![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Kaleye ve kaleciye dairYedi yaşından itibaren sokak aralarında, arsalarda top koşturmuş olanlar bilir. En iddiasız, en kabiliyetsiz, en sessiz çocuğu kaleye geçirirler. Ötekiler türlü-çeşitli numaralar ile kendilerini her nasılsa seyre durmuş mahallenin kızlarına caka satarken, kaleciler bezgin bir bekleyiş ile topun kendilerine ulaşmasını düşünür. Hatta bazıları -hele mevsim güz veya kış, hava soğuk ise- "Yeter be, biraz da siz geçin kaleye, ben oynayayım, dondum burada" diye zayıf, muhtemelen küçük bir azar ile sinip sineye çekilecek itirazlarda bulunurlar. Kaleciye biçilen bu kaftan niçin bu kadar dar gelmektedir. Çünkü o zaten dar bir alana hapsolunmuş, hareket kabiliyeti az, tek kişilik bir ordu veya sade bir nöbetçidir. İki taşı kale direği yaparak sokağın en sessiz ve kabiliyetsiz çocuğunu oraya dikenler, kendileri bağıra-çağıra terleyip top peşinde koşarken kaleci ne yapar? Çokluk kendi kendisi ile konuşur ve daha fazla hayal kurar. İki taştan ibaret kale direkleri arasında başlayan hayaller, gün boyu, hatta gece rüyalarda bile devam eder. Çocuk büyümüş, artık devrine göre ya Turgay Şeren, ya Cihat Arman, ya Tafarel veya Rüştü olmuştur. Köselere giden toplara bir panter gibi atılır, yüzde yüz gollük topları çıkarır, hınca hınç tribünler alkıştan inler. Bu zayıf, sessiz, hayalperest çocuklardan çok iyi kaleciler çıkmıştır. Kale -adı üstünde- takımın en müstahkem mevkiidir, ordunun can pahasına koruyacağı en son sığınaktır. Ve kaleci bu sığınağın en son ve en önemli neferidir. Bu sebeple "kurtarma, kurtarış, kurtuluş" fiilleri neredeyse sadece ona hasredilmiştir. Maçın en kritik anları onun bölgesinde, onun savunduğu alanda cereyan eder. İki direk arasında doksan dakika boyunca dikilip duran adam, müsabakanın bütün sorumluluğunu omuzlamış gibidir. Nankör bir meslektir kalecilik. Çoğu mağlubiyetin sonunda on bir kişilik ekibin bütün suçunu bu yalnız adama yükleyebilirler. Bir anlık gaflet bir yıkım olur. Kale ve kaleci futbolun en nazik unsurlarıdır. Spor karşılaşmaları için savaşın barıştaki provasıdır denilir. Bazıları bu tür oyunları gladyatörlerin arenadaki acımasız dövüşlerine benzetir. Bir başka görüş de, bu tür sporların insana mahsus saldırganlığı nötralize eden bir sübap görevi yaptığı yönündedir. Kaleci karşılaşmada biriken elektirik yükünü, yüksek gerilimi bir başına yüklenir. Ya bir penaltı kurtarır, veya karşı karşıya kaldığı rakip futbolcunun ayaklarına yatar. Otoriteler, geliştirilen taktik ve stratejiler ile kaleciyi bu yalnızlıktan kurtarmak, onu da önünde oynayan on kişiye katmayı denemişlerdir. Hatta bazı kaleciler neredeyse bir libero gibi oynamaktadır. Yine de kalecinin yalnızlığı giderilemez. Bu yüzden çokları duygusal ve kırılgan olurlar. O iriyarı adamların yüzüne biraz fazla ve derin baktığınızda, yıllar öncesi sokak aralarında top koşturan çocuklardan uzakta, bir başına sessiz ve iddiasız bekleyen hayalperest çocuğu görürsünüz. Kalecileri affedebiliriz...
mkutlu@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|