| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Hikayesinde dinlendiğimiz ve dillendiğimiz yazar: Mustafa Kutlu
Mustafa Kutlu'nun hikayelerini iki farklı damardan gelen hikayeler olarak düşündüğümüzde bu damarlardan birinden Gönül İşi, Yokuşa Akan Sular, Hüzün ve Tesadüf gibi hikayelerin aktığını; diğer tarafta ise yazarın çerçeve hikayeler olarak isimlendirdiği, Yoksulluk İçimizde, Ya Tahammül Ya Sefer, Bu Böyledir, Sır'ın geldiğini tesbit etmek mümkündür. Tek bir hikayeden oluşan son kitabı Uzun Hikaye birinci damardan akan hikayelerin yanına konabilecek özellikler göstermekte. Çerçeve hikayelerin özelliği hem tek başına, hem de birbirinin içine açımlanarak okunabilecek bir özellik taşırken birinci damardan gelen hikayeler düz bir çizgide akar. Mustafa Kutlu hayattan yola çıkarak hayatın içine karışarak yazan bir hikayeci. Dolayısıyla toplumdaki değişimler onun kahramanlarının hayatına doğrudan yansımakta zaten bu yanıyla onun hikayelerinde Sait Faik ile Sabahattin Ali hikayesinin buluştuğu bir alan ortaya çıkmaktadır. Kutlu "kitap mı? Hayat mı?" sorusuna hayat diyen bir yazardır ve bu tercihi okuyucusunun hafızasına kendisiyle birebir özleştirebileceği kahramanlar sunmasının ipuçlarını verir bir özellik taşımaktadır. Özellikle çerçeve hikayelerinin kahramanları bizim içimizden ve bizimle yaşayan kahramanlardır. Yazarın her kahramanı içerden kavrarken kullanmış olduğu empatik güç olağanüstü başarılıdır. Fakat yazar sadece yakalayışlarla değil aynı zamanda cemiyetin ne tarafa savrulduğunun izlerini süren öngörülerde de bulunur. Mesela SIR'daki şeyh efendinin sır olmasından sonra Türkiye'deki tarikatlarin önemli bir suskunluk dönemine girmesi yazarın öngörüsünün başarısını gösterir bir noktadır. Kutlu'nun kaleminde sosyolojik çözümlemeler edebi uslupta hiç zaafa düşmeksizin, kendiliğinden akan bir tabilik ile ortaya çıkar. Tabiilik Kutlu'nun hayat felsefesidir. Kitaplarındaki pastoral fon onun hayat felsefesinin harflere bürünmüş halidir. Toprak ile barışıklığın son hali, Allah'ı secde edilmiş toprakta aramaya varır. Yazar topraktan gelip toprağa döneceğini bir an bile aklından çıkarmayan veli kulların yolundan gitmeyi murad edinir. Yazarın hayat felsefesinin tabilikten beslenmesi okuyucu için muazzam bir dinginlik ortamı hazırlar. Mustafa Kutlu'yu okurken hüzünlenmemek mümkün değildir. Ama bu hüzünlerin en beyazıdır. Bana inanmazsanız Uzun Hikaye'yi okuyun hemen. Yaşınız otuzun üzerindeyse ve Adapazarı'dan öteyi bilenlerdenseniz hemen okuyun. Türlü sinema tekniklerinin hüküm sürdüğü bir zamanda siyah-beyaz bir film dinginliğinin kollarına bırakın kendinizi. Bir solukta okuyacaksınız. Okurken belki bazılarınız ağlayacak. Sırf ağlayabildiği için mutlu olacak bazılarınız. Yine kahramanlarda kendinizi bulacaksınız ama bir farkla. Daha önce yaşadıklarınızı kahramanlara yüklüyordunuz ya. Hani hepiniz dava delisi Kerimdiniz! Bu defa yaşayamadıklarınızı yükleyeceksiniz. Hayatın bir cebir denklemi gibi zorlaştığı, her hareket için türlü risk faktörlerinin hesaplandığı bir dönemde; sevdiği kızı İstanbul'dan kaçırıp ta küçük bir kasabada bir vagon evin içinde mutlu bir hayat kuracak "deli yürek" hangi bedende atmakta? Vagon evi, gülistana çevirecek kızlardan ümidi çoktan kestim. İşte onun için bu defa Kutlu'nun hikayesinde bizim göze alamayacağımız "serserilikleri" göze aldığı için "kahramanlarımız" yapıyoruz baba ve oğulu. Göze alamayacağımız "serserilikleri" onlara ihale ederek ve kendi hantal hayatımızın için daha bir gömülerek.
fkarabiyik@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|