![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... | ||
|
|
Neden özellikle kadın yazarlar? Nereden doğdu böyle bir ihtiyaç ? Kadın olmam, daha çok kadın konularıyla ilgili olmamdan ötürü. Bir de gelen ilk projelerin kadınla ilgili olmasından ötürü, ağırlıklı olarak kadın tarzı gitmesinin hoş olacağını, bir eksikliği dolduracağını düşündüm. Ama ağırlıklıyı açmak istiyorum; kesinlikle sadece kadın yazarlar ve kadınlar üzerine kurulan bir yayınevi değil. Ama ağırlıklı çizgim en azından kadınları kapsasın istiyorum. Bir de gerçekten yayınevi piyasasında da daha çok erkek iktidarı var. O açıdan daha naif ve deney düzeyinde de olsa kadınların söz hakkı olan bir yayınevi olsun istiyorum. Belgesel yapıyorum, yönetmenlik yapıyorum. Bütün bu tecrübelerim içerisinde gördüm ki insanın en özgür olduğu alan birebir yazma alanı. Artık hiçbir işte tam anlamıyla özgür değilsiniz. Eğer kollektiflik varsa, bir yapımcı varsa özgür olamıyorsunuz. O yüzden belki, biraz böyle daralan ruhun rahat bir nefes alması için bir yayınevi diye düşündüm. Yayınevi olarak kadın yazarlara sadece 'kadın' oldukları için öncelik tanımıyorsunuz sanırım... Kadınlar hayata deneysel yerlerden bakma olgunluğuna eriştiler. Hayata yeni deneylerle bakabiliyorlar ve bu yeni deneylere de erkekler çok açık değil. Ben yayın politikamı bunun üzerine oturtmayı düşünüyorum. Daha çok avangart, kendi alanında öncü, olaylara biraz aykırı bakan ve hayatı daha yeni deneylere açık olarak görebilen çalışmalar, bana çok olgun bir edebi üründen daha cazip gelebiliyor. Çünkü edebiyatın olgunlaştığı ve kendini tekrara döndüğü tartışmasının olduğu bir dönemde o edebi kıvamdan çok benim için yeni bakış açısı daha önemli. Oturmuş, gerçekten o kadın yazarın kimliğinin, tecrübesinin ve özel duygularının sindiği bakış açıları benim için çok önemli. Bir de şunu da farkediyorum; dünya yeni bir çağa giriyor. Ortaokuldayken sanayi devrimiyle yazının icadıyla ilgili bilgileri okuduğumda hep o dönemde olmanın ne kadar heyecanlı olabileceğini düşünürdüm. Yani yeni bir çağın yeni bir dönümün başlangıcının işaretiydi bunlar. Bu sene farkediyorum ki aslında ben de öyle bir dönemdeyim. Ve şu anda en olgun edebiyat, en ileri kültür bile bence biten dönemin ifadesi. Artık yeni bir dönem var ve o yeni dönemi de en duyarlı ve en zeki insanlar biçimlendirecekler. Ben yayınevimin orada olmasını istiyorum. Kadınların bu yeni gelişmeyle hoş bir ilişki kurup bu konuda iyi çalışmalar yapacakları konusundaki sezgilerime de güveniyorum. Gala Yayınevi'nin vitrinine ilk çıkan kitaplardan sözetsek biraz da.. Aslında üç kitapla çıkacaktık ama iki kitap oldu. Ece Temelkuran'ın "İç Kitabı" var. Handan Öztürk'un "Mor Tecavüz"ü var. Önümüzdeki ayda da Cihan Aktaş'ın, Zeki Coşkun'un, Umay Umay'ın kitabı çıkacak. Bir de Pelin Batu'nun projesi var. Umay Umay'la Cihan Aktaş'ın kitabının aynı yayınevinden çıkması, Türkiye'nin geldiği tartışma ileriliği açısından bana inanılmaz bir keyif veriyor. Ve bunun benim yayınevimde olması da çok hoşuma gidiyor. Yayınevim dar bakışla, belli bir yere bloke olsun istemiyorum. Cihan'ı da gerçekten çok yenilikçi buluyorum. Olaylara çok kendi açısından bakıyor. Ve kendi dahil olduğu bakış açısı içerisinde dünyayı yeniden ve deneysel olarak yorumlamaya çalışıyor. Bunun ötesinde de gerçekten çok güçlü bir öykücülüğü olduğu için ilgileniyorum. Yoksa aman Umay var, bir de Cihan olsun gibi bir yaklaşımım yok. Kadın yazarlar açısından bu dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz? Zengin bir dönem tabii.. Tanzimatla birlikte kadınlar kendilerini ifade etmeye başladılar bana kalırsa ve o dönemde de çok zengindi. Tanzimat dönemine baktığınız zaman inanılmaz sayıda kadın dergileri var. Bugünküyle kıyaslanamayacak kadar kadın yazar ve kadın dergisi var. Cumhuriyette daha çok işin balosuyla malosuyla ilgilenmek zorunda bıraktıkları için kadınları, entelektüel seviye düştü. İlgi noktaları başka yönlere, yeni biçimlendirmelere çekildi kadınların. Şimdi yeniden kadın bütün bu varolanların, kendisine dayatılanların dışında kendisini ifade etmeye çalışıyor. O yüzden bir zenginlik var. Bir de bilgisayar önemli bir patlama yarattı diye düşünüyorum. Sıradan bir insan evine bilgisayar aldığında ilk aklına gelen anısını, kendisini ifade edecek kafasındaki bir öyküyü, senaryoyu yazmak oluyor. Bu beni ürkütmüyor. Yayınevlerine inanılmaz proje geliyor. Dağlar kadar kitap diyorlar. Bu bence çok hoş bir şey. Sinemacı olarak edebiyata baktığınız zaman neler görüyorsunuz.. Sizin sinemanızı besleyecek bir malzeme var mı? Maalesef şunu görüyorum, sinema edebiyattan daha ileri. Sinema çağımızın ve geleceğin sanat etkinliği olarak birçok şeyi kapsıyor ve birçok şeyi de solluyor bu yüzden. Bazı senaryoların bazı önemli edebi eserlerden çok daha zengin, çok daha derin olduğunu görüyorum fakat edebiyatın masumiyeti, yazarıyla malzeme arasındaki özgürlüğe dayanan masumiyet ve saflık sinemada yok. Sinema bu anlamda kirli bir alan. Çünkü yatırımcı, yapımcı, piyasa, ticaret, para, yönetmen var ve bir bakıma orada yaratıcılık bütün bu etkenlerden dolayı iğdiş olmak durumunda kalıyor. Ama edebiyatta öyle değil. İğdişlik yazarın vicdanı ve kalemi arasında. Handan Öztürk kimdir?Yönetmen ve yazar. Daha çok belgesel yapıyor. Bankacılık Tarihi, Osmanlı saray kadınları ile ilgili Haremin Büyüsü adlı belgesel ve son olarak da Anadolu'nun Ana Tanrıçaları belgeselini yaptı. Bahar aylarında şu sıralar senaryosu üzerinde çalıştığı absürd komedi tarzında ilk uzun metrajlı filmi için 'motor' diyecek. İlk kitabı "Yalnız Bebekler" İletişim Yayın-ları'ndan, ikinci kitabı "Mor Teca-vüz" Gala Yayın-evi'nden çıktı.
Gülcan TEZCAN
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|