|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Yarın Ankara'da toplanacak ANAP Kongresi ile Afyon'da bir otele kapanan 'Yenilikçiler'in parti kurma çalışmaları arasında 'interaktif' bir bağ kendiliğinden oluştu. Yeni Şafak tarafından önceki gün yayımlanan ve soruşturduğumuza göre 'büyük ölçüde doğru' olan 'Yenilikçiler'in kuracağı partinin 'kurucular listesi', ANAP Kongresi'ni daha ilginç hale getirdi. Şöyle: Mesut Yılmaz'ın yeniden ANAP Genel Başkanlığı'nı kazanması halinde, kongre sonrası ANAP'tan kopuşlar ve kopan parçalarla 'Yenilikçiler'in daha da büyümesi ve daha geniş yelpazeye oturması tahminleri yapılıyordu. Eğer 'Yenilikçiler', ANAP Kongresi'nin hemen ardından, Yeni Şafak'a yansıyan isimlerle gelecek hafta başında 'kurucular listesi'ni ilan ederlerse, Mesut Yılmaz, ANAP Genel Başkanlığı'nı kazansa da, ANAP'tan kendilerine doğru hiçbir kopuş ve katılım olmaz. Çünkü söz konusu liste, günler öncesinden bir 'temel yanlış' olarak altını çizdiğimiz 'Fazilet fraksiyonu' görüntüsünü veriyor. Böyle bir liste, Fazilet'i kapatarak, 'karpuzu ortadan ikiye bölmek' ve bölünen her iki parçanın 'seçim barajı' altında kalmasını sağlayarak 'Siyasal İslam'ı Türkiye'nin 'siyaset denklemi'nin dışına çıkartmaya yönelik 'sistem hesabı'nın teyidi anlamına geliyor. 'Yenilikçiler', böyle bir listeyle kendilerine işaret edilen ve 'tuzak' olarak nitelenen 'sistem pususu'na, üstelik AİHM kararından sonra uygun adım yürümeye niyetli bir aymazlık sergilemiş oluyorlar. Dediğimiz gibi, eğer yayınlanan liste, gerçekten 'kurucular kurulu' olarak ilan edilirse... Listeye ekli birkaç eski DYP'li veya ANAP'lının, fazlaca bir önemi yok. 'Fazilet fraksiyonu'nun üzerine iğreti biçimde iliştirilmiş birer 'yama' olmaktan öteye 'Fazilet fraksiyonu görüntüsü'nü değiştirecek halleri yok. Bu çerçevede Avni Özgürel'in 31 Temmuz ve 1 Ağustos'ta Radikal gazetesinde 'Yenilikçi Fırtınanın Geleceği' başlıklı yazılarındaki önemli tespitlerinden biri doğrulanmamış; bir soru olarak ortaya attığı diğeri ise geçerliliğini korumuş oluyor. Söz konusu listenin geçerli olması halinde doğrulanmayan tespit şu: "... Partinin kuruluşunun gecikmesi kadro yokluğundan değil; aksine Erdoğan'ın kendisini taahhüt altında hissettiği kadrodan kurtulmaya çabalamasından kaynaklanıyor. Erdoğan vitrine eski RP ve FP'yi çağrıştıracak bildik isimler yerine, iş dünyasından, basından, sanat çevrelerinden itibarlı simaları çıkarmanın derdinde. Belediye başkanlığı döneminde üniversite arazisi yüzünden neredeyse kanlı bıçaklı hale geldiği Koç ailesiyle, TÜSİAD çevresiyle bunun için barıştı. Hiç şüpheniz olmasın ki, şimdiye kadar yakın çevresinde bulunmasına alışılmış bazı isimlerden de kurtulmanın hazırlığında... Onların gönüllü desteğinin sürmesinde fazla sakınca görmüyor Erdoğan, ama artık uzlaşmak, desteğini almak istediği kesim açık: Büyük basın..." Şu andaki görüntü, bu tespitin tam tersi yönde. Zaten, Tayyip Erdoğan'ın 'büyük basın'dan nasıl bir destek elde edebileceğini görebilmek de mümkün değil. 'Büyük basın'dan kastedilenler, günlerdir Erdoğan'a karşı 'kin, garez ve nefret' pompalıyor. 'Büyük basın'ın bu uslubu benimsemeyen ender kalemlerinden biri olan Serdar Turgut ise gayet net ve anlaşılabilir bir 'sınıf tavrı'nı yansıtarak, 'Tayyip Erdoğan-'Büyük Basın' uzlaşması'nın imkansızlığına dair ipucu veriyor: "Türkiye büyük bir tehlikeye adım adım ilerliyor. Ülke tekrar göz göre göre taşralı siyasete teslim ediliyor. Taşra, bütün antidemokratik kimlikleriyle, tavırlarıyla, ufuksuzluğuyla, birikimsizliğiyle iktidara yürüyor. Ve böyle giderse bir şeyler yapılmazsa, alternatif oluşturulmazsa, ilk seçimde de iktidara gelecekler, bu kesin. Taşra tarafından iktidara taşınılacak yenilikçiler adı verilen oluşum, aslında değiştiler mi değişmediler mi tartışmasının dışında. Umurlarında değil kimin ne dediği. Bu tartışma sadece memleketin elit kesimlerini ilgilendiriyor... Onlar da bu arada taşraya konuşuyorlar." Anadolu'dan esen 'Tayyip Erdoğan rüzgarı', Serdar Turgut'un bir korku olarak dile getirdiği 'taşranın iktidar yürüyüşü' sezgisiyle, 'Yenilikçiler'in 'kurucular kurulu'nu bildik ve 'küçük rötuşlarla' bir 'Fazilet fraksiyonu' olarak oluşturmalarında umursamazlık yaratmış olabilir. Öyleyse, Avni Özgürel'in şu tespiti üzerinde düşünmekte yarar var: "Erdoğan'ın hesabı tutar mı derseniz, ona cevabım: Çok zor. Son beş yılda yaşananlardan sonra şu fotoğrafı gözünüzün önüne getirin: Farz edin ki, Erdoğan başbakan sıfatıyla Genelkurmay'da, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları onu selamlıyor, Erdoğan merasim bölüğünü denetliyor! Bu kare, Türkiye şartlarında size 'gerçekçi' görünüyorsa Erdoğan'ın işi kolay diyebilirsiniz." Bu sorunun sorulması hoşa gitmeyebilir ama bir 'yeni' ve hem de 'toparlayıcı' olma iddiasıyla bir parti kurmaya kalkışanlar açısından 'geçerli olmadığı'nı söyleyemezsiniz. Bu arada Ali Bayramoğlu'nun gözlemi, "Tayyip Erdoğan hareketi, yenilikçiler tarafından ortaya atılan 'merkez sağı toparlama projesi' olmaktan her geçen gün biraz daha uzaklaşıyor" şeklinde. Durum bu iken, yarın Ankara'da toplanacak olan ANAP Kongresi'nin tek bir şansı kalıyor: ANAP'ın eriyip yokolmaktan kurtulması ve Türk siyaset sahnesinde yeniden varolabilmesi için Mesut Yılmaz'ın genel başkanlığından kurtulmak. Türkiye, ANAP Kongresi'ne duyarlı. ANAP, Türkiye'ye ne kadar duyarlı? Göreceğiz...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |