|
12 Eylül şartları
12 Eylül askerî darbesinin üzerinden hayret, tam 20 yıl geçmemiş mi? Geçen zaman içinde ne değişti, ne değişmedi; o günkü şartları o gün nasıl değerlendiriyorduk, şimdi nasıl? Tam mânâsıyla herşey bir arap saçı!.. Hele hele dün 12 Eylülcülerle can ciğer kuzu sarması olup da, bugün darbe aleytarlığının bayraktarlığını yapanlar yok mu? İnsan, "pes doğrusu" demekten kendini alamıyor. Tabiî bir de, türedi bazı sınıflar var: Onların, 12 Eylül tu kaka, yaşasın 28 Şubat nakaratlarından da geçilmiyor.
Çeşitli menfaatçi tutumlardan ve 12 Eylül'den zarar görüp görmeme biçimindeki yaklaşımlardan sarfı nazar ederek, o günkü darbe hakkında neler söyleyebiliriz? Yani hadiseye daha sakin bakmamız mümkün olsa, görünen manzara nedir?
12 Eylül ve halk
Şimdilerde ve o günkü günde tasviri bol bol yapılan yaygın anarşi ve terör, 12 Eylül'ün sadece ve sadece iç gerekçesidir. Toplum iyice bizar olmuş, sağdan-soldan sürekli ölümlerin sonunun alınmasını arzu ediyordu. Yani askeri bir darbenin iç şartları bütünüyle hazırdı. Sırf bu yüzden, Milli Selâmet Partisi/Erbakan, MHP/Türkeş ile Demirel ve Ecevit'in derdest edilişi toplumda ciddi bir yankı bile uyandırmadı. Sulh ve sükûnete toplum fitti ve sırf bu yüzden 12 Eylül; 27 Mayıs ve 28 Şubat'a göre daha yaygın bir kabule mazhar oldu denilebilir. Böylesi zamanlarda Türk toplumu, ne yazık ki demokratik haklarıyla ihtiyacını duyduğu bir sükûnet arasında, hiçbir tereddüt yaşamadan ikinci yolu tercih edebiliyor.
Bu elde bir!..
Toplumsal kodlar ve K. Tahir
İkincisi de, toplumsal hayatta veya siyasetteki umûmî kargaşa hallerinde, bu toplum bilinç altında yatan bazı tesirlerle acayip derecede paniğe kapılıyor, bundan da en başta demokrasi siyasî partiler, hükümet ve sistem zarar görüyor. Öyleyse siyasî önderlerin, hilkatimizde varolan bu tür "gen"leri iyi okumaları, ona göre hareket etmeleri, toplumda kaos üreten ve kendilerine matuf ümitleri zâil edecek davranışlar içine girmemeleri gerekmiyor mu? Çünkü o durumlarda toplumsal şuuraltı şöyle çalışıyor: "Ya devlet başa, ya kuzgun leşe!.."
Öyleyse size üçüncü bir not daha: Velevki demokratikleşme ve İslâmlaşma nâmına olsun, toplumun derin kodlarından habersiz bazı sınıflar, özellikle nâzik zamanlarda bu toplumu devamlı ürkütmeye yol açan sonuçlara zorlayabilmektedir. Ama bunun da farkına varılamamaktadır. Dolayısıyla her defasında amaç dışı sonuçlar hasıl oluyor, toplum elden kayıp gidiyor ki sormayın!..
İsterseniz İslâmî bir ıstılahla takviye edelim bu söylediklerimizi. Her toplumun derin örfî bir karakteri, yani "gen"leri bulunduğunu, kamuoyuna arzedilen politika veya düşüncelerle bu tür toplumsal paradigmaların izdivacının behemehal sağlanması gerektiğini, burada bir kere daha hatırlatmakla yetinelim. İsterseniz, yeri gelmişken Kemal Tahir örneğine de işaret edelim. Kemal Tahir'in marksizmle yerli toplumu ve tarihi iç içe hale getirmesi, işte böyle bir arayışın sonucunda ortaya çıkmıştı.
Yani 12 Eylül döneminde toplum, kendi seçtiği lider ve partilerin ıztırabına kendisini teslim etmedi. Herşeyi söyleyelim, fakat bu sonucu asla unutmayalım!..
Kenan Evren, 1979 ve 12 Eylül
Unutmayalım ki, bir darbe lideri olduğu halde Kenan Evren, hâlâ daha elini kolunu sallayarak sokaklarda dolaşıyor. İnsanlarla şakalaşıyor, toplumda asla teneffür hisleri üretmiyor. İşin gerçeğine, yani topluma yansıyan kısımlarına bakılırsa, biraz da tok bir insanmış diyeceğimiz geliyor. Eşi öldü, o yaşta, yeniden evlenmeye falan da kalkmadı. Cumhurbaşkanlığı süresi dolunca, Demirel gibi ısrarcı olmadı ve müstağni davrandı. Hele hatıralarını yazmayı göze alması!.. Yazdıkları bir tarafa, bunu göze alabilen kaç kişi çıktı, düşünseniz ya?
Peki 12 Eylül sırf bunlardan mı ibaret? Elbette ki hayır.
Hiç kimse unutmasın!.. 1979 tarihi, 12 Eylül'e giden yolda asıl kilometre başıdır. Bir yanda Afganistan'ın Ruslar tarafından işgali, öbür yanda İran devrimi!.. Ve arkasından gelen İran-Irak savaşı!.. İşte böyle kritik bir aşamada Türkiye politikalarının, alabildiğine muayyen bir hale gelmesi gerekiyordu. 12 Eylül'ün asıl anlamı da zaten burada yatmaktadır.
İsterseniz onu da yarın yazalım.
13 EYLÜL 2000
|