T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Şampanyalar şimdi de patlıyor!

Dünün "Mandacıları"ndan sonra, şimdi de "Amerikanofiller" zuhur ettiğine şaşmamak gerekir. Emperyalizm, zamana ve zemine göre şekil değiştirir.

Cemal Paşa -ki Hasan Cemal'in dedesidir- Suriye'deki bir kasabada kurduğu Aliye Divan-i Harb-i Örfisi"nde binlerce Arap'ı asarken, yanında Falih Rıfkı ve Halide Edîb vardı. Mütarekede oraları terkederken geride binlerce masum insan bırakmışlardı. Ve "dönme"lerin genç gazetecisi Ahmet Emin (Yalman) ABD'den geri gelip, "Vakit" adlı gazeteyi çıkarmaya başlamıştı. O gazetede Halide Edip, Ermenî mezalimi üzerine bir makale yazmıştı. Ahmet Rasim de, ona, Suriye'deki "mezalimi" hatırlatan bir yazıyı, Dr. Abdullah Cevdet'in "İçtihad"ına yollayıp, insan kanı üzerinde nasıl "saltanat" sürdüklerini hatırlatmıştı.

Bu yazı, günümüz "Amerikanofilleri"ne de birçok mesajlar içermektedir. Özetle aşağıya alıyoruz: (İbretle okuyunuz, ve hiç bir şeyin değişmediğini görünüz.)

""Vakit"teki makalenizde Ermeni kıtalinden bahs ediyorsunuz. Ve ağır, vakûr ve ıtabkâr bir sesle, bir kürsünün üstünden bu işin şenaatını ilân ediyorsunuz. Ne iyi! Bu halinizle bir kanlı ovanın ufku üzerinden yükselen beyaz "şefkat"e ne kadar benzeyecektiniz. Eğer bu sesiniz, bütün seslerin sustuğu ve insan boğazlarından akan son kırmızı ırmakların kaybolmak üzere topraklara doğru koşup gittiği sırada bugün gibi işitilmiş olsaydı! Fakat siz o sırada baka bir mezbahayı seyre gitmiştiniz."

"Paşa'nız sizi dumanlı ve parıltılı otomobillerle bir "Neron" eğlencesini seyr için Suriye'ye davet etmişti. O zaman ben Konya'da idim. Sizi, hemşirelerinizi, maiyetinizi ve sırmalı genç mihmandarlarınızı götüren trene orada tesadüf etmiştim. Vahşi Afrika'ya giden misyonerler gibi gururlu ve bir düğüne gidenler gibi süslüydünüz ve neş'eliydiniz. Gerçekte, öldürülecek akıllı insanların kafesine bir tehlike hissetmeden ve titremeden girilmez. Fakat siz biliyordunuz ki sizin için tehlikelerin eli ve ayağı sım-sıkı bağlattırılmış ve ürkmemeniz için -çünkü Paşa "Gaılant"dır ve siz kadınsınız- masum yüzlerin ızdırabı zorla tebessüme dönüştürülmüştü."

"O sırada Suriye'de insanlar öldürülüyordu. Paşa'nın askerleri, insanları bağlıyor, mahkemeleri bunları mahkum ediyor, celladları bunları asıyor ve genç kâtibleri altınkalemlerle bu olayları kasideler haline koyuyor ve Paşa, memnun, mağrûr, maktullerin yetimlerine verdirdiği ziyafetlerde sarhoş olup sakalı içinde sızarak hülyalarını kızıl gözlerle dumanlar içinden seyre dalıyordu."

"Siz o zaman orada ne yapıyordunuz? Demişlerdi ki birlikte götürdüğünüz bir alay çoluk çocukla siz Suriye'yi medenileştirmeye gitmiştiniz. Biz buna gülmüştük. Maamafih Paşa'dan sonra bir gün bile durmayarak aynı maiyetinizle oralardan firarınız, almış olduğunuz vazifenin pek insanî bir şey olduğuna sizin de inanmadığınıza bir delildir Hanım Efendi!"

"Paşa, Türklüğü bir "Moluh" gibi insan cesetleri ile beslerken sizi yardıma çağırmıştı. İstiyordu ki masum bir ırk adına diğer masum bir ırk üzerinde yaktığı bu ateşler sönmeden anlaştıklarının gözü, onları seyr ederek bir dakika için parlasın. Oraya gittiğiniz ve isyan ile dönecek yerde yahut o katil eli tutup bugünkü sesinizle onu tevkif edecek yerde, durdunuz ve bir ümedin doğuşunu seyr eder gibi o kanlı batışları bir sene seyr ettiğiniz."

"Ermeniler'e dair yazdıklarınızın ve yazacaklarınızın bir kıymeti olmak için Suriye'de Araplar'ın öldürüldüğü günlerde Suriyeli annelerin, hemşirelerin, zevce ve maşukaların gizlice altında ağladıkları sonsuz damlara bakan, tantanalı otel teraslarında, yeşil portakal yaprakları kokan Suriye gecelerinde sizin gülmemiş olmanız lâzım gelirdi."

""Vakit"teki makalenize nazaran bir çift beyaz melek kanadına pek istekli olduğunuz anlaşılıyor. Fakat istikbalin muhayyilesi sizi mavi bir "Sabâ" gecesinde, içinde insan kemiklerinin kaynadığı bir kazanı karıştırmakla meşgul sakallı bir sihirbaz ile birlikte göstermezse, size ne mutlu, Hanım Efendi! Geçen dört senenin işleri hesap edilirken sizi maalesef "merhamet" namına söz söylemekten men eden, hayatınızda bir "Suriye" var. Bir "Suriye" ki, rakkaselerini ve şampanyalarının lezzetini Cibali İmamı'nın oğlu" * hâlâ unutamıyor." (1)

Ve bugün de, ABD'nin uyguladığı "vahşet"in yerli şâkşakçılığına soyunup, Halide Edip veya Falih Rıfkı (Atay)'nın rolünü basında ve medyada kimlerin üstlendiğini muhakeme ediniz!

Başka ne diyebiliriz ki?

Viskicilerle votkacılar bir araya gelmiş, kadeh kaldırıyor, Afganlı masumların tepesine her bomba inişinde!..


* Cemal Paşa'nın idaresinde Suriye'ye giden Falih Rıfkı, "Cibalî İmamı'nın oğlu" diye haklı (!) bir şöhret kazanmıştır.

(1) Ahmet Haşim, Halîde Edib Hanım Efendi'ye; İştihad (eski İctihad), sayı: 129, 7 Teşrinisanî 1918, sh: 2781-2782


14 Ekim 2001
Pazar
 
SADIK ALBAYRAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED