YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

 

 

Cep telefonunu çok kullanan ulus olmak!.

Üretmekten çok tüketmeye yatkın olan toplumların, teknoloji ile dostluğu, yüzeyde kalır..

Bu tür toplumlar, bırakın bir aygıtı "icad etmeyi", tüketime sunulmuş olan bir yeni buluşun "kullanılmasını" bile, şaşkınlık ve hayranlık içinde izlerler..

Kendi yaşamınızdan kesitler alarak, teknolojiye dönük konumlarınızı hatırlayın..

Çocukluğunuzda evinizdeki "radyo" ile, ilişkilerinizi düşünün..

Radyoya el sürmeniz yasak değil miydi?. Üzerine el işlemesi bir bez örtülen radyoya dokunmak istediğiniz zaman, anneniz sizi uyarmaz mıydı?

- Aman dokunma.. Ayarını bozarsın.. Baban kızar!.

Aradan yıllar geçti.. Önce "televizyon", sonra da "video" girdi evlerimize..

Bu defa, babalarla çocukların konumları değişti..

Pekçok babanın, videonun kullanımını öğrenemediği için, oğlunun dehası ile övündüğünü hiç duymadınız mı?

- Bu videonun sadece düğmesine basıp, çalıştırmayı biliyorum.. Ama bizim oğlanın, böyle şeylere çok yatkınlığı var.. Videonun bütün ayarlarını o yapıyor..

Otomobile de böyle yaklaştık..

İlk sahip olduğum otomobil, "Anadol"-dur..

Bu Anadol'un teknolojik açıdan, 1920'lerde Henry Ford'un ürettiği "T" modeli Ford'dan fazla ileri bir yanı yoktu..

Anadol'un torpido gözününün kapağında "OTOSAN" şirketinin (üretici firma) yazısı bulunurdu.. Bir gün rahmetli ses sanatçısı Necmi Rıza, benim 'Anadol'uma bindi.. Otomobili inceledi.. Sonra döndü bana..

- Sen bu otomobili, oto san, dedi..

Hâlâ "A.B.S"yi, "S.R.S"yi hiç tanımamış, otomatik vitesi hiç uygulamamış, yerli malı markalar yok mu?

Ve derken hayatımıza, cep telefonları, "GSM" sistemleri giriverdi..

Öylesine hızla yayıldı ki cep telefonu ve öylesine olur-olmaz yerlerde, lüzumsuz şekilde kullanmaya başladık ki, cep telefonu imtiyazına sahip olan Türk şirketleri, dünya çapında değerlerle ifade edilmeye başlandı..

Acaba cep telefonuna gösterdiğimiz rağbet, biz Türklerin teknolojiye olan yatkınlığımızı mı yansıtıyor?

Yeni bir kitap çıktı "Globalleşme"nin boyutlarını irdeleyen. (A Future Perfect J. Micklethwait, A. Wooldridge-Crown Business, New York 2000)

Bu kitapta verilen bilgilere göre, Çin şu anda dünyanın en büyük cep telefonu pazarı.. Bu yılın sonuna kadar, Çin'de 50 milyon kişi, cep telefonu sahibi olacak..

Ve bir Çinli, ortalama olarak, bir Amerikalı cep telefonu abonesinin, tam üç katı süre, cep telefonu ile konuşuyor..

Sebep ortada..

Çünkü Çin'de, pek az evde, bildiğimiz normal, telli telefon var..

Telefona yeterince sahip olmayan ve dünya bankalarının kredi listelerinde bulunmayan Kamboçya, Kongo, Ruanda gibi ülkelere yatırım yapmak için, cep telefonu şirketleri yarış halinde..

Yani cep telefonları, hem yüksek teknolojiyi ifade ediyor.. Hem de, cep telefonuna olan aşırı rağbet, o ülkenin iletişim alt-yapısındaki ilkellikleri gösteriyor..

Aynı şekilde, bireylerin ve ailelerin evlerinde telefon olsa ve bilgisayar alacak gelir düzeyinde bulunsalar, her sokak arasında "inter-net cafe"ler olur muydu?. Düşünün ki, şu anda 60 milyon Amerikalı, inter-net'e giriyor kendi bilgisayarları ile..

Söylemek istediğimiz, tabiî ki "teknolojiye tepki gösterelim" cümlesini amaçlamıyor..

"Turgut Özal öncesi Türkiye"yi elbet özlemiyoruz.. Özel televizyonculuğun yasak olduğu, her türlü iletişim servisinin devlet tekelinde bulunduğu ve cep telsizlerinin (Walkie-talkie) silah gibi suç aleti olarak ele alındığı bir Türkiye'yi, kâbuslarla hatırlıyoruz..

Ama teknolojiye ve çağdaş uygarlığa, sadece tüketim kolaylıkları açısından yaklaşmak, yetmiyor..

Bu teknolojiyi üreten sistemler, "özgür düşünce"nin, "her alanda rekabet"in, "araştırıcı ve kuşkucu düşünce"nin ürünleridir..

Cep telefonu sahibi olmak veya çok yabancı dil bilmek, yetmez insanlara.. O telefonlarla, saçma sapan konuşmalar yaparsanız ve bildiğiniz dillerde akıllı sözler söyleyemezseniz, sadece var ve yok olursunuz..

ŞAKA

Tehlikeli durum!.

Hafız Esad'ın oğlu Beşşar, Suriye halkının yüzde 97.29 oyu ile Devlet Başkanı seçilmiş..
Demek ki Suriye'de "istikrarsızlık tehlikesi" var..
Ne demek yani, halkın yüzde 2.71'inin Beşşar'ın başkanlığına "hayır" demesi?
Kim bu yüzde 2,71?
Bunlar belli ki, Suriye'nin "dış düşmanlar"ı ile işbirliği yapan "iç düşmanlar."

SEZER-ALİYEV

Bu ne sevgi ah!..

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in, Bakü'de, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev'le kucaklaşması ve ona "kardeşim" diye hitap etmesi, elbet hoş bir davranış..

Ama galiba bu karşılıklı sevginin ifadesi, biraz farklı sergilense daha hoş olurdu..

Örneğin, Aliyev'e "kardeşim" diyecek yerde, "Demirel'in kardeşi, benim yeğenim" deseydi Sezer.. Ya da "üvey kardeşim" deseydi..

Daha doğru ve daha gerçekçi olmaz mıydı bu?

Ayrıca Sezer'den beklenilen üslup, biraz daha farklı değil mi?

Devlet başkanları arasındaki kucaklaşmalar ve birbirine elense çekmeler, biraz ölçüsü kaçmış resmi ilişkiyi ifade eder..

Belki bu tür yakınlık ifadeleri, Demirel'e falan yakışabilir..

Ama Demirel'in fötr şapkasını, Ahmet Necdet Sezer, Demirel gibi kullanabilir mi mesela?

Sezer'in kişiliğinden beklenilen, "mesafeli sevgi", "resmileştirilmiş ilgi" gibi davranışlardır.. Hani şarkıda "Buruk Acı" diye bir kavram vardı ya.. Onun gibi..


13 TEMMUZ 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Mehmet BARLAS

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...