YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

 

 

Temizlik medyanın kapısına dayandı mı yoksa?

En gürültücü mesleğin sahipleri, kendilerini çok yakından ilgilendiren, açık sansür ve ihbar yoluyla sindirme denemesi karşısında bu kadar suskun mu kalmalıydılar?

Cengiz Çandar'ın başına geleni biliyoruz: Çevik Bir ekibi tarafından senaryosu yazılmış 'güçlü eylem planı' gereği cânilere 'PKK uşağı' olarak takdim edildiği belgelendikten sonra kaleme aldığı yazı, yıllardır çalıştığı gazetesi tarafından engellendi; bu bir sansürdü... Gazete sorumluları, bu açık sansürle de yetinmediler ve kendisini, kendi sütununda, "Yazısında Türk Silahlı Kuvvetleri'ne hakaret etmekle" suçladılar; bu da ihbar yoluyla sindirme denemesiydi... O gün bugündür, bir-iki cılız itiraz dışında, 'şerefli' Türk basını olay karşısında gıkını çıkarmıyor...

Şemdin Sakık'ın ifadesine 'Andıç' gereği sonradan ilâve edilen ayrıntılarla ithama mâruz bırakıldığı günlerde bile, kısa bir ara dışında, yazması engellenemeyen Cengiz Çandar, bu defa bütünüyle susturuldu... Cengiz Çandar'ın bir odak tarafından komploya kurban edilmek istendiği ortaya çıktı; ancak kendisini yıllardır Sabah'ta okuyan okurları bu durumdan haberdar değil...

Bizim basın, geçmişte ve şu yakınlarda, patronların müdahalesi yüzünden meydana gelen skandallarla karşılaştı, yazılar sansürlendi, çalışanlar arkadan hançerlendi, kovulduğunu kimliği elektronik kapıyı açmadığı anda anlayanlar da oldu... Generallerin başkanlık ettiği haber toplantıları bile yapıldı kimi gazetelerde... Cengiz'in iki yıl önce başına gelen de bir ilkti; M. Ali Birand ile onu manşetinden "PKK'nın gazetecileri" olarak ilân eden yine kendi gazetesiydi. Bu defaki hem eskiden yaşananlara tüy diktirecek kadar vahim, hem de dünyada eşi-benzerine rastlanması mümkün olmayacak çirkinlikte bir olay...

Türk basınında oto-sansür olduğunu herkes biliyor; Türkiye'nin şartları, eli kalem tutanları, yazdığı her cümle üzerinde bir kaç kez düşünmeye zorluyor. Türk basınında doğrudan sansür de var; "Beni kimse sansürleyemez" cakası satanların yazılarının nasıl kuşa döndürüldüğünü burada sergilemiştim. Cengiz Çandar'ın yazıları da geçmişte sansürlendi; İnternet'e konulan yazısının gazetede yer almadığı oldu... Hem sansürleyip hem de ihbar etme olayı ise ilk kez yaşanıyor...

Bir meslek dayanışması beklediğimiz yok; Cengiz Çandar yazamıyor diye bayram edenler bile vardır. Kendi gazetesinde, onu 'agresiflik' ile suçlayan imâlı yazılar yayınlamayı mârifet sayanlar da çıkıyor. Ancak, basın özgürlüğünün (aslında her türlü özgürlüğün) sadece ondan mahrum bırakılanları ilgilendirmediğini, özgürlüğün özüne dokunulduğunda bundan herkesin zarar göreceğini bilmemiz ve ona göre tepki vermemiz gerekmez miydi? Basında kalemler topu taca atmakla meşgul...

Bu olaydan sonra Türkiye'de basın özgürlüğünün varlığından, halkın haber alma hakkına saygı gösterildiğinden söz etmek artık iyice imkânsızlaştı. Halkı bir tarafa bırakın, yıllardır okuruyla arasında o sihirli uyumu kurmayı başarmış kıdemli bir basın mensubu, kendisini ilgilendiren bir konuda, okurlarıyla buluşturulmuyor; yazısını okurlarıyla paylaşmaktan mahrum bırakılan yazar, hukuki sonuçları olacak bir töhmetin de altında bırakılıyor... Sıradan insanların başına hergün gelen bugün sütun sahibi Cengiz Çandar'ı da buldu; yarın hiç kimse kendini güvende hissetmesin...

İstenenin farklı seslerin ortalığı terk etmesi olduğunu biliyoruz. Basın câmiasını, hepsi aynı odağa bakarak hizaya giren, önlerine konulmuş üzerinde 'çok mahrem' yazılı dosyalardaki tek yanlı ve tutarsız yâveleri tekrarlamayı marifet sayan, ufuksuz, görüşsüz, hepsi birbirine benzer ve hepsi gölgesinden korkan 'mankafa Poldi'ler galerisine çevirme projesi hâlâ yürürlükte. Belgelenen projenin işaret ettiği kirli ilişkilerin bitmediğini, o konuyu kaleme alma niyetine gösterilen hoşgörüsüzlük ele veriyor zaten... Uydurma Şemdin Sakık ifadeleriyle yazması engellenemeyen Cengiz Çandar'ın bugün sütunundan oluvermesi işte bu yüzden...

O kirli ilişkileri bitirecek süreç bütün hızıyla sürüyor ve devletin kasasıyla kendi kesesini bir görenler teker teker hesaba çekiliyorken böyle bir gelişmenin olması tuhaf... Doğası gereği gürültücü medyanın kendi varlığını tehdit eden Cengiz Çandar olayı karşısında böylesine suskun kalması, temizliğin, medyanın kapısına dayanmasıyla ilişkili olmasın sakın?

Cengiz Çandar'lar kolay yetişmiyor, o nasılsa yazacak bir yer bulur; Türkiye, yazmanın tehlikeli olduğu bir ülkeye dönüşüyor, esas ona yanmamız gerek...


9 KASIM 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Fehmi Koru

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...