile sonuçlandığını görmek için o kadar çarpıcı örnek var ki..

Son rektör tayinlerinde gerek YÖK gerekse Cumhurbaşkanlığı tarafından devre dışı bırakılan isimlerin asıl itirazı "rektör yapılmayışları"na değildi.

YÖK, rektör belirlenmesinde rejime, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlılığı esas aldığını ilan etmişti ve rektör yapılmayanlar, ister istemez kamuoyunda tam da bu yönlerden "sakıncalı kişiler" gibi algılanmıştı. İşte daha çok oy almalarına rağmen rektör yapılmayanlar buna itiraz etmekteydiler.

Atatürk Üniversitesi'nden Prof. Dr. Cevat Gerni, Dicle Üniversitesi'nden Prof. Dr. Kemal Özaydın, 19 Mayıs Üniversitesi'nden Prof. Dr. Osman Çakır'ın isyanı bunun içindi. Kemal Özaydın, babası müftü olduğu için "şeriatçı" diye suçlanmaya isyan ediyordu. Özaydın'ın eşi, kendisinin "28 Şubat paşası" Güven Erkaya'nın sekreterliğini yapmış olmasını kocasının şeriatçı olmadığına delil olarak sunuyordu. Osman Çakır'ın eşi, "Kocamın rejime yönelik bir suçu varsa asın onu" diye feryad ediyordu.

"Bölücü-irticacı" gibi malzemeler, makam rekabetinde böyle vurucu silahlara dönüşüyordu.

Son söz olarak şunu demek isterim: Sayın Cumhurbaşkanı, rektör olayında olduğu gibi çelişkiler sergileyebilir. KHK konusunda, bir biçimde tereddütlerden kurtulup (!), hükümetin tasfiye operasyonuna onay verebilir. Ama vatandaş nezdindeki ümitlerin de böyle böyle aşındığını bilmelerini isterim. Bir devlet yöneticisinin "itibar"ı bir anıttır, yel alır, sel alır ve aşınır. Sayın Sezer'in parmak uçlarından aşınmaya başladığını belirtmek, bir kamuoyu sözcüsü olarak benim görevim. Her imzanın bir bedel getirdiği bilinmelidir. Şu an Sayın Cumhurbaşkanı kendi parmak uçlarıyla imzalıyor kararnameleri, ama onlar daha çok aşındığında, belki imzaların tümü otomatiğe bağlanacaktır. Bazı çevrelerin kendilerini o noktaya doğru sürüklediğini dilerim erken farkederler...


7.AĞUSTOS.2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Ahmet Taşgetiren

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...