YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Sıcak günler

Yazın bu sıcakta, her gün yazı yazmak ve vatandaşın ilgisini çekmek kolay değil. Meclis tatile girince, siyaset yavaşlıyor. Üstüne bir de "uzun hafta sonu" (long weekend) gelince, tam bir durgunluk dönemi yaşanıyor.

Soğuk yüzünden, trafiği de rahatlatmak maksadıyla, okulların tatile girmesini makûl karşılamak mümkün de, sıcağın tatile yol açtığına ilk defa şahit oluyoruz.

Devlet dairesinde işi olanlar yandı!

Özel sektör çalışmaya devam edecek. Devlet tatilde! İşte bu yüzden iki yakamız biraraya gelmiyor.

Atam gene izindeyiz!!!

312 tartışması

Politikacıların demeçlerinin kolayca manşetlere taşınacağı günlerdeyiz. Malzeme kıtlığında her cümle, hak ettiğinden fazla itibar görebilir.

Geçtiğimiz haftayı 312 tartışması ile geçirdik. Demokrat olanlarla olmayanlar gene kendini belli etti. Demokrasi "ama, eğer, şayet vs..." gibi şartlara bağlanamaz.

"Ama Erbakan da demokrat değildi", "Eğer böyle konuşmağa devam ederse, 312 değişmez", "Şayet FP, idam cezasını kaldırmaya razı olursa, karşılığında 312'nci maddede bir düzelme meydana gelebilir"

Ertuğrul Özkök, Erbakan'ı kartelci medyanın savunduğunu ileri sürüyor. Gerçekten Milliyet'in hemen hemen bütün yazarları, Sabah'ın demokrat kalemleri, Radikal ve Yeni Binyıl gazeteleri, şartsız destek verdiler Erbakan'a. Oysa Hürriyet'in yayınları gene "derin"(!) ilkeler ihtiva ediyordu. Oktay Ekşi arkadaşımız bile, demokrasi ile Erbakan antipatisi arasında sıkışmış gibiydi. RP liderine "Sen buna lâyık değilsin, ama biz âlicenap kişileriz, sana bile lütûfta bulunuyoruz" der gibiydi.

Ayıp

Şimdi hükûmetteki zevat, "Batı'ya ayıp olacak" diye kara kara düşünüyor. Erbakan tanınmış bir politikacı, eski bir Başbakan, "Teröristti, Hizbullahçıydı" deseler, kimseyi inandıramayacaklar. 6 yıl önce sarfettiği ve Bingöl'de hiçbir ayaklanmaya yol açmayan cümlelerin, Türkiye açısından büyük bir tehdit oluşturduğu hususunda da yabancıları ikna edemeyecekler.

Bence ayıp çok daha önce işlendi. Geçtiğimiz yasama döneminde, Yılmaz Hükûmeti'nin hazırladığı ve 312'nci madde değişikliğini de ihtiva eden mini demokrasi paketi, Tayyip Erdoğan'ın mahkûmiyetinden sonra devreden çıkarıldı. Gerekçe olarak da, utanıp sıkılmadan "konjonktürün müsait olmadığı" belirtildi.

Aktürk'ün konuşması

Bu ayıp, Meclis kapanmadan önce, Anap milletvekili Yıldırım Aktürk'ün kürsüdeki konuşması ile meydana çıktı. Aktürk, DSP'li Bakan Hikmet Sami Türk'ü şahit gösterdi. Aktürk, Başsavcı Vural Savaş'ın, Mesut Yılmaz'ı ziyaret ederek 312'nci maddenin değiştirilmemesi istikametinde kulis yaptığını söyledi. Hikmet Sami Türk, Tayyip Erdoğan'ın mahkûmiyetinin 312 değişikliğini engellediğini itiraf etti.

Bence ayıp, taa o günlerden başlıyor.

Ne biçim demokrasi!

Haydi diyelim, Mesut Yılmaz'ın şahsi hesabı var. Tayyip Erdoğan onu Karadeniz'de de silip süpürür. Ama ya Ecevit? Ne biçim demokratlık bu? DSP Genel Başkanı aynı tavrı, Siyasi Partiler Yasası değiştirileceği zamanda gösterdi. Önce, odak olmanın kıstasları belirlenirken, bundan, Anayasa'ya tahkim hükmünü sokabilmek için yararlandı. Daha sonra da, Demirel'in görev süresini uzatmak amacıyla, Anayasa'nın siyasi partilerin kapatılmasını düzenleyen 69'uncu maddesini pazarlık konusu yaptı. Pazarlık paketine milletvekillerinin maaşlarını bile koymuştu!

Kısacası, ayıp bugünden başlamıyor. Hasan Celâl Güzel, başörtüsünü savundu diye hapse girmedi mi? İktidar partileri, özellikle Anap ve MHP, devlete yıllarca hizmet etmiş, Başbakanlık Müsteşarlığı ve Bakanlık yapmış, üstelik kendilerine yakın biri, düşüncelerinden dolayı mahkûm olurken utanmadılar mı?

Hak ve lütuf

Bence Erbakan en doğrusunu söyledi: "Af dilemem, gider yatarım"

Hatırlarsanız, 12 Eylül'de konulan siyasi yasakların kaldırılması söz konusu olunca, o zaman da "af...atıfet" tartışması çıkmış, Demirel "Bir hakkın iadesi lütuf değildir, bunun referandumu olmaz" demişti.

Haklıydı. Zira siyasi haklar keyfi şekilde tırpanlandıktan, üstelik vatandaşlar belirli istikamette propaganda bombardımanına tutulduktan sonra, dönüp de millete "Eski politikacılar, ...'tencereyi pisletenler' yeniden siyasete dönsün mü?" diye hiç sorulur muydu? Sorulsa sağlıklı bir cevap alınır mıydı?

Bu yüzden, eskilerin (Ecevit, Demirel, Erbakan ve Türeş'in) cezaları kıl payı kalktı.

Oysa, Evren'in "Allah başımızdan eksik etmesin" dediği Demirel Cumhurbaşkanı, Ecevit de Başbakan oldu. Türkeş'in partisi MHP, iktidar ortağı.

Erbakan da siyasi yasaklı olmasa ve bir partinin başına geçip iktidara gelse, Evren'in Demirel'e dua ettiği gibi, bir bakarsınız, Çevik Bir de, Erbakan'ı yere göğe sığdıramamış. Ecevit, "Eli kanlı katiller" diye suçladığı ve faşizmin temsilcisi gibi gördükleriyle biraraya gelmedi mi?

Olağan ve olağanüstü

Demirel, kendisini ve partisini 12 Eylül askeri darbesinin mahkûm ettiğini, Erbakan'ın ise olağan bir dönemde ve olağan mahkemeler tarafından cezalandırıldığını söyleyebilir.

Ama bu doğru değil.

Anayasa Mahkemesi üyelerinin ve hâkimlerin katıldığı askeri brifingler dahi, Türkiye'nin olağanüstü şartını göstermeğe yeter.

12 Eylül ile 28 Şubat'ın bir farkı yok. Tek fark 12 Eylül bütün partilerin tepesine bindi; 28 Şubat ise, tıpkı 27 Mayıs gibi tek bir istikamete ateş ediyor.

Deprem ve ihbar mektubu

Bir de bu gibi sıra dışı olaylardan yararlananlar var. En başta fırsat kollayan ve sansasyon peşinden koşan gazeteler.

Hatırlarsanız depremi takib eden günlerde, FP Milletvekili Nezir Aydın hakkında, Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu'na atfen bazı iddialar basında yer almıştı. Aydın'ın depremi, 28 Şubat'a ve Gölcük'teki toplantılara bağladığı ileri sürülmüştü. Hatta bir de Kıvrıkoğlu'na gönderilen ihbar mektubu yayınlanmıştı.

Ankara 20'nci Asliye Mahkemesi, bu konuda Genelkurmay'ın bilgisine başvurdu ve şu cevabı aldı:

a) Bir milletvekilinin 26 Ağustos 1999 günü, bir ilçe belediye başkanının odasında yaptığı konuşma metnini içeren ve Genelkurmay Başkanı Org. Kıvrıkoğlu tarafından gazetelere dağıtılan bir basın açıklaması mevcut değildir.

b) Genelkurmay Başkanlığı'na intikal etmiş, Kerim Turan'ın kaleme aldığı bir ihbar mektubu yoktur.

Demek o günlerde, gazeteler olmayan bir ihbar mektubuna dayanarak Genelkurmay Başkanı'nın sarfetmediği cümleleri, manşetlere taşımışlardı.

Belki o günlerde de, bugünkü gibi hava sıcaktı, haber sıkıntısı çekiliyordu. Ve piyango Nezir Aydın'a çarpmıştı!!!


13 TEMMUZ 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Nazlı ILICAK

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...