![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Bir fıkra, bir de gerçek
Çevik Paşa, yıldızının en parlak olduğu dönemde bir fıkra anlatmıştı. Basın, pek rağbet göstermişti o fıkraya. Bazıları hatırlamakta zorlanabilir, bense hiç unutmayanlardanım. Amerika'da bir gökdelen inşaatında çalışan işçiler, hergün öğle vakti, evden getirdikleri kumanyaları yiyorlar. İtalyan, İspanyol ve bir Türk işçi, hergün aynı sandviçleri yemekten bıkmış. Biri diyor ki "Arkadaş, nedir bu! Hergün aynı, hergün aynı!.. Biz karılarımıza söz geçiremiyor muyuz? Bir gün de değişik bir şey olsun! Akşam evde konuşmalı.. Eğer yine aynı sandviç olursa, ben buradan aşağı atlar, intihar ederim." Diğerleri de aynı fikirde... Anlaşıyorlar. Ertesi gün bakıyorlar ki sandviçlerde bir değişiklik yok. Sırayla inşaattan atlayıp intihar ediyorlar. Cenaze töreninde bizim Temel'in karısı hem ağlıyor, hem de yakınıyor. "Ben bu işten bir şey anlamadım. Zavallı Temel, sandviçini her sabah kendi elleriyle hazırlardı..." Mesaj açık
Mesaj, yeterince açık. Zira o günlerde konu, sivil yönetimlerin beceriksizliğiydi. Gazete ve televizyonların bu fıkrayı süsleyerek yayınladığı günlerde, bendeniz de fıkra gibi bir olaya şahit olmuş, fakat size aktarmakta tereddüt etmiştim. Son günlerdeki gelişmelerin (bilhassa 'Andıç' belgesi vs.) ardından, o olayın yabana atılmayacak türden olduğunu düşünüyorum. Laleli'de bir akşamüstü
Feribotla bir yakınımızı yolcu etmiş, Yenikapı'dan Laleli'ye doğru yürüyerek çıkıyordum. Alışveriş yapan, yürüyen, koşan, vitrin seyredenlerin arasında, kaldırımda bir kadın dikkat çekici şekilde üç adım aşağı, beş adım yukarı adımlıyordu. Dikkat çekmesi sadece dar alanda dolaşmasından değil, daha çok hal ve hareketleriyle birlikte kıyafetinden ötürüydü. Eteğine 'mini' demek, o tabloyu yeterince anlatmaz, 'minicik etek' demek daha doğru. Parlayan bir çantası, "Ben buradayım" diye bağıran bir makyajı vardı. Uzaktan iki kişi ona doğru yaklaştı. Birşeyler konuşmaya başladılar. Aramızda mesafe olduğu için duyamadım. İkisinin de gömlek yakası açıktı. Adamlardan birinin boynunda altın zincir görünüyordu. Diğeri, yeni boyanmış ayakkabılarının topuğuna basıyordu. Bir alışveriş havası içindeymiş gibi, pazarlığa başladılar. Yaklaştığımda bazı rakamlar telaffuz ettiklerini duydum. Bir ara, boynunda altın zincir olan, kadına epeyce yaklaşıp birşey sordu. Ne olduysa işte o anda oldu. Kadın çok kızdı. Hiddetlendi... Herhalde hoşlanmadığı bir talepte bulundular. Bağırmaya başladı. "Madem öyle bir niyetiniz var, bana niye geldiniz!.. Kendi aranızda halledin!.." diye bağırıyor ve etraftaki herkes onlara bakıyordu. Değerli maganda kardeşlerimiz, neye uğradıklarını şaşırdılar... Bense tramvaya yetişmeye çalışıyordum. Gazeteye dönecektim. İşimiz gücümüz vardı. Tilkiye sormuşlar "Tavuk yer misin?.." Tilki gülmüş, "Yerim yemesine de, lütfen bana maganda muamelesi yapmayın!.." BALIK VE BİLGİ
- Bak Çekirge, sende bir balık olsa, bende de bir balık. Sendekini bana versen, ben de benim balığı sana; sonuçta yine ikimizde de birer balık olur. Ama eğer ikimizde de birer bilgi olsa ve değişsek, sonuçta bilgilerimiz ikiye katlanmış olur. - Çok güzel Hocam. Fakat ya ikimizdeki bilgi de balıklar gibi aynıysa?.. 'Bush'u 'bush'una bir tartışma
Kimisi Al Gore'u destekliyor, kimisi Bush'u. Neymiş, Amerika'ya Başkan seçilecekmiş!.. Dünkü sabah toplantısında bu konu gündeme gelmiş. Dış haberler editörü İbrahim Karagül, Bush'un kazanmasını isteyenlerden. Ebru Ablamız ise müzmin muhalif. - Neden? - Çünkü hafif Türk tipi var adamda. Yahu tiple olsaydı bu işler, bizde de Çevik Paşa'nın Cumhurbaşkanı olması gerekirdi. Ya da Beyaz'ı seçebilirdik pekâlâ. Ama en iyi değerlendirmeyi Yusuf Ziya Cömert yapmış bize gelen rivayete göre. "Ne farkeder ki!.." Gerçekten öyle. Bizim için değişen ne olabilir? Fikrimce, 'Bush'u 'Bush'una bir seçim tartışması bu bizim için.
mseker@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi | Dizi | Dizi |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|