YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Arşivler ve yalanlar

 
Fazilet hedef tahtasında. Yalan yanlış iddialarla, FP'nin demokrasi konusundaki samimiyeti üzerinde kuşku yaratmak isteniyor.Önce Altan Öymen bir iddia ortaya attı ve diğerleri, hiç araştırmaya gerek duymadan mal bulmuş mağribi gibi, bu iddiayı benimsediler. Oysa gerçek tamamen farklı. Arşivler ve gerçekler karşısında, acaba yalana sarılıp siyaset üretenler mahcubiyet duyacak mı?

 

Bilmem Show-TV rezaletini seyrettiniz mi? Doğrusu Reha Muhtar'a hiç yakıştıramadım. Haber niteliği taşımayan bir eski fotoğrafı, defalarca ekrana getirmek, o fotoğrafta bulunan iki "şahitin"(!) sözlerini eğip bükmek suretiyle, bugün siyasetten dışlanmış, mağdur bir lideri karalamak.
Halâ hıncınızı alamadınız mı?

Rezalet

Rezaleti izlemeyenler için, konuyu anlatalım:

Erbakan'ın Odalar Birliği Genel Sekreteri olduğu dönemde, (1968-69) Elazığ ziyareti sırasında çekilen bir fotoğraf. Erbakan yemek masasında, ayakta bir konuşma yapıyor. Önünde rakı bardağı. Başkalarının önünde de rakı bardakları var. Kimisi boş, kimisi dolu. Erbakan'ın önündeki dolu.

Reha Muhtar masada bulunan iki kişiye, Erbakan'ın o gece içki içip içmediğini soruyor. Her ikisi de "içmedi" cevabını veriyor. "Ama" diye ısrar ediyor Muhtar, "o zamanlar Necmettin Beyin, çok hızlı olduğunu söylüyorlardı"

Muhtar, "masada meyva suyu yok, Coca Cola yok. Sadece rakı ve bira var" dedikten sonra "Demek, Erbakan da içmiş olabilir o gece" diye sözlerini bağlıyor.

Bu arada, Erbakan'ın Meclis'te yaptığı bir konuşmanın sadece bir cümlesini ekrana getiriyor. Böylece RP liderinin, "ruhsatlı gazinolarda bile içki yasağı konulacak" dediği izlenimini yaratıyor.

Oysa Erbakan, bu iddiayı ortaya atanları yalanlamak amacıyla o cümleyi sarfetmiş, hemen arkasından, "Hani nerede, böyle mi oldu?" diye sormuştu.

Rakı kadehinde balık

Reha Muhtar gibi gözüpek bir gazeteci, kendisine yakın bir medya patronunun, Sibel Can ile ilişkilerini haber konusu yapmalıydı. Veyahut, magazin harici bir saha arıyorsa, GSM ihalesinin geciktirilmesine yönelik dolapları sergilemeliydi.
Ama o, kolayı seçti. Güçlü'nün husumetini çekmektense, mağdurun tepesine binmeyi tercih etti.
Din ve vicdan hürriyetini veya İslâmiyet'i, rakı ile sınayanlar, 28 Şubatçı Güven Erkaya'nın izinden gitmeye devam etsinler.
Allah sizi, rakı kadehinde balık yapsın emi?

Öymen'in iddiası

Fazilet de hedef tahtasında. Yalan yanlış iddialarla, FP'nin demokrasi konusundaki samimiyeti üzerinde kuşku yaratmak isteniyor.

Önce Altan Öymen iddiayı ortaya attı ve "Biz CHP olarak, 312'nci madde değişikliğini gündeme getirdiğimizde Refah Partisi, sahip çıkmamıştı" dedi.

Diğerleri, hiç araştırmaya gerek duymadan mal bulmuş mağribi gibi, bu iddiayı benimsediler. Oysa gerçek tamamen farklı.

Refah Partisi, 1997 kasımında Adalet Komisyonu'na getirilen 4 maddelik demokratikleşme paketine, sahip çıktı. Bu pakette, Türk Ceza Kanunu'nun 17, 159, 312'nci maddeleriyle, Terörle Mücadele Yasası'nın 8'inci maddesi vardı. Adalet Komisyonu'ndan geçen hükûmet tasarısı, Meclis'e geldi. Danışma Kurulu'nun 14 Nisan 1998 tarihli toplantısında FP milletvekili Salih Kapusuz (o tarihte RP kapatılmıştı) demokratikleşme tasarısının öncelikle görüşülmesi hususunda ısrarlı davrandı.
Zabıtlar ortada...

Yaşar Kemal ve Yılmaz

Altan Öymen'in iddiası, belki daha eski bir tarihteki gelişmelerle ilgilidir diye arşivi karıştırmayı sürdürdük.

Anap Genel Başkan Yardımcısı Ahat Andican, Öymen'in iddialarına destek verirken, Yaşar Kemal'in isminden bahsettiği için Mart 1996 yılının olaylarına göz attık.

O tarihte Yaşar Kemal "Düşünce Özgürlüğü ve Türkiye" kitabında yayınladığı "Türkiye'nin Üstündeki Kara Gökyüzü" başlıklı yazısından dolayı 312'nci maddeye göre mahkûm olmuştu.

Anayol Hükûmeti'nin programını okuyan Mesut Yılmaz, mahkûmiyet kararından duyduğu üzüntüyü Meclis'te şöyle dile getiriyordu:

"Dünyaca ünlü yazarımız Yaşar Kemal, DGM tarafından hapis cezasına mahkûm oldu. Bunu fevkalade üzücü bir gelişme olarak görüyorum.... Benim hükûmetimin görevi, dünyamızın takdir ettiği bir yazarın düşüncesini engellemek değildir; bizim görevimiz onun düşünce hakkını kullanmasını teşvik etmektir. Ona sahip çıkmaktır. Mahkeme, neticede bir yasayı uygulamıştır. O yasanın, Meclis'e gelip yeniden görüşülmesi lâzımdır."

Yılmaz'ın bu konuşması üzerine, Hasan Pulur, Milliyet'teki makalesinde (12 Mart 1996) bir çağrıda bulunmuştur: "Getirin hükûmet tasarısını, hem dostunuz Yaşar Kemal'i, hem de aynı maddeden yargılananları kurtarın"

Hasan Pulur 16 Mart 1996 tarihli yazısında ise, Mesut Yılmaz'ın "Karakolda doğru söylerken, mahkemede şaştığını" ifade etmiş ve Anap liderinin "Yasaları değiştiren tasarıları ne zaman Meclis'e getireceksiniz?" sorusuna verdiği cevabı eleştirmiştir.

Çünkü Yılmaz, "Yargıtay'ın kararı belli olsun, sonra teşebbüse geçeceğiz" demek suretiyle topu taca atmıştır.

2 Haziran 1996 tarihinde, Hasan Cemal'in Sabah'taki makalesini okuduğumuzda, bu konuda Yılmaz'ın parmağını bile oynatmadığını anlıyoruz:

"Yılmaz 10 Mart 1996'da, düşünce özgürlüğünü sınırlayan yasanın Meclis gündemine gelmesi gereği üzerinde durmuştu... Aradan üç aya yakın zaman geçti. Anayol Hükûmeti, tarihin arşivine kalkarken, Yılmaz'dan herhangi bir hareket görülmedi. Düşünce özgürlüğünü genişletecek yasal düzenleme hükûmete de, Meclis'e de gelmedi. Yaşar Kemal'i mahkûm eden yasa aynen kaldı." (Sabah - 2 Haziran 1996- Hasan Cemal)

Hal böyleyken, Refah'ın 312'nci madde değişikliğine destek vermediğini iddia etmek kocaman bir yalan değil mi?

Terörle Mücadele madde 8

Acaba CHP Genel Başkanı Altan Öymen'in iddiası daha eski bir tarihi mi kapsıyor?

Arşivler, CHP'nin (SHP) bir ara 312'nci maddenin değil ama Terörle Mücadele Yasası'nın 8'inci maddesini değiştirme teşebbüsünde bulunduğunu gösteriyor.

Aslında 8 Kasım 1993'te hükûmet tasarısı olarak Adalet Komisyonu'na gönderilen metin, bölücülük propagandasını suç olmaktan çıkarmıyor, ama bölücülüğün yanı sıra, laiklik karşıtı propaganda, gösteri ve yürüyüşün de suç olmasını savunuyordu.

Adalet Komisyonu'na gönderilen tasarı şöyleydi: "Hangi yöntem, maksat ve düşünceyle olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti'nin LAİK NİTELİĞİNİ ve devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü hedef alan yazılı ve sözlü propaganda, toplantı, gösteri veya yürüyüş yapılamaz."

SHP, laiklik karşıtı propagandayı yasak kapsamına sokamayınca, bir başka ifade ile kaldırılan 163'üncü maddenin yeniden yasallaşmasını sağlayamayınca, bölücülüğü de suç olmaktan çıkarma gayretine girdi.

Üstelik, Terörle Mücadele Kanunu'nun 8'inci maddesinin değiştirilmesini talep ederken, Türk Ceza Kanunu'nun 311 ve 312'nci maddelerinin bu boşluğu dolduracağını ileri sürüyordu.

CHP 1993-1995 döneminde, Anap da 1996'da, 312'nci maddeyi gündeme getirmediler.

1997'de Anasol-D bu meseleye el atıyor ve Fazilet Partisi gerek Adalet Komisyonu'nda, gerek, Danışma Kurulu'nda her türlü desteği veriyordu.
İşte arşivler, işte gerçekler...

Acaba yalana sarılıp siyaset üretenler mahcubiyet duyacak mı?


24 Mart 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Nazlı ILICAK

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...