![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Siyasal irade ve Katılım Ortaklığı BelgesiBu yazıyı Avrupa Birliği Komisyonu tarafından açıklanacak olan 'Katılım Ortaklığı Belgesi'nin açıklanmasından önce yazıyorum. Belgenin içeriği üç aşağı beş yukarı belli. Belgenin içeriği kadar bir şekilde gün yüzüne çıkması da tarihi bir önem taşıyor. Belge güneş ışığına çıktıktan sonra Türkiye'nin 'hassas tarihi yürüyüşü' yeni bir dönemece girmiş olacak. Üstelik bu dönemeç belli yol işaretleri ile belirgin hale getirilmiş yeni bir yolun da başlangıcı olacak. Bir aksilik olmaz da Katılım Ortaklığı Belgesi açıklanırsa, cumhuriyetin kurulduğu günden beri çetin geçen müzakerelerle tarihini ve geleceğini şekillendirmiş olan Türkiye, bir kere daha yeni bir müzakere süreci ile 'yönünü çizmeye' ve 'yönetim yapısını yeniden şekillendirmeye' başlayacak. Lozan'dan bugüne kadar bütün müzakerelerde başarılı sonuçlar almış bir ülke olmanın avantajlarını bir kere daha kullanabilir Türkiye bu vesileyle. Dün olduğu gibi bugün de önüne gelen bu tarihi ve uluslararası fırsatı, kendi talepleri ile uluslararası siyasi evrenin talepleri arasında ortak bir noktanın bulunması imkanına dönüştürebilir. Bütün mesele, bu yönde bir 'siyasal irade'nin ortaya çıkıp çıkmayacağı... Bugüne kadar içerde AB'ye tam üyelik sürecinin desteklenmesinin ya da birtakım çekincelerle karşılanmasının, gerçek bir tartışma yürütülerek içeriklendirilmesinden çok, 'iç siyasette alınmış pozisyonların' ve 'güçlendirilmiş çıkarların' AB tartışmaları üzerinden 'işletilmesine' zemin olmanın ötesine geçemediği görüldü. Kaba siyasi ayrımlar temelinden şekillenen iç siyasetin 'eskimiş enstrümanları', AB'ye tam üyelik sürecinin aşamalarının tartışılmasında da kendini gösterdi bütün çıplaklığıyla. Yerli değer üretimini siyasallaştırmak adına sergilenen içe kapanmacılık ne kadar kaba ise, Türkiye'yi küreselleşme içinde rekabet eder hale getirmek söylemiyle, kendi kurucu ögelerinden, mensubiyetlerinden boşandıran dışa açılmacılık da o kadar kaba enstrümanlarla ve acemi söylemlerle ifade ediyor kendini. Bu ifade kısırlığının neticesinde, içe kapanmacı siyasi refleksler 'Ankara Kriterleri'ne yaslanmaya çalışırken, tüm mensubiyetlerinden boşanmış, kırılgan küreselleşmecilik 'Kopenhag Kriterleri'ne yaslanıyor görünüyor. Oysa bu biçimi almış bir siyasi tartışmanın, AB'ye tam üyelik sürecini, iç siyasetin mevzilenmelerine alet etmeye çalıştığı çok açık görülüyor. Açıklanması beklenen 'Katılım Ortaklığı Belgesi'nin dışarıya sızan içeriği ise bu 'alet etme çabası'nın tuzaklarına düşmekten uzak duran bir siyasi basireti gösteriyordu ilk elde. Türkiye'nin hassasiyetleri konusunda daha makul bir dil kullanılarak, tartışmalar için zaman gerektiğinin farkında hareket edildiği izlenimi ediniliyor. Yanısıra, Avrupa Birliği'ne açıktan karşı çıkmayıp gizli düşmanlık yapan yerli unsurlara istismar imkanı vermeyecek bir dengenin kurgulanmaya çalışıldığı duyuluyor. Böylece Türkiye için tarihi önem taşıyan bu belgenin, Türkiye'nin reel-politik zeminini kavramış bir 'siyasi dil' ile gün yüzüne çıkacağı ihtimali kuvvetleniyordu. İşte bu noktada Türkiye'nin son yıllarda içine girdiği 'sıkışmış ruh halinden' ve 'dar alanda paslaşmalara indirgenmiş siyaset biçiminden' kurtularak tarihi tecrübesini konuşturması gerekiyor. Özellikle devletin kuruluşundan beri 'müzakere etmenin' siyasi yapının omurgasını oluşturan bir faaliyet olduğu gözönüne alınırsa, bu tarihi tecrübenin 'konuşması', güçlendirilmiş çıkarlarına dokunulmasını engellemeye çalışan gizli AB düşmanlarına da, AB taraftarı olup da egemenlik problemleri konusunda ve Türkiye'nin yeni bir siyasi entegrasyona girmesi durumunda nasıl kendisi kalabileceği problemi karşısında yeterince ve derinlemesine kafa yormamış olanlara da prim vermeyen bir ortama kısa zamanda kavuşulmasını mümkün olacak. Tartışmaların gerçekçi bir zeminde yürütülmesi ve Türkiye'nin 'gelecek tasarımı' ile birleştirilmesi hususunda yeterli bir birikim var. Fakat bu birikimin ortaya çıkmasını engelleyen siyasi kısırlık herşeyin tadını kaçırıyor ve her sağlıklı tartışmayı kolaylıkla 'bağlam erozyonu'na sürükleyebiliyor. Siyasi iradenin olumlu işlevi bu noktada belirginleşmeli. AB'ye tam üyelik tartışmalarının, iç siyasetteki kısırlığa alet edilmesini engellemek ve daralan siyasal alandaki paslaşmaları beslemeye indirgenmişlikten kurtarmak 'siyasal irade'nin ödevi çünkü. Bu yazının yazıldığı saate kadar alınan bilgiler ışığında, AB çevrelerinde, değindiğimiz siyasi istismarlara alet olması zor bir belge hazırlama kaygısının egemen olduğu izlenimi ediniliyordu. Bu yerinde bir davranış ve siyasi basiret işaretidir. Türkiye'den bu siyasi basiretle buluşacak bir siyasal iradenin 'yükselmesinin' tam zamanı şimdi.
ocelik@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi | Dizi |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|