YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...



  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Batıcılıktan vazgeçiliyor(2)

Kutlu üç aylar mevsiminin başlaması dolayısıyla tartışmaya kısa bir ara vermek zorunda kaldım. Bu tartışmayı Avrupa Birliği-Türkiye ilişkilerinin yoğun olarak tartışılacağı önümüzdeki haftalarda yazmayı tasarladığım bir dizi yazıya teorik temel oluştursun diye başlatmıştım. Tartışmamıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

"Batcılıktan vazgeçilmesi" fenomeninin iki temel boyutu var: Birinci boyut Batılılarla, ikinci boyutsa Batı-dışı toplumlarla veya dünyayla (yani bizimle) ilgili veya ilişkili.

Bizzat Batılıların kendileri, "modernleşme olarak Batıcılık" ekseninde, hegemonyalarının "taşıyıcısı" olarak gördükleri ve bu çerçevede geliştirdikleri anakronik proje ve stratejilerden vazgeçmeye ve hegemonyalarını sürdürmek için daha farklı kavramsal çerçeveler, kurumlar ve daha küresel (veya postmodern) araçlar, yöntemler geliştirmeye başladılar. Bu konuyu ayrıntılı olarak başka bir yazıda tartışacağım.

Burada, "modernleşme olarak Batıcılık"tan vazgeçilmesi fenomeninin bizimle ilgili ikinci boyutu üzerinde durmak istiyorum.

İlkin bir noktanın altını çizelim: Cumhuriyet dönemi boyunca bir modernleşme veya Batılılaşma projesinin hayata geçirildiğinden sözedilir. Ancak bu, tartışmaya açık bir konudur. Tanzimat'tan itibaren, Avrupalı güçler karşısında toprak kaybetmeye başladığını, dolayısıyla büyük bir tehlike ile karşı karşıya kaldığını gören Osmanlı elit ve aydınlarının Osmanlı'nın "onurunu ve statüsünü korumak" amacıyla gerçekten ciddiye alınması gereken çok yönlü bir yenileşme veya modernleşme projesi başlattığını vurgulamak gerekiyor. Toynbee'nin dikkat çektiği ve Şerif Mardin'in ayrıntılı olarak incelediği gibi Osmanlı yenileşmesi veya modernleşmesi, müslümanlığın temel dinamiklerini, anlam ve sembol haritalarını olumsuzlayan bir proje değildi. Böyle bir sorunu yoktu son Osmanlıların.

Ama Cumhuriyet modernleşmesi, sanıldığı veya iddia edilegeldiği gibi bir modernleşme veya Batılılaşma çabası olmadı hiçbir zaman. Toynbee'nin çok nefis bir şekilde ifade ettiği gibi bir "spiritüel ve kültürel değişim", bir "kültür ve medeniyet değiştirme" projesi idi. Şerif Mardin bu durumu "Türk modernleşmesi, Türkleri İslam kültüründen uzaklaştırma çabasıdır" derken çok sarih bir şekilde ifade eder.

Cumhuriyet'le birlikte gerçek anlamda bir yenilenme (modernleşme) deneyimi yaşanmamış, her bakımdan Batılı hegemonik güçlerin yörüngesine girilmiştir: Türkiye, önceden sahip olduğu dinamikleri, anlam haritalarını, zengin tarihsel deneyimi reddettiğini, dolayısıyla Türk toplumunu Osmanlı deneyiminde görüldüğü gibi "Türk toplumu" yapan temel iddialarından vazgeçtiğini tüm dünyaya (tabii ki öncelikli olarak Batılı hegemonik güçlere) ilan etmiştir.

Batılı hegemonik güçler, Türkiye'nin hala nasıl olup da kendisini, yani kurucu iradesini, ideallerini, temel dinamiklerini olumsuzlayabiliyor, reddedebiliyor oluşuna bir anlam veremiyorlar. Böyle bir şeyin hem dünya tarihinde görülmediğini (ve görülemeyeceğini) çok iyi biliyorlar. Ve o yüzden bizim elitlerimiz ne kadar "biz Batılı ve Batı yörüngesinde olan bir ülkeyiz" derlerse desinler, Türkiye'ye hep kuşkuyla bakıyorlar. Siz Batılıların yerinde olsanız, Türkiye'nin bu anakronik tavrına elbette siz de kuşkuyla bakarsınız: Çünkü, Türkiye'nin reddettiğini söylediği Osmanlı mirasının üzerinde bugün 45 devlet, hinterlandında ise 31 devlet bulunuyor ve bu mirasın dün şekillendirdiği Osmanlı coğrafyası, her şeye rağmen fokur fokur kaynıyor ve gerçek sahibini, özgürlüğünü arıyor. O yüzden, tüm çabalara, engellemelere rağmen müslümanlık eksenli yeni bir silkinmenin, özgürleşmenin, yenilenmenin eşiğinde.

İşte modernleşme; demokratikleşme, rasyonelleşme, hukukun üstünlüğü, en temel hak ve özgürlüklerin gaspedilemeyeceği, bastırılamayacağı, yok edilemeyeceği gerçeğini gün ışığına çıkarması nedeniyle Batılı hegemonik güçlerin de, Türkiye'deki ve bölgedeki iktidar aygıtlarına hakim olan elitlerin de korkulu rüyası haline gelmiş durumda. O yüzden, görünüşte tam tersi söylemler dillendiriliyor gibiyse de, gerçekte biraz önce açımladığım anlamda en geniş anlamıyla modernleşme karşıtı, baskıcı, totaliter uygulamalar hayatın her alanında kök salacak şekilde hayata geçirilmeye çalışılıyor. Bunu gerçekleştirebilmek için de "irtica" kod adı ile müslümanlığın hayatın her alanından uzaklaştırılması için farklı ülkelerde farklı şekillerde uygulanan aynı küresel proje tatbik edililiyor.

Müslüman toplumların modernleşmeleri, yenileşmeleri istenmiyor. Çünkü modernleşme, müslüman toplumların daha bilinçli bir şekilde müslümanlıkla buluşmasına yol açıyor. Modernlik veya modernleşme müslümanlığı yutmak yerine müslümanlık, insanın hem iç, hem de dış dünyasını anlamlı kılacak daha kuşatıcı, daha esaslı anlam ve sembol haritalarına sahip olduğu için modernliği dönüştürüyor.

Çarşamba günü devam edeceğiz.


2.EKİM.2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Yusuf KAPLAN

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...