YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

 

 

Temel sorun

Yabancı basını, yıllardır, olabildiğince yakından izlemeye çalışırım. Askerî konular da, doğal olarak, ilgi alanıma girer. Ancak, izleyebildiğim yabancı gazete ve televizyonlarda, askerlerin tayin ve terfi haberlerinin bizdeki kadar geniş biçimde yer aldığını şimdiye kadar görmüş değilim. Savunma konularında uzmanlaşmış dergilerde, ya da 'Stars and Stripes' (ABD) benzeri silâhlı kuvvetler mensuplarına hitap eden yayınlarda "Kim, nereye geldi?" sorusuna cevap teşkil edecek bilgiler herhalde yer alıyordur; ancak pek çok ülkede, askerî hiyerarşinin en tepesinde bulunan kişinin adı bile pek bilinmez... Bilinmesi de gerekmez...

Bizde durum farklı. Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin (TSK) en tepe noktaları (dört kuvvet komutanı ile Genelkurmay başkanı) Milli Güvenlik Kurulu (MGK) üyesi olduğu için biraz da bizdeki merak; 'sistemin merkezi' olduğu iyice ortaya çıktığı son bir kaç yılda esasen olağanüstü önem kazandı MGK, ancak daha önce de MGK merkezli bir siyasi yapılanma askerleri önemli kılıyordu...

Askerin sistem içerisindeki ağırlığının Türkiye'nin 'ulus devlet' kurma süreciyle ilişkisi bulunduğu tartışma götürmez bir gerçek. Cumhuriyet'i kuran İstiklâl Savaşı'nı kazanan askerî kadroydu; o kadro köklü bir değişimi gerçekleştirip onun devamını getirmeyi de sivil irade yerine TSK'ya emanet etti. İç Hizmet Yasası'nda "Cumhuriyeti koruma ve kollama" görevinden söz eden 35. madde olmadığı dönemde de bu böyleydi; şimdiyse TSK'nın sistem üzerindeki ağırlığı 'yasal bir meşruiyete' sahip.

Sistemin asker ağırlıklı oluşması, her yıl rutin olarak gerçekleştirilen tayin ve terfilerin ilgiyle izlenmesini zorunlu kılıyor. Siyasetin içinden kişiler, gözlemciler, ileriki günlerde beklenecek gelişmeleri komutanların kişiliklerinden hareketle değerlendiriyorlar. Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu Genelkurmay başkanlığına geldiğinde, kendi askerî tayin ve terfilerine geniş yer vermeyen New York Times'ın o zamanki Türkiye muhabiri Stephen Kinzer'in "Daha yumuşak bir asker, 28 Şubat'ı sona erdireceğe benziyor" anlamına gelen bir haber yaptığını hatırlıyoruz.

'Cumhuriyet rejimi' ile asker arasındaki birebir ilişki, sistemin çocukluk ve ilkgençlik çağları için fazla yadırganacak bir durum sayılmayabilir. Geçen yüzyılın (20. yüzyıl) ilk yarısında, Türkiye'nin de parçası olduğu Avrupa, iki yıkıcı savaş gördü ve o savaşlar her ülkede askerlerin kısmen söz sahibi olmasını sağladı. ABD'de bile 'asker kökenli cumhurbaşkanı' seçilen bir dönemden söz ediyoruz. O dönemde, başka ülkelere bakarak, "Bizde durum farklı" demek herhalde zordu. Ancak, o ülkelerle Türkiye'nin arası, bu noktada, darbeler dönemi olan son 40 yıl içinde açıldı.

Ağırlık sahipleri için durumlarını terk etmek elbette zordur; ayrıca değişim de, ilk bakışta, sonu belirsiz bir macera gibi görünebilir. Ancak, bir kaç yıldır toplumu etkisi altına alan mevhum 'korku' bir kenara itilebilirse, hem dünyanın Türkiye'ye sunduğu imkânların, hem de 80'inci yaşına doğru evrilen Cumhuriyet'in toplumda kazandığı yaygın desteğin, böylesine bir köklü değişimi kolaylaştıracağı görülebilir. Yansıtılanın tersine, Türkiye'de kimsenin Cumhuriyet dışı bir yönetim aradığı yok; var gibi görünen çıkışların paranoyayı sağlamlaştırma taktikleriyle irtibatı olduğuna –doğru veya yanlış- toplum inanıyor.

Türkiye'deki sistemin şimdiki temel özelliğinin, sivil siyasetçiler ara sıra aksini iddia etseler bile, herkese sorumluluğu üzerinden atma fırsatı sağlamak olduğunu unutmamak gerekiyor. Sistemde köklü değişim arzularının toplumda varolup da siyaset alanında kendini hissettirmemesi bu yüzden. Siyasiler, ne zaman sıkışsalar, "Ben yapmadım, o yaptı" deyip suçu sistemin özelliğine bağlayabiliyorlar. Medyanın da, 'pabuççu muştası' olarak kullanabileceği yan güçlere ihtiyacı var; o da, bu sebeple, mevcut durumun devamından yana tavır alıyor.

Türkiye, Avrupa Birliği (AB) üyesi bir ülke olacaksa, bunu, korkulara dayalı vesayetçi bir sistemle gerçekleştiremez. Türkiye için en tehlikeli olan ise, sonunda "Hayır" diyeceği halde AB süreci içerisinde yol almasıdır...

Diyeceğimiz şu: Ya, ülke sistemini, temel tercihlerde de, sonunda beraber olacağımız ülkelere benzetelim, ya da ülkenin dengeleriyle fazla oynamayalım. Türkiye'yi askerî tayin ve terfilerin yakından izlenmesi gerekmeyen bir ülke haline getirmeyeceksek, nüfus cüzdanıyla oynamanın ne âlemi var?


7.AĞUSTOS.2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Fehmi Koru

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...