YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Darbe bağımlılığı

Başlık aslında, "28 Şubat bağımlılığı" olarak tasarlanmıştı ama, yine de yabancı bir konuya gitmedi ve 12 Eylül'ün yıldönümü için kullanmak kısmet oldu. Bu anlamlı günü! "Yediden yetmişe demokrasi aşığı bir millet" olduğumuz yalanına 24 saat de olsa ara verip, bir özeleştiri yapma fırsatı olarak değerlendirmeyi öneriyorum.

Aslında iki darbenin de birbiriyle hem yakından ilgili ve hem de hiç ilgisi olmayan kalıcı etkileri vardır. 12 Eylül, 27 Mayıs ve 12 Mart'tan tevarüs ettiği darbe geleneğini ihya etti, 28 Şubat ise lokal anestezi yöntemiyle hedef aldığı bölgeyi etkisizleştirmeyi başardı. Ve, 28 Şubat'a kadar, artık bir daha hiç gelmeyecek zannettiğimiz tanklar Sincan'dan göründüğünde anlaşıldı ki Türkiye'de ihtilaller artık, tarihin değişmez bir oyunudur. Sadece 20 yılın pratiği de şunu açıkça göstermiştir ki, askeri derbelerde tüketicileri uyarmak için prospektüs zorunluluğu olsaydı, oraya "Dikkat! Türkler için bir kullanımda bile bağışıklık sistemini etkiler" ibaresi kesinlikle yazılırdı.

Evet, darbe biz Türkler'in bağışıklık sistemini olumsuz yönde etkilemekte ve büyük çoğunluğumuz da bağımlılık oluşturmaktadır. 27 Mayıs'ı 12 Mart'ın, 12 Mart'ı da 12 Eylül'ün izleyebilmesi başka nasıl izah edilebilir? Darbecilere cesaret veren bağışıklık sistemimizdeki bu engin hoşgorüden başka ne olabilir?

Bir adım daha ilerisi... Maalesef, Türkiye'de yaşanan irili-ufaklı bütün darbelerin toplumsal tabanı da vardır. Taban desteği, bazen halkın darbeyi topyekün alkışlaması bazen de topyekün sessiz kalması şeklinde tezahür etmiştir. Hiçbirinde, topyekün ya da kıymet ifade edecek miktarda bir reaksiyon görülmemiştir. Türk darbecilerinin en önemli motivasyonu da işte bu sosyolojik olgudur.

Bu ülke sadece darbelere alışmakla kalmamış, bir yandan darbecileri değil darbe mağdurlarını cezalandırmak gibi bir hastalığa da duçar olmuştur. 28 Şubat dahil bütün darbeler, cuntacıların yanına kar kalırken, mağdurlar ya tarihin ya da mezarın karanlığına mahkum olmuşlardır. Ayakta kalabilenlerin çoğu ise, yine tarihin garip bir cilvesidir, bunu ancak darbecilerin uzantıları ile uzlaşarak sağlayabilmişlerdir.

Jakobenizm nasıl bir elit projesi ise, buna karşı halkı demokratikleşme çabaları da maalesef bir aydın programı olarak kalakalmıştır. Demokrasinin gücünü aldığı çoğunluk; demokrasiyi hala tepedeki iktidar oyununun vasıtası olarak görmekte, asla gündelik hayatının bir ihtiyacı olarak hissetmemekte, bugününün ve yarınının teminatı olduğuna yönelik sosyo-politik tesbitlere ise hiç kulak asmamaktadır. Demokrasi mücadelesi aynı çoğunluk tarafından sonuçta, cunta kafalıların empoze ettiği gibi "ülkeyi istikrarsızlaştırma teşebbüsü" olarak algılanmaktadır. Bunun doğal bir sonucu olarak, demokrasiyi talep eden siyaset gözden düşmekte, baskılara direnip özgürlük isteyen kitleler marja doğru itilmektedir. Böyle olduğu içindir ki, 28 Şubat'ın "İslami" kesime yönelik taarruzu, diğer kesimlerde rahatsızlık doğurmamış, "herkesin derdi kendine" muamelesi görmüştür.

Darbelerin çare olmadığı belki doğrudur ama bu, çarenin darbede aranmaya devam edilmeyeceği anlamına gelmemektedir. Çünkü, bu ülkede çareyi darbede aramak ne bir ayıp, ne de bir suçtur.


13 EYLÜL 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Mustafa Karaalioğlu

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...