İsterseniz, çekilirim
Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk: "Eğer beni bu müdahaleye engel görüyorsanız, bir sağlık nedeni ileri sürüp hemen istifa etmeye hazırım"
Namık Kemal Ersun tasfiye edilmişti.
Yalnız, bir sorun vardı:
Yerine kim geçecekti?
Kara Kuvvetleri Komutanlığı için, kıdem sırasına göre üç aday yarışıyordu:
Adnan Ersöz.
Şükrü Olcay.
Fethi Esener.
Beklenmedik bir şey oldu; Kenan Evren kıdemsiz olmasına rağmen, üç adayın da önüne geçerek Kara Kuvvetleri Komutanı oluverdi.
Artık "Ben ne olacağım?" diye sormuyordu.
Ne olacağı belliydi:
Genelkurmay Başkanı.
Bu isimsiz, politikadan hazzetmeyen Türk generalinin, emeklilik korkusuyla, "direkten döne döne" yükselmesi bazı çevrelerde memnunluk yaratırken, bazı çevrelerde de haset ve kıskançlıklara neden oluyordu.
Kıskananlardan biri de, sonradan Kara Kuvvetleri Komutanı olan ve Kenan Evren'le birlikte 12 Eylül müdahalesini gerçekleştiren Nurettin Ersin Paşa'ydı.
Kenan Evren'in Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na getirileceği söylentileri dolaşmaya başlayınca, Nurettin Ersin Genelkurmay Başkanı Semih Sancar'a çıktı:
"- Hak benimdir..." dedi.
Sancar, Ersin'i sakinleştirmeye çalıştı:
"- Adnan ve Fethi Paşa itiraz etmedi. Onlar daha kıdemli."
"- Kenan Paşa'yı benim önüme geçirdiniz..."
"- İyi ama, onun Kore kıdemi var."
Ersin sustu ve "sırasını" beklemeye karar verdi.
DARBEYE DOĞRU

Kenan Evren, "politik görüşü olmayan, taraf tutmayan" bir asker olarak bilindiği için, yıldızı birdenbire parladı. Önce Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na, sonra da 8 Mart 1978'de Başbakan Bülent Ecevit'in önerisiyle Genelkurmay Başkanlığı'na getirildi.
Bu habere Amerikalılar çok sevindi.
Sonradan ABD Dışişleri Bakanı olan NATO Avrupa Müttefik Kuvvetleri Komutanı Alexandr Haig memnuniyetini belirtmek için, dostu Kenan Evren'in Genelkurmay Başkanlığı'na getirilişiyle ilgili törene katıldı ve bu çok "yakın" arkadaşını coşkuyla, içtenlikle kutladı.
Evren, devletin koskoca Genelkurmay Başkanı'ydı artık.
Koltuğa oturur oturmaz hemen üç kişilik bir ekip kurdu ve bir "karargah etüdü" istedi.
"- Neden?" diye sordu komutanlar.
"- Bu aşamada Silahlı Kuvvetler'in müdahalesine gerek var mıdır? Varsa, böyle bir müdahalenin temeli ne olabilir?" diye cevapladı o da.
Ülkede terör kol geziyordu.
Her gün onlarca vatandaş hayatını kaybediyordu.
Hükümet çaresizdi.
Siyasi parti liderleri, kısır çekişmelerin ötesinde, doğru dürüst bir iş yapmıyordu. "Sağ-sol" kutuplaşması devlet kademelerine de sıçramış, ülkenin iç güvenliğinden sorumlu Emniyet Teşkilatı "feci bir şekilde" bölünmüştü.
Üstelik, ekonomi de bozuktu.
Kalkınma hızı dibe vurmuştu.
Yağ, şeker, akaryakıt kuyrukları vatandaşı canından bezdiriyordu. Halkta, yavaş yavaş "Ordu gelsin, kurtarsın" itirazları yükselmeye başlamıştı.
Kenan Evren'in kurduğu "özel ekip"in başında, Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Haydar Saltık vardı. Evren, canı sıkıldıkça Haydar Saltık'ı çağırıp soruyordu:
"- Gidişat nasıl?"
"- Araştırıyoruz."
"- Bir karargah etüdü daha yap bakalım."
"- Emredersiniz?"
"- Doğu'daki Kürt hareketine gerekli hassasiyet gösterilmiyor. İçeride sağ-sol bölünmesiyle insanlar durmadan birbirini vuruyor."
"GELİN BAKALIM ÇOCUKLAR"
"İnsanların sağ-sol bölünmesiyle durmadan birbirini vurduğu" 1979 kışına doğru darbe için düğmeye basılmış, geriye sayım başlamıştı. Karargah etüdü, yoklama derken, çalışmalar hızlanmıştı.
Orgeneral Bedrettin Demirel'e göre, darbe 1979'un ilk aylarında yapılacaktı, ancak Fahri Korutürk'ün ricası üzerine bu karar ileri bir tarihe ertelenmişti.
