![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Biri yanılıyor,ama kim?İçişleri bakanı Sadettin Tantan şanslı bir insan; Emniyet mensubu olduğu günlerde kurduğu ilişkiler ve kazandığı itibar bakanlık koltuğunda işine yarıyor. Olayların fazlaca önünde giden bir havası var, bazı gelişmeler beklediği yönde gelişmiyor, ancak yine de kimse onun üzerine toz kondurmayı aklından bile geçirmiyor… Doğrusunu söylemem gerekirse, başında bulunduğu bakanlığın hedef tahtası yapıldığı günümüzde onun sesinin biraz daha gür çıkmasını beklerdim. İthamların çoğunun gerçekleri yansıtmadığını en iyi o biliyor çünkü. Hiç ses çıkarmadı değil, çıkardı; ancak onun sesi itham edenlerinki kadar duyulmadı… Sadettin Tantan'ın adı aklıma durup dururken gelmedi. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in, dışişleri bakanı İsmail Cem'in de refakat ettiği ABD gezisiyle ilgili bir değerlendirme, bizim burada yaşadıklarımızın aslında 'evrensel' bir boyutu olduğunu bir kez daha hatırlattı. O değerlendirmeyi okurken, Tantan'ın bazı yurtdışı gezileri ile sarf ettiği sözler zihnimde canlanıverdi. Cumhurbaşkanı Sezer 'milenyum zirvesi' vesilesiyle New York'a gitti, BM'de bir konuşma yaptı, bazı dünya liderleriyle biraraya geldi. Başbakan Ecevit, aralarında soğukluk olduğu bilinen Sezer'i arayıp, "New York'taki başarılı performansı sebebi ile" kendisine teşekkür etmiş… Konunun önemli yönü şu: Başbakan Ecevit'e ve Konut gazetecilerine göre, Sezer, New York'ta başarılı olmuş… Oysa, gazete okurları, Türkiye'den New York'a gönderilen gazetecilerin, ABD yönetimi tarafından Sezer'e limuzin verilmediğini, bulunduğu kentin adını Amerikan ağzıyla telâffuz edemediğini filân ön plana çıkartan değerlendirmelerini okuyup ünlü başyazarların "Cumhurbaşkanı Ermeni sorunu tarihçilere bırakılmalı dedi, ama hangi tarihçilere…" sorgulamasında bulunduğunu görünce, "Sezer Amerika'da başarılı olamadı" diye düşünüyorlardı… Başbakanın hayret edilecek bir dokunulmazlığı var ülkemizde, en göze batan kusurları bile görülmüyor; kendi gözleriyle tanık oldukları gariplikleri 'Ecevit-sonrası' dönemde yazacakları anılara bırakıyor bazı meslektaşlar; buna karşılık, Cumhurbaşkanı Sezer'e atış serbest… Bereket uluslararası medya da vardı New York'ta; bereket Sezer her adımını düşünerek atan, nerede ne konuşacağını, nerede hangi hareketi yapması gerektiğini hesap eden biri… O sayede, gerçekler gözlerden saklanamadı… Ecevit bile, ahbabı gazetecilere, "Sezer'i performansından ötürü tebrik ettim" dediğine göre… New York'ta neler olduğunu sağlıklı biçimde aktaran muhabirler de oldu. Star'dan Zeynep Gürcanlı'nın önceki gün yazdığı diplomasi kulisi, başka hiçbir yerde rastlamadığım bilgilerle doluydu. Sezer'e refakat eden dışişleri bakanı İsmail Cem'in temaslarını ve katıldığı toplantıları anlatıyordu Star diplomasi muhabiri… Habere göre, Cem, New York'ta Orta Asya cumhuriyetlerinden meslektaşlarıyla kahvaltıda biraraya gelmiş… Toplantının tek bir gündem maddesi varmış: Dinci teröre karşı yapılacak işbirliği… Cem'in konuğu bakanlar, "Türkiye tecrübelerini bize aktarmalı" talebinde bulunmuşlar… Bu talep yerinde bulunmuş olmalı -hatta Türkiye böyle bir talebin geleceğini isabetli bir biçimde tahmin etmiş bulunmalı- ki, kahvaltıdan önemli sonuçlar çıkıvermiş: Türkiye 'terörle mücadele tekniklerini' öğretmek üzere Emniyet genel müdürlüğünden bir heyeti o cumhuriyetlere gönderecekmiş sözgelimi… Zeynep Gürcanlı, kulisinde, şu bilgiyi de sunuyor: "Önümüzdeki günlerde Genelkurmay Başkanlığı'ndan bir heyet bölge ülkelerini ziyaret edecek. Kırgızistan ve Özbekistan'a 'psikolojik savaş' konusunda eğitim verilmesi için ön temaslar yapacak, ardından eğitim süreci başlayacak." Ekonomik, sosyal ve siyasal açılardan Orta Asya'da silinen Türkiye, kahvaltıdan çıkan sonuca göre, "Güvenlik boyutu ile Orta Asya'ya yeniden girmiş olacak" imiş… (Star, 11 Eylül 2000) Garipliği herhalde siz de fark ettiniz: Orta Asya'daki cumhuriyetler Sovyet baskısından sonra nisbi bir din özgürlüğü yaşıyorlar; bazı yönetimler, demokrasi isteyen muhalefetin üzerine "Bunlar dinci, teröre bulaşacaklar" diye gidiyorlar. Bu tür olaylarla başa çıkmayı iyi bilen KGB artığı kadrolar var o cumhuriyetlerde; Türkiye'nin onlara yardımı olsa olsa 'psikolojik savaş' alanında olur… Böyle bir toplantıyı dışişleri yerine içişleri bakanının düzenlemesi gerekmez miydi? Bana tuhaf gelen nokta bu. İçeride itibarının zirvesinde olan Sadettin Tantan uluslararası temaslardan uzakta mı tutuluyor? Oysa, bugün 'irtica ile mücadele' adı altında yapılanların büyük bir bölümü, Tantan'ın yılbaşında Kahire'yi ziyaretinde sağladığı Mısır'la işbirliği ekseninde gerçekleşiyor. Şimdilik pek az kişi farkında, ama gerçek şu: 2000 yılı Türkiyesi giderek 1980'ler Mısır'ıne dönüşüyor… 'İrtica' ile mücadelede işbirliği, sistemler arasında benzerliğe de dönüşüyor… İyi de, Mısır, bunu demokrasiye sırtını dönerek, darbeci kadroları sürekli işbaşında tutarak, halkın haber alma özgürlüğünü kısıtlayarak yapabiliyor; AB'ye doğru yol alan Türkiye'de ise demokratik yoldan seçilmiş, "Hukukun üstünlüğüne inananlar peşimden gelsin" diyen bir cumhurbaşkanı işbaşında; içişleri bakanı da kaymakamlar ve valilere yönelik ithamlardan rahatsız… Biri yanılıyor, ama kim?
tkivanc@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|