YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

 

 

Diyanet-Vâkıf krizi

Diyanet'le Diyanet Vakfı arasında cereyan eden çekişmenin mâhiyeti iyi anlaşılmadığı için, hemen herkes işi kuyruğundan tutuyor, tartışmayı soyut bir düzleme taşıyarak icrâ-yı lûbiyât eyliyor. Eh, orta yerde bir nizâ bulunduğuna göre de, taraflardan birinin haklı, diğerinin haksız olması gerekmeyecek midir?

El yordamıyla ilerleyen bir tartışmanın, dilerseniz, siz de taraftarı olabilirsiniz. İster Galatasaray'ı tutun, ister Beşiktaş'ı!.. Nasıl olsa biri galip çıkacak değil midir? Hele bir de Başkan Yılmaz'ın, devletin bürokratı olduğu düşünülürse, daha da kolay yan tutabilirsiniz.

Papatya falı: Kim haklı?

O zaman, önce şu tesbiti yapmakta fayda var: Türkiye'de yayın yapan ve İslâmî olarak nitelenen gazetelerin çoğunun, Diyanet İşleri Başkanlığı'nı ve Vakfın faaliyetlerini takip eden muhabirleri yok!.. Dolayısıyla, bu alana ilişkin iç çekişmenin künhüne vâkıf haber kıtlığından geçilmiyor. Yani İslâmî kamuoyu ciddi bir bilgilenme zâfiyetiyle malûlken, sağlıklı bir kamuoyu nasıl oluşabilsin? Hele bir de o haklı, bu haksız ucuzluğunu düşünün siz!..

Burada bir ikinci tesbitte daha bulunalım: Din İşleri Yüksek Kurulu emekli üyelerinden Kemal Güran'ın kaleme aldığı "Müslümanın El Kitabı" adlı ilmihali gözden geçirdim. Harika bir ilmihal!.. Bu fırsatla, bütün okuyucularımın bu çağdaş ilmihali edinmelerini tavsiye ederim. Ayrıca bu kitabın, Diyanet'in veya Başkan'ın görüşlerinden zerre bir farkının olmadığını da kaydetmem gerekir. Eğer Başkan reformcu ise, -kaldı ki bu kavramı Başkan hiçbir zaman kullanmadı- Türkiye Diyanet Vakfı da, bu ilmihal de reformcu demektir. Ama ne Başkan'da, ne Vakıf'ta böyle bir gizli dürtü yok. Bunu özellikle vurgulamak gerekiyor.

Diyanet Vakfı'nın hizmetleri

Peki problem nereden kaynaklanıyor?

Problemin kaynağı, para ve iktidarın paylaşımı noktasında!.. Hadise bu kadar derin, ya da bu kadar basit.

Önce size küçük bir özetleme: Türkiye Diyanet Vakfı, 1980 darbesinden sonra CHP'li Lütfi Doğan ve Tayyar Altıkulaç tarafından kuruldu. Amaç, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın din alanındaki hizmetlerine bütçe dışı katkılar sağlamak. Merkez'de bir mütevelli heyeti var ve bütün il ve ilçe müftüleri de vakfın taşra şubelerini teşkil ediyor. Halktan toplanan para ve bağışlar, hibe edilen arsa, bina ve her türlü akar vakfın gelirini oluşturuyor.

Türkmenistan ve Japonya'daki camiler, Kocatepe Camii inşaatının ikmali, Diyanet'in yurt içinde ve dışında yürüttüğü eğitim faaliyetleri, hemen bütün İslâmî şûrâların maddi finansmanı da gene vakıf bütçesinden karşılanıyor. Dahası, yurt hizmetleri, burslar!.. Yayımı devam eden ve 30 cildi bulacağı tahmin edilen İslâm Ansiklopedisi!.. Ayrıca da vakıf yayını olarak 300'ün üzerinde eser!.. Bunun yanısıra, Türkiye'nin yüz akı olarak kabul edebileceğimiz hac organizasyonları!..

Bunların devamında fayda var mı, yok mu?

Kuşkusuz var da, Vakıf'la Başkan arasındaki krizi bu açıklamalar izah ediyor mu, etmiyor mu? Mesele işte orada. Öyleyse gelelim ihtilâfın kaynağına!..

Yukarıda sayılan hizmet ve kaynaklara ilişkin politikaları kim belirleyecek? Kim tayin edecek?

Vakfın hukukî planda başkanı, Diyanet İşleri Başkanı olmakla beraber, Vakıf Mütevelli Heyeti baştan ayrı bir tutum geliştiriyor. Taaa, Tayyar Bey zamanında teşkil edilmiş bir kadro bu. Dolayısıyla Tayyar Altıkulaç'la ilintili bir çizgi takip ediyorlar. Diyanet İşleri Başkanı da, anlaşıldığı kadarıyla bu durumu hoş görmüyor, Vakıf kaynakları ve politikaları üzerinde söz sahibi olmak istiyor. Krizin kaynağı: İktidarın tekliği ve paylaşılmazlığı sorunu!..

Para ve dînî iktidar sorunu

Bize göre burada, haklı-haksız diye bir durum söz konusu değil. Tam tersine ciddi bir yapılanma sorunu ile karşı karşıyayız. Vakıf Mütevelli Heyeti diyor ki; ben Diyanet'e her türlü yardımı yaparım. Fakat apayrı bir tüzel kişilik olarak varım. Diyanet'in hiyerarşisi içinde de değilim. Ne dersiniz, doğru değil mi?

Buna karşılık Başkan da demek istiyor ki: Sizin bütün personeliniz benim resmî görevlilerim mesâbesinde. Hac görevini düzenleme yetkisini, unutmayın ki size Diyanet veriyor. Taşra yetkilileri de resmen bize bağlı. Yani Diyanet İşleri Kurumu olmasa, Vakıf ne işe yarar? Gelir kaynaklarınızın tümü kurumaz mı?

İşte krizin kaynağı!.. Buyurun, ortadaki soruna bir çözüm bulun bakalım!.. Veya klasik bir kolaycılıkla, taraflardan birini dilediğiniz kadar destekleyin.

Sonuç: Bu tartışma böyle devam ederse önce Vakıf kaybeder. Sonra da Diyanet'in kendisi!.. Bu kriz öyle bir krizdir ki, 28 Şubat'tan önceki yıllarda, ileri geri İmam-Hatip tartışmalarından farksızdır. Tartışma sürdükçe, taraflar kendilerini daha da batırırlar. Çünkü ortada, gücünü nefislerden alan iktidarın paylaşılmazlığı sorunu var. Ayrıca bu sorunun, bütün dînî veya tasavvufî vakıfları alabildiğine çürüttüğünü nasıl olur da unuturuz? Öyleyse hüküm: Çözüm üretmeyen bir eleştiri ile nereye varılabilir?


7.AĞUSTOS.2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Özlem Albayrak

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...