Aralık 1979 tarihinde, önde Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, arkasında kuvvet komutanları, hazırladıkları bir mektup ve mektuba iliştirilmiş Türk Silahlı Kuvvetleri'nin görüşlerini yansıtan iki sayfalık bildiriyle Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ü ziyarete gittiler.
"- Ooo... Gelin bakalım çocuklar" dedi Korutürk.
Oturuldu.
Laf lafı açtı. Derken "çocuklar" konuya girdi:
"- Efendim, biz buraya hayırlı bir iş için geldik."
"- Oh oh, neymiş bakalım bu hayırlı iş?"
"- İzniniz olursa, müdahale etmek istiyoruz!"
"- Allah Allah... Nereden icap etti durup dururken?"
"- Biliyorsunuz, ülke kötüye gidiyor..."
"- İyi ama..."
Korutürk evhamlı, pimpirikli biriydi. Bu "hayırlı" işi bir duyan oldu mu diye sağına soluna bakındı. Sonra sesini kısarak, yavaşça:
"- Şimdi yapmayın çocuklar" dedi, "Bir defa ihtilal mevsimi değil. Tarihe dönüp baktığımızda ihtilallerin hep kuru mevsimde, ekseriyetle Eylül-Ekim ayında yapıldığını görürüz. Tanklarınız yürümez, çamura saplanır maazallah..."
Tarih 27 Aralık 1979'du.
Korutürk'ün görev süresi birkaç ay sonra doluyordu. "Darbeyle indirilmiş Cumhurbaşkanı" olarak anılmak, kabul edilebilir bir durum değildi.
"- Kararınızı erteleyin!" dedi.
Sonra da şunları ekledi:
"- Eğer beni engel görüyorsanız, bir sağlık nedeni ileri sürüp istifa etmeye hazırım."
Komutanlar bu teklife sıcak bakmadı.
Saygın bir isimdi Korutürk. Onu bir oldu bittiyle karşı karşıya bırakmak yakışık almazdı.
Evren, hazırladıkları mektubu ve bildiriyi sundu Cumhurbaşkanı'na:
"- Gidişat kaygı verici Cumhurbaşkanım. Durumu kendi aramızda müzakere ettik ve bu mektubu kaleme aldık."
Korutürk uzatılan metni aldı ve bir solukta okudu:
"İYİ Kİ ÖYLE YAPMADINIZ"
Metne iliştirilmiş bir de mektup vardı.
Korutürk mektubu ve arkasından "Terörü durdurma hedeflerine varış" başlıklı, memorandumu andıran altı sayfalık bilgi notunu okudu.
Mektupta, "Bunlar yapılmazsa müdahale edilecektir" türünden bir ifadenin yer almaması Cumhurbaşkanı'nı sevindirmişti.
"- Benim ne yapmamı istiyorsunuz?"
"- Bazı arkadaşlar bu mektubun, 12 Mart'ta olduğu gibi radyodan okunmasını istediler. Ancak, önce sizin takdirinize sunmayı daha uygun bulduk" dedi Evren.
Korutürk buna da memnun olmuştu:
"- İyi ki öyle yapmadınız. Tamamen yanlış anlaşılır ve polemik çıkardı. Zaten mektup radyoda okunsaydı, ben bu makamı bırakıp hemen giderdim."
"- Bunların doğru yolu bulması lazım. Yoksa..."
Evren'in "bunlar" dediği siyasetçilerdi.
ABD'DEN AL HABERİ
Evren, Cumhurbaşkanı'yla görüşmelerinde "hemen müdahale"yi ima eden bir şey söylememişti, ama Korutürk emekli olduktan sonra 24 Mayıs 1980 tarihinde not defterine şunları yazmıştı:
"Birinci Ordu. Selimiye-Bugün görüştüğüm kolordu komutanları ve Akademiler Komutanı, 'Artık müdahale etmekten başka çare kalmadı' dediler."
Amerikan Silahlı Kuvvetler Dergisi (US Arned Forces) de aynı görüşteydi. Haziran 1980 sayısında şunları yazıyordu:
"Türkiye'deki gelişmeler öyle bir noktaya gelmiştir ki, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin müdahalesinden başka bir çıkış noktası görülememektedir. Ordu müdahale edecek, ancak gelişmeleri uzun vadede o da düzeltemeyecektir."
İyi ki muhtırayı radyoda okumadınız
Evren, "Bazı arkadaşlar bu mektubun, 12 Mart'ta olduğu gibi radyodan okunmasını istediler" deyince, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk irkildi:
"İyi ki öyle yapmadınız. Tamamen yanlış anlaşılır ve polemik çıkardı.
Zaten mektup radyoda okunsaydı, ben bu makamı bırakıp hemen giderdim."
Yarın : 12 Eylül'e nasıl gelindi?
|