Yavru Vatan'da "Böyle gitmez" sesleri

KIBRIS- Geçtiğimiz haftayı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde (KKTC) geçirdim. Bütün bir hafta boyunca birçok insanla görüştüm, konuştum, tartıştım. Vatandaşlar, bürokratlar, siyasiler, farklı farklı da olsa, bir şeylerden şikayet ediyorlar. Yalnış olan bir şey var, KKTC'de. Nedir bu diye düşündüm. Bu arada, farklı farklı şikayetleri olan çeşitli kesimlerin ortak dile getirdikleri, "Bu böyle gitmez" sözü geldi, aklıma. Evet, herkes KKTC'nin bu şekilde yürümeyeceğinde hemfikirdi. Bu yaklaşım çok doğruydu. Ekonomisi olmayan, denetimsizliğin, başıboşluğun had safhaya ulaştığı KKTC'de, insanlara artık "balık vermeyi değil, balık tutmayı öğretmek" gerekiyordu. Bakalım önümüzdeki günler KKTC'de neler getirecek?

Bankalarda bir telaş bir telaş

Yüksek enflasyonla yaşamaya alışmış bankacılık sektörünü son günlerde bir hazırlık telaşı aldı. Bankalar, öyle veya böyle, baskıyla veya kendiliğinden enflasyon rakamlarının düşmesiyle birlikte oluşacak yeni piyasa ortamına hazırlanıyor. Ekonomi piyasasında enflasyonun düşmesiyle birlikte mali derinliğin sığlaşmasıyla birlikte herşey değişecek. Bankalar bugünkü gibi çok rahat hareket edemeyecekler. Geçtiğimiz günlerde bir grup bankacıyla yaptığımız sohbet sırasında konu enflasyonun düşmesinden sonra çıkacak tabloya geldi. Bankacılar, bankaların bugün içinde bulundukları durumu şöyle özetliyorlar:

Türkiye'de bankaların kurumsal müşterileri vardır. Bunlar 1200-1300 firmadan oluşur. Bunlar bankalardan sıhhatli krediler kullanırlar. Bankaların her yılki büyüme oranları da hem bu kredilere hem de Gayri Safi Milli Hasıla'yla aynı orandadır. Bankalar bu kurumsal müşterilerine yılda yüzde 5 büyüklüğe denk gelen bir kredi kullandırırlar. Şimdi, enflasyonun düşmesiyle birlikte Türkiye senede yüzde 15 büyümeye başlayacak. Böyle bir durumda büyümeyle, bankaların kurumsal müşterilerine kullandırdıkları kredilerin oranlarında yüzde 10'luk bir fark olacak. Bankalar bu farkı kapatmak için bireylere ve küçük işletmelere yönelecekler. Çünkü bankalar kredi vermekten ne kadar rahatsız olurlarsa, ellerinde para tutmaktan da o kadar rahatsız olurlar. Çünkü elde kalan mevduat bankaya hiçbir şey getirmez."

İşte bankalar şu anda, önümüzdeki günlerde oluşacağı söylenen ortama ayak uydurmak için büyük bir telaş içindeler. Yine bankacılara göre, bu ortama ayak uyduramayan bankalar darbe alacak, ayak uyduranlar yollarına devam edecek.

Kim dinler genelgeyi?

Resmi kurumlarda kullanılan taşıtlarla ilgili bir genelge vardır. 237 sayılı taşıt kanunu hükümlerinin 9.8.1984 tarih 1994/3 ile 28.7.1997 tarih 1997/46 sayılı bu Başbakanlık genelgesi gereği resmi kurumlardan genel müdürün dışında hiçbir kamu personeline araç tahsis edilmemesi ve araç tahsisi yapılsa bile özel amaçlı olarak kullanılmaması belirtilmiştir. Ancak aldığımız duyumlara göre, Ziraat Bankası'nda bu genelge pek de dikkate alınmıyormuş. Anlatılanlara göre; banka genel müdürlüğündeki bütün genel müdür yardımcılarına son model Opel Vectra arabalar tahsis edilmiş. Bu araçlar şoförler vasıtası ile hem mesai saatleri içinde hem de dışında, tatillerde özel olarak kullanılmaktaymış. Olay sadece bununla da sınırlı değil. Hiçbirinde resmi plaka kullanılmayan araçlar bankanın şirketleri adına alınıp, yasayı delmek için, genel müdür yardımcılarına tahsis ediliyormuş.

Yüksek orandaki görev zararı ile ünlenmiş ve özelleştirilmesi gündemde olan bir bankada yaşanan bu makam arabası skandalı, "Nereden geliyor bu yoğurdun bolluğu" dedirtiyor insana.