![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Hem dost hem rakipOsmanlı Sultanı Abdülaziz İngiltere'yi ziyaret ettiğinde Londra'da görkemli bir karşılama düzenlenir. Halk, sultanı görmek için yollara dökülür. Kraliyet sarayında uygulanan protokol imparatorlara özgüdür. Daha sonra Londra'ya gelen İran Şahı aynı protokolün kendisine de uygulanmasını isteyecektir. İran Şahı için kendisine verilen değer, karşılamanın Osmanlı sultanına uygulanan protokolden daha parlak olup olmaması ile ölçülebilirdi. Türkiye-İran ilişkileri konusunda kafalar hayli karışık. Bu kafa karışıklığı sadece toplum düzeyinde bir karışıklıkla sınırlı değil, devletin kafasının da hayli karışık olduğu ortada. Devlet İran konusunda kendi içinde çelişkiler yaşıyor adeta. Bu karışıklığın temel nedenlerinden biri İran ilişkilerinin Türkiye Cumhuriyeti'nin geleneksel dış politikalarına, hazır politik karar mekanizmalarının şablonlarına uygun düşmesi. Üstelik İran'ın bu özel durumunun 20 yıldır yürürlükte olan rejimden kaynaklandığı da söylenemez. İran'la ilişkilerin bozulmamasını savunanlar Kasr-ı Şirin Anlaşması'ndan bu yana en istikrarlı sınır olmasından hareket ederek daha temkinli davranılması gerektiğini düşünüyorlar. Buna karşılık İran'ın devrim ihraç edeceği korkusuyla yatıp kalkanlar, gerekirse İran'a haddini bildirmek için elden ne gelirse onun yapılması gerektiğini savunuyor. Her iki tarafın da kendi içinde açmazları var. İran'ın devrim ihraç etmek için ülkeyi karıştırdığını ve bu nedenle anladığı dilden cevap verilmezse Türkiye'nin de elden gideceği yönünde kamuoyu oluşturan çevrelerin atladıkları bir husus şu: İran Şah yönetiminde ABD ile Türkiye'den daha ileri boyutlarda ilişkileri varken, laik bir yönetim anlayışı hakimken ilişkilerin sorunsuz olduğu söylenebilir mi? ABD müttefiki iki komşu ama içten içe rekabetin birbirinin ayağını kaydırma noktasına getirdiği garip bir ilişki biçimi hakimdi. Bu ilişki biçimi tarihi sınırın kalıcılığından hareketle bunu reel politik anlamda "güvenlik" olarak yorumlayanlar için de başka bir açmaz sunuyor. Türkiye ile İran diplomasisinin tavrını, rejimleri ne olursa olsun hep dost ama alttan alta da birbirinin açığını yakalamaya çalışan iki rakip ülke psikolojisi belirlemiştir. Tarihi olarak Osmanlı ile İran ilişkilerinde hakim olan rekabet psikolojisinin bu gün iki ülkeyi yöneten idarecilere yansımamasını düşünmek mümkün değil. 1979 yılında gerçekleşen devrimden sonra ilişkiler çok daha hassas dengede yürümüş, üstelik İran'ın dünya sistemi ile sorunlu ilişkisi/ya da ilişkisizliği iki ülke ilişkilerine dış faktörlerin dahil olmasını hatta zaman zaman belirleyici rol oynamasını hazırladı. İyice kuşatılan Türkiye kendi çıkarlarından çok müdahil güçlerin belirlediği bir diplomatik zemine çekilerek yeni formatlara uygun ilişki biçimine zorlanmaktadır. Bir yanda doğalgaz gibi enerji ihtiyacı dahil ülkenin vazgeçilmezleri, yeni dönemde İran'ın dışa açılmayı bekleyen 60 milyonluk bir pazarın sunduğu imkanlar Türkiye'yi ilişkilerde aktif olmaya zorlarken diğer tarafta adeta üçüncü bir iradenin ilişkileri bozmaya hatta koparmaya, sertleşmeye ittiği gelişmeler yaşanıyor. Daha geçen hafta 150 kişilik Türk işadamları grubu İran'a gidip iş görüşmeleri yaparken Türkiye'de İran ilişkilerinde İçişleri Bakanlığı (Dışişleri değil) inisiyatifi ele almış gibi görünüyor. İran devrim sonrası heyecan dalgasını atlatıp sadece Türkiye ve İslam dünyası ile değil Batı ile ilişkilerini daha rasyonel bir çizgiye oturtma, kendi gerçeklerini kendi değerlerinden beslenerek yeniden üretme noktasına gelmişken birileri İran adına Türkiye'de iş çevirebiliyor. Amerika dahil Batılı ülkeler İran pazarına girmeye başlamışken bir Amerikalı gazetecinin, dünyanın önde gelen medya kuruluşu olmakla övünen Türk basınını atlatarak, Türkiye'de tutulduğu kampa girerek Türkiye'ye sığınan eski bir İran ajanıyla her nasılsa yaptığı röportaj dünya gündemine oturuyor. Türkiye İran'la ilişkilerinde tarihi çelişkileri gözönüne alarak ama yine buna rağmen en kalıcı sınıra sahip olduğu bir ülke ile yaşamak zorunda. İran Türkiye olmadan Batı'ya açılamaz. Türkiye İran olmadan Orta Asya'ya, enerji kaynaklarına ulaşamaz, daha da önemlisi Rusya'yı dengeleyemez. Türk-İran sınırı Atlantik ötesindeki ABD'nin tarihinden daha eskidir. Aynı zamanda İran Şahı ile Osmanlı Sultanı da birbirine her zaman için rakip olmuştur. Fakat her iki ülkenin de tarihte bu denli birbirine ihtiyaç duyduğu dönem çok az olmuştur.
aemre@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|