Ne Fenermiş be...

Rahmetli Abdullah Yüce garanti Fenerli idi. Yoksa nasıl o kadar güzel okuyabilirdi aşağıdaki türküyü:

Ne zaman gülecek / Benim de yüzüm.
Yaş gitti kan doldu / Her iki gözüm.

Çarşamba'nın gelişi belli idi. Bir önceki maçta takımı Rüştü kurtardı, bu defa "keşiş kete yemedi". Hemen herkes "kötü oynayan" bir Fenerle karşı-karşıya olduğumuzu kabul ediyor. Bütün sorumluluk Denizli'ye aittir. Gençlere suç bulmak yakışık almaz. Öteki takımlarda da gençler var. İşte Nihat. Toschak'ın alt yapıdan getirdiği Yasin, İlhan ve Savaş ile beraber BJK'ye en büyük hediyesi. Belki de Milli Takım'a.

Denizli nasıl bir sistem uygulayacak, hep beraber bekliyoruz. Lakin Fener'de gelenektir. Fazla bekleyemezler. Eldeki kadronun "çok çok iyi" olduğu söyleniyordu. Hatta defalarca artık "transferi kapattık" denildi. Eh, un var, şeker var, su var. Helvacı aranıyor demek ki.

Hakkı teslim etmek için Gençlerbirliği'nin de "taş gibi" bir takım olduğunu söyleyelim. Hele Fenerbahçe ile oynayınca iyice granit oldular yani.

'Jardel neye yarar' diye tartışılıp duruyor.

Cevap ortada halbuki: Adam golcü.

İyi de golcüden golcüye fark var. Kimi koşarak gol atar, kimi durarak. Günümüz futbolu için "koşan golcü" tercih ediliyor. İyi de nereden bulacaksınız Hakan Şükür gibisini. O zaman hocaya iş düşüyor. Sistemi Jardel'in özellikleri üzerine bina edecek. Ve ediyor da. Adam golleri peşpeşe sıralıyor. Futbol netice ister. Eh, Jardel netice alıyor. Böyle devam ederse Galatasaray için problem nedir? Ortada bir problem gözükmüyor, havanda su dövülüyor. Jardel benzetmek gibi olmasın Fener'in bir zamanlar iki "sabit kule"si vardı. Boliç ile Saffet. Onlara mı benzesin. O zaman ipini çekersiniz. Şimdiki durumda bu futbolcuyu şu veya bu sebeple eleştirmek yanlıştır. Ne zaman ki gol pozisyonlarına girer, bir türlü gol atamaz. Hem de koşmaz. O zaman ne diyecekseniz deyin. Şimdilik adamı rahat bırakın.

Türk futbol seyircisi artık Avrupa'da oynanan maçlara gözünü dikti. Beşiktaş ile G.Saray'ın kupalarda peş peşe oynayacağı maçlar ilgiyi önümüzdeki günlerde büsbütün Avrupa'ya kaydıracak. Hatta mübalaga ederek söylersek: Avrupa maçları 1. Lig, içerdeki maçlar II. Lig muamelesi görecek.

Beşiktaş bu yorgana göre ayak uzatabilecek mi?

Şüpheli gözüküyor. Rize maçında verilmeyen penaltı gelse idi netice başka türlü olacaktı. Aslına bakarsanız şampiyonluğa oynayan dört büyükler lige hiç de iyi bir başlangıç yapamadılar. Bakalım bu "kötü gidiş" ne zaman düzelecek, rayına oturan ilk takım hangisi olacak?