T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Kuvvetler denk olsun diye

Bu haftaki röportajını Mehmet Altan'la yapacağını söyleyen Mustafa Karaalioğlu, fotoğraf çekmesi için Mustafa Nizamoğlu'nu yanına alarak yola çıkmak üzereyken, arkalarından "Dur!.." diye seslendim.

Nöbetçi asker gibi epeyce sert bağırmış olmalıyım ki aynı anda durup baktılar.

Aslında kötü bir niyetim yoktu.

İki Mustafa karşısında bir Mehmet'in tek kalmasına gönlüm razı olmamıştı.

"Ben de geliyorum."

Gecikmemizin üç saniyesi benim yüzümdendi, geri kalan kısmı trafik, adresi bulamamak vs.

"Geldiğin iyi oldu, Beyazıt'ta buluşacaktık ama bu sıcakta bir yere çıkılmıyor, arayamadım."

Ben de arayamamıştım zaten.

Röportaj dün bu sayfada yer aldı, okumuşsunuzdur.

"Yediğin içtiğin senin olsun, başka ne dedi?" diye soracak olursanız, çaydan ve kısırdan hiç söz etmeden, çıkınımızdan bir iki sözünü çıkarabiliriz 'Tonton Prof'umuzun:

- Washington Post, "Her devletin bir ordusu var, Türkiye'de ise ordunun devleti var" diye yazdı.

(Olacak o kadar. Asker milletiz vesselam.)

- Çek Cumhurbaşkanı Havel'in güzel bir sözü var: "İnsanlar sınırlardan daha önemlidir."

(Belki... Olabilir... Muhtemel... Hattı zatında insanına göre değişir... Sathı zatında sınırına göre... Ya da her ikisine göre; eğer o satıh bütün vatansa...)

- İnsanı önemsemeyip onun dışına başka tabuları ortaya koyarsanız, o toplumun demokratikleşmesi ve dünya standartlarına ulaşması mümkün değildir.

(Bizim için -şimdilik- kendi standartlarımız daha önce geliyor.)

Hasan Gültekin

Sen evinden kimliksiz çık!

Köyünün sokaklarını kimliksiz kimliksiz arşınla!.. Kahveye kadar git!

Orada arkadaşlarınla "eğlence ayaklarından" şamata yap!

Kimlik sormaya gelen jandarmalara kimlik göstereme!

Üstüne üstlük, on gün sonra askere gideceğini belgeleyen resmi evrakını gösterip "Biz de askeriz" de!

Ardından, açılan ateş sonucu vurulup öl!

Zaten niye yaşıyorsun ki!

* * *

Askere gitseydin belki bir çatışmaya girecek, düşmanın hain kurşunuyla vurulup hayatını kaybedecektin.

(Anan seni hangi günler için doğurdu?)

Elin askeriyle gireceğin çatışmada onun attığı kurşunla öleceğine, kendi vatanında, kendi köyünde, kendi askerinin açtığı ateşle öldün.

Canına minnet!

Düşman kurşunuyla ölseydin, daha mı iyiydi?

Allah rahmet eylesin.

* * *

Yine de bir şeye kafam takılıyor.

Havaya açılan ateşte nasıl öldün be kardeşim?

Uçuyor muydun?

Önemli bir uyarı

Bizim sokakta haftanın iki günü çöp toplanır. Az aşağıdaki caddeden ise her gece geçer çöp kamyonu.

Komşulara bakıyorum da bazıları evin içinde dolaştıkları kısa pantalon ya da şortla çıkıp çöp bırakıyorlar.

Her birine tek tek yaptıklarının 'sakıncalı' olduğunu anlatmaya gücüm yetmeyeceğini bildiğimden, hiçbirine müdahale etmedim bugüne kadar. Fakat artık topluca uyarmanın zamanıdır.

Efendiler!..

Çöp bırakmaya o şekilde çıkılmaz.

Önce uzun pantolon ve gömlek giyeceksin. Yanına kimliğini alacaksın. Bir miktar para mutlaka bulunacak.

Tiryakiysen sigaranı çakmağını da unutma!.. Cep telefonunu da kontrol edip al yanına.

Ne olur ne olmaz!.. Bir kontrole rastlarsan, derdini kime nasıl anlatacaksın?

Burası koca şehir... Dağ başı mı?

Gerçi dağ başında bir köy de olsa farketmez. Burası Türkiye!

(Sonunda bu iki kelimelik lakırdıyı bana da söylettiler ya, helal olsun!)

Seyirciler ve oyuncular

Yaşlı adam, sahilde yerden bir şey alıp okyanusa fırlatan gence yaklaşıp, seslenmiş:

- Günaydın! Ne yapıyorsun böyle?

- Okyanusa deniz yıldızı atıyorum.

- Neden?

- Güneş yükseldi, sular çekiliyor, onları suya atmazsam ölecekler.

- Kilometrelerce sahil deniz yıldızı ile dolu, hiçbir şey farketmez.

Genç adam, yerden bir tane daha alıp denize doğru atmış...

- Bunun için farketti.

Yaşlı adam, gencin, evrende gözlemci olmaya ve olup biteni izlemeye değil, oyuncu olmaya ve bir fark yaratmaya çalıştığını anlamış, utanmış...

(Lauren Tseley'den... Mehmet Altuntaş'a teşekkür.)

Öfke ve insan

"Çok zordur öfke duyduğumuz insanlara birşeyler öğretmek, ama bu özellikle gereklidir, çünkü asıl öfke duyduklarımızın öğrenmeye ihtiyacı vardır."
Brecht

YUNUS DER Kİ

Ulusal güvenlik dedikleri
Birkaç topla birkaç tüfek
İsteyene ver sen onları
Bana özgürlük gerek

HAFTANIN DİYALOĞU

- Eşin yoksa törene gelme!
- Ne olacak... Eşli okey mi oynayacağız yoksa?


14 Ağustos 2001
Salı
 
MEHMET ŞEKER


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED