YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Bir Türk dünyaya bedel mi, değil mi?

 
Türkiye dışındaki bir dünyanın, Türkiye'den daha ileri olduğunu görebilmemiz için, çok uzun yıllar geçmesi gerekti cumhuriyet döneminde..

 

Futbolcu Bekir'in (Kazıkçı) sağ bacağı o kadar kuvvetliymiş ki, şut atarken kaleciyi öldürmesin diye, sağ bacağını bağlayarak maça çıkartırlarmış..

Böyle öyküleri dinleyerek büyüdük biz..

"27 Mayıs"ın konsey üyesi subaylarından rahmetli Orhan Erkanlı da, bu tür öyküleri dinlemiş çocukluğunda ve gençliğinde..

Amerika'daki bir askeri akademiye eğitime giderken, içinde bulunduğu ruh haletini şöyle anlatırdı..

-Amerika yolunda, kendime güvenim tamdı.. Çünkü bir Türk'ün dünyaya bedel olduğuna yürekten inanmıştım.. Hepsi de benden daha az akıllı ve çok daha güçsüz, çeşitli uluslardan subaylarla yarışacağım için çok rahattım..

Bu duygular içinde, Orhan Erkanlı, Amerika'daki askeri akademiye girer..

Sonraki durumu da şöyle anlatırdı..

-Sınıfımdaki diğer subayları tanıyıp, onların çalışma tarzlarını görünce şaşırdım.. Birincisi, hepsi benim kadar akıllı ve güçlüydü.. Matematikte ve diğer derslerde, benden üstün olanları da pek çoktu.. Zenciler arasında da, benden iyi not alanlar vardı..

Türkiye dışındaki bir dünyanın, Türkiye'den daha ileri olduğunu görebilmemiz için, çok uzun yıllar geçmesi gerekti cumhuriyet döneminde..

O ilk renkli ofset gazetelerden biri, 1970'li yıllarda, her turizm mevsiminde aynı haberi, pişirip pişirip yeniden kullanırdı.

Buna göre, Türkiye'ye gelen her sarışın kadın turist, mutlaka, esmer, bıyıklı, sert bakışlı Türk erkeklerine aşık olurdu..

Aynı şekilde, Türkiye'ye gelen her sarışın erkek turist de, bizim topluca, esmer ve hülyalı bakışlı kadınlarımıza gönlünü kaptırırdı..

Sözünü ettiğimiz offset baskılı çok renkli gazetede, her turizm mevsiminde, aynı konulu foto-haberler çıkardı..

Bir sarışın Alman dilberi ile pos bıyıklı bir temizlik işçisi, arkalarında Sultanahmet Camii'nin silueti, yan yana dururlardı.. Resim altında da, bir Alman milyonerinin kızı olan dilber Helga'nın, temizlik işçisi Rıza'ya âşık olup, Türkiye'de kalmaya karar verdiği anlatılırdı..

Ya da, kısa pantolonlu bir erkek Alman turistle, tombul bir dansözümüz, raks kıyafetleri içinde, aynı mekanda bir fotoğraf çektirirdi.. Resim altında ise, bir kontun oğlu olan Hans'ın da, dansöze âşık olup, Türkiye'ye yerleşme kararına vardığı anlatılırdı..

Böyle masallarla büyütüldük işte..

Hatta daha önceleri, bütün insanlığın, Orta Asya göçleri ile dünyaya dağılan Türkler'den türediğine bile inanmıştık.. Okulların duvar haritalarında, Orta Asya'dan çıkan kalın kırmızı oklar, sade Avrupa ve Asya'ya değil, Bering Boğazı'nı geçerek Amerika'ya da uzanırdı..

Sonra "televizyon çağı" geldi. "Küçük Ev", "Dr. Kimble-Kaçak", "Flamingo Yolu" gibi Amerikan dizileri ile tanıştık..

Onları Türkçeleştirerek izlemeye başladık..

O dönemde de, bunların Türkçe olanlarının, Amerikanca olanlarından daha etkili yapımlar oluşturduğunu düşünmeye başladık.

1970'lerde Güney Kore'yi ziyaret ederken baktım ki, Koreli televizyoncular da, Amerikan dizilerinin Kore dilindeki yayınlanışının, orijinallerinden daha üstün olduğuna inanıyordu..

Hep böyle devam edemedi mesele tabii..

İlk yerli otomobilin, dünyanın en iyi otomobili olduğuna inanmamız, Özal'ın gümrük duvarlarını indirmesine kadar sürdü mesela.. İthal malı, daha yüksek teknolojili otomobillerin, bizim yerli otomobillerle kıyaslanması dönemi böyle başladı..

Hatırlamaz mısınız? "En iyi yerli" diye sunulan, en az 10 yıl öncesi bir modeli, kaç yıl bize pazarladı (veya çarşambaladı) bizim yerli sanayi..

Bakalım Avrupa Birliği'nde ne yapacağız? Herhalde bizim devlet adamlarımızın kalitesi, onları şaşırtacaktır.

ŞAKA

Aldatıldık!..

Yeni bir "milenyum"a ve yeni bir yüzyıla gireli kaç gün oldu..

Hâlâ değişen bir şey yok..

Bizi yine aldattılar..

Hani bambaşka olacaktı herşey!..

Ne varsa hepsi değişecekti hani!..

Sadece Demirel ve Ecevit'in değişmesi miydi bütün olay?..

Bakarsınız sonunda onlar da değişmez belki.

SİYASET

Sonu belli bir filim!..

MHP lideri ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin, hükümet ortakları ve bu arada Başbakan Bülent Ecevit'le giriştiği, "Öcalan asılsın mı?" konulu polemik, ölçüyü ve siyaseti zorlamaya başladı..

Öncelikle şunu söyleyelim..

Bahçeli'ye, seçim öncesinde söylediklerini hatırlatıp, onu bir kavgaya tahrik etmek, hem anlamsız, hem de faydasızdır.

Biliyoruz ki, böyle konular, Bahçeli'yi ve MHP'yi, koalisyonu bırakmaya asla zorlayamaz.

Neticede, ta işin başında Rahşan ve Bülent Ecevit'in birlikte seslendirdikleri siyasi açıklamayı unuttunuz mu?

Ne demişti Ecevit'ler?..

-MHP'yle koalisyon kurmayı içimize sindiremiyoruz!

Belli ki şimdi, Bahçeli ve MHP, Öcalan konusunda karar ne olursa olsun, bunu içlerine sindirmek durumunda olacaklar..

Bahçeli'nin Osmaniye'deki veya başka bir yerdeki konuşmaları, Ecevit'in basın açıklamaları ile notralize edilecek sonunda..

Nasıl MHP'li hanım milletvekili, başını açıp, Meclis'e geldi ise, sonunda da Bahçeli ağzını kapatıp, hükümet toplantılarına gidecek..

Biz bu filmi, daha önce çok gördük..


9.OCAK.2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Mehmet BARLAS

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...