YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Ezan, sadece dağdakileri mi kurtarır?

Düşen uçaktan yaralı çıkan yolcular, duydukları sabah ezanıyla, yakında bir köy olduğunu farkederek kurtuldu.

Hürriyet "Ezan Kurtardı" dedi manşetinde. Diğer gazeteler de aynı haberi ezana vurgu yaparak verdi.

Milliyet "Mucize Kurtuluş" manşetinin altına şunları yazıyordu:

Uludağ'da çakılan uçak yanlış yerde aranırken, dört kazazede donarak ölmekten ezan sesi sayesinde kurtuldu.

Sabah ve Radikal manşetlerini başka konulara ayırmıştı ama biri "Ezan Sesi Kurtardı" diğeri de "Sabah Ezanı Can Kurtardı" diyordu fotoğraflarla birlikte.

(Diğer gazetelere de baktık ama, hepsini sayamayacağız.)

Bu tür başlıklar görmek iyi de, bir noktaya hafifçe temas edip geçmek istiyoruz.

Ezan, sadece dağda kalan kazazedeleri değil, bizi de kurtarır.

Fakat herşeye rağmen, buna itiraz edecekler çıkabilir. Diyebilirler ki "Hayır, ezan sadece dağlarda mahsur kalan kazazedeler için kurtarıcı kabul edilmelidir." Onlar için değişik bir teklif getirelim: Öyleyse dağ köylerimizde devamlı ezan okunmalı. Aralıksız.

Olur ya, yakınlarda düşen bir uçaktan ya da helikopterden yaralı halde çıkanlar bulunabilir.

Gel gör ki bu sefer de "günde beş vakit vardır" gerçeği böyle bir uygulamaya müsaade etmez. Sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı dışında ezan okunamaz.

Bediüzzaman Said-i Nursî

1876 yılında Bitlis'in Hizan kazasına bağlı Nurs köyünde doğdu. Genç yaşta medrese tahsiliyle Doğu bölgelerinde temayüz etti.

Asrın başında İstanbul'a geldi. Devrin âlim ve yöneticileriyle görüştü. Meşrutiyet devrinde Şark bölgesinin eğitimi üzerinde durdu. Fen ve Din ilimlerinin beraber okutulması için üniversite açılmasını teklif etti.

Zamanın gazetelerinde siyasi-dinî-sosyal konular hakkında makaleler yazdı ve neşretti. Talebeleriyle birlikte Birinci Dünya Savaşına katıldı ve esir düşerek bir süre Sibirya'da bulundu. Almanya üzerinden Türkiye'ye döndü.

Cumhuriyetin kuruluşundan sonra bütün vaktini iman hizmetinde sarf etti. Risale-i Nur eserleriyle çağdaş İslâm düşüncesinin muktedir bir temsilcisi oldu. Bizzat kendisi ve yetiştirdiği talebeleri uzun müddet soruşturmalardan geçti. Kaynak olarak kendisine Kur'ân'ı seçti. Bediüzzaman ünvanıyla tanındı. 23 Mart 1960 tarihinde ebedi hayata intikal etti.

Takıntılı bir adam

Yazı yazdığı zaman, aşırı ölçüde paragraf kullanırdı. Yazılarının sonuna imza atmaz, sadece paraflardı.

Radyo dinlerken, en zor çeken yayınları seçer, uzak istasyonların parazitli yayınlarını dinlemekten büyük keyif alırdı.

Tiyatrodan çok hoşlanır, fakat her seferinde en yüksek ve en ucuz bölüm olan paradi kısmına bilet alarak orada otururdu.

Evinde mebzul miktarda mum bulundurması, sık sık elektrik kesildiğinden değil, mumların içindeki parafin maddesine olan zaafından kaynaklanıyordu.

Babasından kalma bir silahı vardı. Kimseye göstermezdi. "Modası geçti artık onların" dediğinde öğrenmiştik silahının parabellum olduğunu.

Spordan pek anlamazdı. Sadece, paraşütle atlamayı çok merak ettiğini biliyorduk.

İçinden çıkamayacağı paradoksların tam ortasında yaşamaktan çok hoşlanırdı.

Çünkü aykırı fikirlerin adamı olduğuna inanıyordu.

Parapsikoloji ile de yakından ilgileniyordu.

Aslında bütün bunların tek sebebi vardı: Cimri olması. Daha doğrusu, "para"yı aşırı derecede sevmesi.

Zamanla herşeyden şüphe etmeye, kimseye güvenmemeye başladı. Sonunda bu yapının kendisine zarar verdiğini farkeder gibi oldu. Toparlamaya çalıştı ama nafile!

Paranoyası günden güne ilerliyordu.

Hayatı boyunca para açısından sıkıntı çekmemişti. Çerçeveletip duvarına astığı söz, Napolyon'a aitti: "Para, para, para!.."

Eğer birgün ciddi bir rahatsızlık geçirirsem diye endişeleniyor, vehimlere kapılıyordu. Derken bunu da becerdi. Kendisine "para"lı bir hastalık buldu:

Herkesin "inme" ya da "felç" dediği hastalığını, kendisi Yunanca'daki adıyla anıyordu: Paralizi.

RH'nın haberciliği

Önce anonslar yapıldı: Türkiye'yi sarsacak haber! Merakla bekledik 'acaba nedir' diye.
Çıka çıka bir RH klasiği çıktı. RH yaklaşık 10 kişilik bir ekiple derin bir araştırma yapmış ve Erbakan'ın "fi" tarihinde içkili bir masada konuşma yaparken çekilmiş fotoğrafını bulmuş.
"Bu bir haber mi" diye sormadan evvel, "Bu zorlama içki muhabbetinin neresi Türkiye'yi sarsar acaba" diye soruyoruz.
RH'ya habercilik ödülü vermek için yarış eden güzide kurumlarımızı da tebrik ediyoruz. Görsünler kimlere ödül verdiklerini de sevinsinler!..
(Karga)

Kayıt ve şart

Bay Vural Savaş, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" diyenlerin halk dalkavukluğu yaptığını söylemiş. Biz görmedik, duymadık ama naklettiler.
Sayın Bay Savaş, zatıalinizi üzmek istemeyiz.
Sizin için TBMM'deki o yazıyı "Egemenlik kayıtlı şartlı milletindir" şeklinde değiştirmeyi düşünebilir yetkililer.
Yeter ki siz kayıt ve şartların neler olduğunu lütfedin.

Okuyanın ve dahi duyanın kafasını karıştıran sorular

* Sanal âlem, banal âlemin nesi olur? Bu iki âlemin kralları kimlerdir?
* Halka arz edilen Tüpraş, halktan olmayanlara rica mı ediliyor?
* Olay çıkmadan kutlanan nevruz, newruz sayılır mı?
* W'nin Kürt olduğu doğru mudur?
* Çakıcı-Ergin maçını kim kazanır? Maçın olaysız bitme ihtimali nedir?
* THK kurban kesti mi? Kestiyse derileri nereye verdi?
* Fiyatını 100 bin TL'ye düşüren Sabah mı daha 1. sınıf gazetedir yoksa fiyatını 100 bin TL'ye düşüren Milliyet mi?


Faks: +90 (212) 613 14 92 - 93
24 Mart 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...