| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Mahalli idareler II
Osmanlı Devleti'nin yenileşme dönemine; yönetimin merkeziyetçi karakterinin kademe kademe artırılmasının tarihi olarak da bakmak gerekir. II. Mahmut'la başlayan, Tanzimat'la devam eden ve Cumhuriyet idareleriyle takviye olunan bu yönetim tarzının, kendi tarihî şartları içinde son derece ciddi bazı gerekçeleri mevcuttu. Toplumsal ve mahallî her türlü inisiyatifi merkezde toplamayı, devletin geleceği açısından lüzumlu gören bu anlayış, ne yazık ki batı ülkelerinde Birinci Dünya Savaşından bu yana şahidi olduğumuz ciddi evrilmeyi gözden kaçırmışa benzemektedir. Şimdi Türkiye, Avrupa Topluluğu'na hazırlık aşamasına girdiği bu dönemde,yeni baştan ciddi bir sınavla karşı karşıya. Merkezin bütünü kontrol zarureti ile; toplumun ve taşra idarelerinin içinde yüzdüğü problemlerin yerinde çözümü arasında, bir çıkış bulabilecek miyiz, bulamayacak mıyız? Karşılaştığımız sorunun özü budur. Gelirleri artırmak!.. Ya inisiyatif?
1983'ten beri bu konuyu tartışan Türkiye'nin ulaştığı sonuç, ne yazık ki fazlaca iç açıcı değil. Yakında meclise intikal edecek tasarıdan anladığımıza göre, aynen rahmetli Özal'ın yaptığı gibi, mahalli idarelerin gelirlerinde belirli artışlarla yetinmek durumunda kalıyoruz. Tasarıyı inceleyenler farkedecektir ki, hem belediyelerin hem de il özel idarelerinin gelirlerindeki artışlar fena değil. Hatta bir adım daha ileri gidersek, taşra idarelerinin, siyasî iktidarlara olan mahkûmiyetleri hayli azaltılmaya çalışılmış, merkezden yapılacak yardımlar ciddi bazı kıstaslara bağlanmıştır. Bunlar tabiî ki mahalli yönetimler açısından, son derece sevindirici gelişmeler. Hele İl Özel İdarelerine yönelik gelirlerin artırılması!.. Bütün bunlar doğru olmakla beraber, biz gene de sormak durumunda kalıyoruz: 1983'ten beri konuyu tartışan Türkiye'nin, vardığı sonuç bu mu olmalıydı? Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin maruz kaldığı ziyaretçi trafiğini en iyi parlamenterler bilir. Hangi bakanlığa ve siyasi partiye giderseniz gidin, oralardaki manzara ortada. Bürokrasinin hali de belli. Bu durumu görerek TBMM Başkanlığı, ziyaretçilere ciddi sınırlar getiriyor. Yakında Bakanlıklar da aynı yola başvurursa, kimse şaşırmasın. Ülke genel politikalarına zarar vermemek kaydiyle, taşra idarelerinin yetkilerini artırmak değil de nedir bunun çaresi? Yeni tasarı, taşra idarelerini güçlendirmek deyince; onları borçlanmaktan kurtaracak şekilde, gelirlerini artırmaya dayanıyor. Güzel ama, bunda yetki artırmak, merkezdeki yetkilerin bazılarını devretmek, merkezin yükünü hafifletmek, olabilecek nice rutin hizmetlerin yerinden görülmesi gibi bir anlayış okunmuyor ki? Merkez şaşkın - toplum çaresiz
İşte görüyoruz; Merkezî İdare büyük Türkiye'nin yükünün altından kalkamıyor. Türkiye toplumu fevç fevç Ankara'ya boşalıyor. Hiç bir işinin hallolmadığını gören milyonlar, karaya vuran dalgalar gibi, gerisin geri memleketlerine dönüyor. Bu acı sonuç karşısında, sadece "merkez" güven kaybetmekle kalmıyor, asıl siyaset çürüyor. Toplum istikbal ümidini yitiriyor. Sadece merkez değil; bütün Türkiye, şimdi varsa yoksa güvenlikle meşgûl, hem de devamlı. Türkiye'nin son derece zor ve uzun yıllardır devam eden bölücülük riskinin de şuurunda olarak kaleme alıyoruz bu satırları. Türkiye'nin, nice emperyal güçlerin desteğiyle yürütülen terör ve anarşi denemelerinin sonuna ulaştığı bir aşamada, bu konuyu daha bir serin kanlılıkla ele almasının zamanının geldiğine inanıyoruz. Hizmetleri daha bir ekonomik kılmak, bir hayli problemlerin yerinde çözümünü temin, işsizliğin hallini taşraya emanet ve merkezî yönetimin ülke genel politikalarında yoğunlaşmasına daha bir imkân sağlamak!.. Amaç bu. Seçilmiş meclis/atanmış vali
Bugün Türkiye'de, mevcut partiler artık biliyorki, bu işin sırrı "seçilmiş il ve ilçe meclisleri" ile, "atanmış vali ve kaymakamdan" geçiyor. Türkiye şartlarına uygun olan bu!.. Bu formülün işleyebilmesi içinde, aynen belediyelerde olduğu gibi, il ve ilçelerin bütçeli kuruluşlar haline getirilmesi gerekiyor. Hem bölgesel (il-ilçe) hizmetlerin icrası, hem de mahalli memurların ücret giderlerinin karşılanması için. Hatta denilebilir ki, il müdürlerinin atanmasında, "vilâyetin teklifi ve merkezin onayı" gibi bir usûle de başvurulabilir. Böyle bir uygulama içinde vilâyet idareleri, ciddi bir işletmecilik bilincine yükselecektir. İhtiyacı tesbit eden, planlayan, bütçelendiren ve il genel meclislerinin murakabesine ve onayına tâbi tutan bir yönetim anlayışı!.. İlçeler de aynı şekilde. Bu yönetim prototipine Türkiye'nin geçmemesi için ciddi bir engel kalmadı bize göre. Tabiî ki eksen bu olunca, kademeli bir geçiş planlaması da gerekecektir. Bu açıdan ilk elde: Fak-Fuk-Fon, köye dönük bütün hizmetler Beden Terbiyesi, MEB Halk Eğitim Merkezleri, Turizm İl Müdürlükleri, İl Halk Kütüphaneleri, Kuran Kursları, il ve ilçe içi trafik hizmetleri, Gençlik Merkezleri, Sivil Savunma, çeşitli afet hizmet birimleri, Tarım Bakanlığı'nın çoğu birimleri, çoğu hastaneler, kadrolarıyla beraber il ve ilçelere devredilmelidir. Birkaç yıllık uygulamanın sonucuna göre, diğer hizmetler için de aynı yola başvurulabilir.
aridvan@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|