![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Şanlı bir Tarihten, Kanlı Tarihe geçiş: 12 EylülTam bu yazıya oturmuşken, radyoda, Beethoven'in 'Kader' başlıklı 5'inci senfonisi başlıyor. Belleğimdeki 12 Eylül belgeseline fon müziği olmak istercesine… 'Kader kapıyı çalıyor' diyor, Beethoven. 12 Eylül'de, bizim kapımızı çalan ' kader'imiz miydi? Yoksa bize, ' kader' olarak dayatılan 'kurgusal' geleceğimiz miydi? Kapımızı çalınışı, 'Çağdaş Uygarlık'a doğru gittiği söylenen bu ülkenin, 'şanlı ' bir tarihten, 'kanlı' bir tarihe geçişinin habercisi miydi? Kapımızı çalan her neyse; ister dayatılan kurgusal 'kader'imiz, ister yeni 'kanlı' geleceğimiz… Bu 'O'ydu işte… Bu 12 Eylül'dü… 12 Eylül, yapay ve kurmaca bir şiddeti önlemek için gerçekleştirilmiş, daha organize şiddetin adıydı. 12 Eylül öncesindeki kurmaca şiddet döneminde 5 bin kişinin can verdiği söyleniyorsa, bu şiddeti bastırmak için gerçekleştirildiği ileri sürülen 12 Eylül organize şiddet sürecinde, yaklaşık 40 bin insanımız hayatını kaybediyordu. Bu nasıl bir şiddet bastırma yöntemiydi ki, şiddeti bastırmak adına bir ülkede yaşayanların neredeyse yarısı düşman belleniyor, geriye kalanın da kuşkulu ilan edilebileceği bir 'cezaevi tüzüğü' -Yargıtay Başkanı hukuk adamı olduğu için iltimas geçerek bu Anayasa'ya Polis Tüzüğü demiş- zorla halka kabul ettiriliyordu. Beethoven'in timpanileri kafamda yankılanmaya devam ediyor. Kader kapıyı çalmayı sürdürüyor. 12 Eylül de, 'kanlı' bir gelecek olarak ülkenin kaderindeki yerini koruyor. Bütün tazeliği, canlılığı ile. Aradan 20 yıl geçmiş olmasına, çocukların genç, gençlerin orta yaşlı ve orta yaşlıların daha da yaşlanmasına rağmen… O, 12 Eylül'ü zorladığı söylenen tehditler nerede? Nerede hiyanet planları yapan odaklar ve nerede ülkeyi bölmek isteyen güçler? 12 Eylül'de 'Şanlı Geçmiş'i bir kenera itip, 'Kanlı Gelecek'i 'kader' olarak kapımıza dayatanların gerekçeleri nerede? Bu gerekçeler uğruna kaç kişi öldürüldü? Cezaevlerinde uygulanan şiddet ve vahşet kaç kişinin hayatına, onuruna mal oldu? Devletin işkence tezgahlarından kaç bin kişi geçti? Bütün bu organizasyonlarda, devlet kurumları ve onlarla bağlantılı sivil kurumlar nasıl çalıştı? Bütün kurumlar, bu 'Kanlı gelecek' e göre nasıl yeniden şekillendirildi? Bir ülkenin geleceğe ilişkin 'kurmaca kaderi' nasıl belirlendi? Bir gün umuyorum gerçekten bağımsız araştırmacılar, ortalıkta tarihi gerçekler diye dolaşan bütün süprüntüyü bir kenera iteleyip, bu yakın tarihimizi gün ışığına çıkaracaklar. Devletin, aradan 60-70 yıl geçtiği halde bile, belge ve bilgileri kendi insanından ve tarihçilerimizden köşe bucak saklamasına rağmen… Günü gelince 12 Eylül'ün, bir ülkenin geleceğine karşı işlenmiş bir insanlık suçu olduğu gerçeği daha iyi anlaşılacak. Ama asıl, 12 Eylül'ün, düzmece bir şiddet sürecini sora erdirmek için değil, yeni bir süreci planlamak için yapıldığı anlaşılacak. 'Kader' hala kapıyı çalıyor Beethoven'in senfonisinde… 12 Eylül'ün 'Kurmaca gelecek' anlayışı engel tanımıyor. Hiçbir şeyden korkusu yok. Çünkü uygulamaları ve tedbirleri yasa oluyor, anayasa oluyor. Gizli kararname oluyor. Anayasa'nın 15'inci maddesi oluyor. MGK oluyor, çeteleri devlet hizmetlisi yapmak oluyor, PKK gibi Hizbullah örgütlenmelere 'yardımcı' olmak oluyor… JİTEM oluyor, faili meçhuller oluyor, Susurluk oluyor… Bu arada bir yandan şiddet sürüyor, bir yandan korku ve düşmanlık ortamı devam ediyor. 12 Eylül'de ortaya atılan tehditler yenileniyor. 'Bölücülük ve şeriat' şeklinde yeniden tanımı yapılıyor. "Bu kader mi?" diye, Beethoven'in 5 numaralı 'Kader' senfonisini çalmaya devam eden radyoya doğru haykırıyorum. Bu ülke, kendisine dayatılan 'kurmaca kader'i 20 yıldır üzerinden atamadı. 28 Şubat'ı anlamak için 12 Eylül'ü iyi incelemek lazım. 12 Eylül'den sonra Türkiye çok daha kanlı bir şiddet ortamına girdi. Ülkenin bütün kaynakları, bu şiddet ortamı gerekçesiyle 20 yıldır seferber olmuş durumda. Onbinlerce insanımız bu 'Kurmaca kader'e kurban edildi. 28 Şubat'ı savunanlara 12 Eylül'ü sorun… 12 Eylül'ün 'barış' mı, 'şiddet ve düşmanlık' mı getirdiğini sorun. Senfoni finale yaklaşıyor… Umut ve neşeli barış çağrıları 'kader'e karşı çıkıyor. Bu 'kurmaca' ve dayatma 'kader'den kurtulmak istiyorum. Bu 'ölü toprağını' üzerimden atmak istiyorum. O nedenle 28 Şubat gerekçelerine ve o korku senaryolarına metelik vermiyorum. Ben 12 Eylül'ü yaşadım. Yeni bir 20 yılım yok… Kader senfonisi flütün neşeli haykırışlarıyla bitiyor.
kduzgoren@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|