T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bilgi toplumundan korku toplumuna

İngiltere'nin öncülüğünde Batı dünyası, Asya ve Afrika'nın zengin hammadde kaynaklarına el koyarak, dünya tarihinde benzeri olmayan bir bolluğa kavuştu. Batı'nın bilgi toplumları zenginliğin doruk noktasına ulaştılar. Batılı insan metafizik alanda ciddi bir yoksulluk çekse de, fizik alanda büyük bir varlık içinde yüzüyor.

Batılı insanın istediği önünde, istemediği de ardında. O dünyada herkesin gözünü kamaştıran endüstriyel ürünlerle donatılmış durumda. Ancak Batılı korkuyor. Batı tam bir korku ülkesi oldu. Sözkonusu korku, Camus, Faulkner ya da Malraux'nun sözünü ettiği türden bir korku değil. Batı, dünyada ulaştığı zenginliği tırpanlayacak, her kıpırdanıştan dehşete kapılıyor.

New York'ta "11 Eylül 2001" İkiz Kuleler'e yapılan saldırıdan sonra Batı'nın korkusu üstsel bir biçimde arttı. Bütün Batı dünyası korkuyla doldu. Amerika, İngiltere ya da Almanya'da bir nükleer enerji santralına yapılabilecek sabotaj Washington, Londra ya da Berlin'i büyük bir harabeye dönüştürebilir.

Amerikalılar'ın İkinci Dünya Savaşı sırasında Japonya'nın Hiroşima ve Nagazaki'ye attıkları atom bombası, iki Japon şehrini neredeyse haritadan silmişti. Amerika ya da Avrupa'daki bir nükleer enerji santraline yapılabilecek intihar saldırısı da büyük Batı kentlerini toz ve duman bulutuna çevirebilir.

Batı dünyası İspanya'nın Latin Amerika'nın altınları üzerine kurduğu zenginlik gibi, başka toplumların kaynaklarıyla büyütülen zenginliğin ne denli zayıf temellere dayandığını görmenin dehşetini yaşıyor. İyiliğin ve kötülüğün Allah'tan geldiğine inanmayan Batı insanı, kusuru güvenlik önlemlerindeki eksiklikte görmenin cinnetini yaşıyor.

Avrupalılar Asya ve Afrika'nın hammadde kaynaklarını ucuza kapatabilmek için, soğuk ya da sıcak her savaşa başvurmaktan çekinmediler. Çünkü sözkonusu hammadde kaynaklarının Batı'ya akmasında ortaya çıkabilecek bir darboğaz "bolluk" ekonomilerinin rüyalarını karabasana çevirebilirdi. Ancak şimdi daha tehlikeli bir düşmanla karşı karşıya geldiler: Etkileri öngörülemeyen intihar saldırıları.

Kim ne derse desin, terör dinin değil, şiddet ve dayatmanın bir türevidir. Köşeye sıkıştırılmış, kendisine hiçbir çıkış yolu bırakılmayan bir kedi ölümü göze alarak, kendisini çaresiz bırakan insana saldırır. Filistin'de çaresiz insanlar nasıl saldırganlaşıyorlarsa, İrlanda'da, İspanya'da ve Korsika'da da dayatmadan bunalan insanlar da aynı şekilde saldırganlaşıyorlar.

İntihar eylemcileri Dostoyevski'nin kahramanları gibi düşünüyor: "Allah yoksa insan özgürdür. Özgürlüğün doruk noktası da intihardır." İnanan bir insan için, intihar hiç düşünülemeyeceği gibi, suçsuz bir insanı da öldürmek akıldan bile geçirilemez. Bu yüzden, inanmayan biri için intihar gibi, cinayet de en doğal eylemdir.

Korkuyu yenmenin yolu, iyiliğin olduğu kadar kötülüğün de Allah'tan geldiğine inanmaktır. Allah'ın verdiği canı O'ndan başka kimse alamaz. Elbette hem bireysel, hem de toplumsal düzeyde, güvenlik tedbirleri alınmalıdır. Ancak, tedbirin takdiri bozmadığı da gözden kaçırılmamalıdır. Aksi halde korku Batı'da olduğu gibi, paranoyaya dönüşür.

Çifte standardın olduğu bir toplumda korku ve saldırganlığın önüne geçilmez.


14 Ekim 2001
Pazar
 
NAZİF GÜRDOĞAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED