YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

 

 

Siz alttasınız, onlar her dâim üstte

Yılların iletişim uzmanı Hıfzı Topuz, uzun ve dönemeçli hayat serüveninin içinden bir katreyi anılaştırdı, birdenbire bütün iri gazetelerde kendinden söz ettirdi. Belli çevrelerin yakından tanıdığı bir aydın olan Hıfzı Bey, şimdilerde kazandığı popülerliğini hayretle karşılıyor olmalı... Andy Warhol'un '15 dakikalık şöhret' dalgası sonunda onu da vurdu...

Hıfzı Topuz'un 'Eski dostlar' adını verdiği anılarını ben de okudum. Cemal Kutay'ın Sabahattin Ali'yi ihbar eden kişi olduğuna değindiğini gördüm. Ünlü hikâyeciyi karışık bir yoldan ölüme gönderen emri veren kişinin Nihat Erim olabileceği kuşkusunun altını ben de çizdim. Çetin Altan ile Melih Cevdet Anday'ı altalta üstüste getiren kavgayı gözümden yaşlar akacak bir keyifle okudum. (Mine G.'nin, elinde tencere kavgayı ayırmaya çalışma sahnesine, ne yalan söyleyeyim, bayıldım.) Radikal yönetmeni Mehmet Yılmaz'ın 'gerçek yazar' dediği, Çetin Altan'ın vaktiyle "Sen hokkasın" diye yerini gösterdiği Mine G.'nin, aynı zamanda bir 'tencere kullanma uzmanı' olduğu gerçeği beni mest etti.

Ancak, beni en fazla çarpan satırlar bu olaylar değildi. 'Eski dostlar' kitabının başlarında (s. 73) yer alan bir paragrafa, nedense, şimdiye kadar dikkat çeken olmadı.

Gazeteciliğe, 1947'de 'Akşam' gazetesinde atılır Hıfzı Topuz. Gazetenin sahibi Kazım Şinasi Dersan'dır. Kazım Bey'in biraz eli sıkı bir patron olduğunu öğreniriz anılardan, ama zaten o devrin bütün gazete patronları öyledir. Kazım Dersan'ın 'Ali Bey' diye anılan bir odacısı vardır. Tramvayda giderken karşılaştığı her yanlışlığa, kendine gazeteci-yazar süsü vererek, "Gel de yazma birader" diye söylendiği duyulduğu için Bâbıâli çevrelerinde "Gel de yazma Ali Bey" diye meşhur, İstanbul terbiyesi görmüş, yoksul bir kişidir bu ve patronunun üzerinden dökülen eski elbiselerini giyer. Patronu kiminle iyiyse, Ali Bey de o kişiye diğerlerinden farklı davranır...

Benim altını çizdiğim satırlar, odacı Ali Bey'in yine Akşam'da çalışan kardeşiyle ilgili: "Gazetede Ali Bey'in bir de kardeşi çalışırdı. Kamil Bey sevilen bir insandı. Gazetede dağıtım işlerine bakar, hepimizle dostluk ederdi. Aradan yıllar geçti, bir gün gazetede Kamil Bey'in ölüm ilânını okudum: Milli Asayişi Himaye ve Milli İstihbarat Teşkilatı'nın değerli mensuplarından ve Akşam gazetesi eski idare memurlarından K. Üstükarcı, Tanrı'nın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi..."

Meğer, 'Gel de yazma Ali Bey'in Akşam'ın idare memuru kardeşi Kamil Üstükarcı aslında 'MİT mensubu' değil miymiş?

Prof. Fatma Esin, Cumhuriyet'te, (31 Temmuz 2000) 1960'lı yılların ikinci yarısında İstanbul'da geçen bir MİT öyküsü anlatıyor. "O dönemde" diyor Prof. Esin, "Fen fakültesi profesörlerinden biri Ataköy'deki evinden işyerine Ataköy'deki taksi durağına bağlı bir taksi ile gider gelirdi." Taksiyi tercih etmesinin sebebi bir kaza sonucu ayağının kırılmasıymış... Profesörü aylarca fakülteye taşıyan şoför bir gün ansızın ortalıktan kaybolmuş... Şoför, bir süre sonra, bir toplantıda profesörün bankacı eşinin karşısına çıkıvermiş, ama başka bir kimlikle... "Bankamızın teftiş kurulu başkanı" diye tanıtmışlar adamı... Kendisini şoför bilen kadının şaşkınlığını gidermek için, adam, "Bu benim eski mesleğim" demiş ve eklemiş: "Şoförlük yaptığım yıllarda MİT hesabına çalışıyor ve eşinizi izliyordum."

MİT mensubu-şoför-bankacı, Prof. Esin'in aktardığına göre, "Gerçekte her öğretim görevlisinin arkasında bir MİT görevlisi var; kiminin terzisi, kiminin berberi, kiminin komşusu, hatta kiminin sevgilisi..." bilgisini vermiş profesörün eşine...

Bu anlatının yer aldığı Cumhuriyet gazetesinin tarihinde de benzer bir olay var. Cumhuriyet Ankara Bürosu'nda 'istihbarat şefi' olarak çalışan kişi, 27 Mayıs 1960 sabahı, gazeteye, 'yüzbaşı' üniformasıyla gelmiş. Gazetede çalışanlar, istihbarat şefinin aslında 'görevli' olarak aralarında bulunduğunu o gün öğrenmişler...

Geçmişte ve halen itibarlı bazı yabancı gazeteleri Türkiye'de temsil eden Yeni Binyıl yazarı Metin Münir, "MİT kilit mevkilerine yerleştirdiği kişilerle bazı önemli gazeteleri yönlendiriyor; bu gazeteler de kamuoyunu yönlendiriyor" diye yazdı (5 Ağustos 2000). Metin Münir'in konuya değinmesinin sebebi, bir yabancı gazeteyle yazı yazmak üzere anlaştıktan sonra imzalaması için önüne konan anlaşmayla herhangi bir istihbarat örgütünün mensubu olmadığına dair taahhütte bulunmasının istenmesi... Anlaşma metnini önüne koyan yabancı gazeteci, "Bunu herkesten istiyoruz" demiş, "Çalıştırdıklarımızdan biri istihbaratçı çıkarsa, kendisini kandıranın biz olmadığımızı okur bilsin diye..."

İstihbarat örgütlerinin gazetelerde 'gazete içi istihbarat' amacıyla adam tutmadığı kanaatinde Metin Münir; ona göre, "Sansür etmek, haber uydurmak, kamuoyu oluşturmak, karakter suikastı yaptırmak üzere adam bulundurur..." Hürriyet'in eski patronu Erol Simavi, Emin Çölaşan'ın kendisiyle yaptığı '40. yıl sohbeti' sırasında, "27 Mayısçı askerler gazeteleri okuyarak darbe yapmaya karar verdiler" dememiş miydi?

"Paris'te Hıfzı Topuz'un evindeki kavgada Çetin Altan mı üstteydi, Melih Cevdet mi?, Mine G.'nin elinde kova mı vardı, tencere mi? Kovaysa, içi boş muydu, yoksa su ile dolu mu?" Bu konular sizi daha fazla mı fazla ilgilendirirdi yoksa?


7.AĞUSTOS.2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Taha KIVANÇ

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...