T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Amerikan günahı-Ortadoğu statükosu

Sorun, 11 Eylül 2001'de New York ve Washington'daki 'terörist saldırılar'ın 'parmak izleri'nin Usame bin Laden'e, El Kaide'ye ve Taliban'a uzanması değil. Öyle olmamış olabileceğini kanıtlamak için deveye hendek atlatan, bin dereden su getiren çabalar bu 'çıkmaz sokak'ta, 'kurak çöller'de dolanabilir. Öyle de yapıyorlar zaten.

Sorun, bu konuda yeterli 'kanıt' olup olmaması da değil. Yeterinden fazla kanıt var. Bu kanıtlar, El Kaide-Taliban bağlantısına ulaştığı ölçüde, Usameci ya da Talibancı olmasalar da, 'ideolojik akrabalık'tan çeşitli nedenlerle kendilerini tam sıyıramayanların aksine, böyleleri, 'teorileri'ni anlamsız kıldığı için bu 'kanıtlar'dan tatmin olmuyorlar ve ne yapılsa olmayacaklar.

Asıl sorun başka yerde. Sorun, başlıbaşına Usame bin Laden'le, El Kaide'yle, Taliban'la sınırlı olmadığı için, 'iş'in varabileceği boyutlar İslami çevreleri endişelendiriyor. 'Sezgi' yoluyla bile olsa, 11 Eylül 2001'de açılan 'süreç'in nerelere varacağını hissediyorlar. Takip edilecek 'güzergah' ve varılacak sonuçlardan 'rahatsızlık' duyuyorlar.

Amerika'nin 'sicili'ne bakıldığında ve 'yol işaretleri' sezildiğinde, bunda tümüyle haksız da sayılmazlar. Ancak, harekete geçen 'uluslararası dinamikler'in ve bu 'dinamikler'in etkisi altında kalacak her ülkenin, (bu arada Türkiye'nin) 'iç dinamikleri'nin önüne dikilmek de imkansız olduğundan, biz, 'gerçekleri görmeye' ve ona göre tavır almaya davetiye çıkarıyoruz ve çıkarmaya devam edeceğiz.

İşin dibindeki asıl sorun, New York ve Washington'a çarpan 'terörizm'in 'parmak izleri'nin, eninde sonunda, Suudi Arabistan'a ve bu çerçevede Suudi finansmanıyla 'palazlanmış' olan 'Siyasal İslam'a gelip dayanacağını, anlayanın anlamakta olması.

Bu, Amerika için müthiş bir 'ikilem' ortaya çıkarıyor ve Amerikan politikasının orta ve uzun vadede içine düşeceği 'açmaz'ı ifade ediyor. Amerika'nın, kendisine karşı İslam coğrafyasından ve özellikle Ortadoğu'dan yola çıkan ve New York ile Washington'u içine alacak ölçüde spektaküler 'intihar terörizmi'nin hedefi yapacak ölçüde kendini dışa vuran 'nefret'in konusu olması, 'büyük günahları' ile ilgili.

Bu 'günah' tek boyutlu, yani Amerika'nın İsrail'in arkasındaki güç olarak durmakla büyük bir 'tarihi haksızlık ve adaletsizlik'ten sorumlu tutulması da değil. Amerika, İsrail'i arkaladığı kadar, Suudi Arabistan'ı da ayakta tutmuş olan güç. Amerika'nın korumaya çalıştığı 'Ortadoğu statükosu'nun bir ayağında İsrail duruyorsa, diğer ayağını dünyadaki bilinen petrol rezervlerinin yüzde 26'sına sahip olan ve resmi ideolojisi Vahabilik'le kaskatı bir 'İslami rejim' uygulaması içinde bulunan Suudi Arabistan oluşturuyor.

İsrail, 'Amerikan desteği' altında 'adaletsizlik ve haksızlığı' daim kılarak Müslüman ve Arap kitlelerinin öfkesinin ve hiddetinin ne denli muhatabıysa, Suudi Arabistan ve petrol çıkarları üzerine oturtulan 'statüko'nun ayakta tutulması, Müslüman ve Arap kitlelerin zillet altında ve despotik rejimler yönetimindeki yaşamlarının adeta 'değişmezliği'ni ifade ettiği için, 'Amerika'ya karşı hınç' misliyle artıyor.

O yüzden, aslında tepeden tırnağa yozlaşmış bir kraliyet ailesinin yönetimindeki Suudi Arabistan rejimine de karşı olan Usame bin Laden ve El Kaide gibi unsurlar, 'tokat'ı gidip New York ve Washington'da Amerika'ya vuruyorlar.

İş, bu noktada daha da karmaşıklaşıyor. Suudi Arabistan, yaklaşık yarım yüzyıldır, Amerikan Ortadoğu (hatta global) politikasının önemli payandası olarak ayakta tutuluyor. Bu rejimin bir özelliği, Amerika'ya dayandığı ölçüde, köktendinci grupları oluşturması ve beslemesi. Hatta, o muazzam petrol geliriyle, kendisine muhalif grupları bile 'finanse ederek'; yani bir tür 'rüşvet' vererek satın alması. Örneğin, Suudi Arabistan'ın eğitim sistemi 1980'lerde muhalif köktendincilerin (Cuheyman olayı) Mekke'de Kabe'de gerçekleştirdiği eylemden sonra, bu çevrelere devredilmiş durumda. Merkezi bir eğitim sistemi yok. Ve, çok yakın bir geçmişte bu kesimler, Seyyid Kutb'un kitaplarını daha yeterince köktendinci bulmayarak 'müfredat programı'ndan çıkarttılar.

Usame bin Laden, bu 'iklim'de yetişti. Suudi kraliyet ailesi ve istihbarat örgütüyle çok yakın ilişkiler kurdu. Zaten, Suudi rejimi, 1960'larda Nasır'ın Mısır'ına karşı mücadelede kucağını ona karşı olan Müslüman Kardeşler'e açarak, Vahabilik ile Müslüman Kardeşler ve türevlerinin temsil ettiği 'köktendincilik'in 'izdivacı'na imkan vermişti. Bugünlerde El-Kaide ile Taliban arasındaki 'izdivaç'ın bir benzeri…

Dolayısıyla, Amerika-Suudi işbirliğinin ürettiği petrol parasıyla beslenen Suudi destekli İslamcı örgütler, dönüp Amerika'yı vurdular ve bugün de Amerika'ya karşı en amansız düşmanlığı temsil ediyorlar. Geniş Müslüman ve Arap kitlelerin, Amerikan-İsrail işbirliğinden doğan haksızlığa karşı tepkisiyle, bu örgütlerin 'anti-Amerikancılığı' gelip, bir noktada buluşuyor ve İslam coğrafyasında ilginç çalkantıları ve sarsıntıları meydana getiriyor.

11 Eylül 2001'de harekete geçen 'dinamikler', kaçınılmaz biçimde Suudi Arabistan'ın istikrarını gündeme getirecek. Suudi Arabistan, Türkiye'nin iki mislinden büyük, ama nüfus itibarıyla üçte birinden küçük 20 milyonluk bir ülke. Ülkedeki iktidarın, herbiri kraliyet ailesinin bir başka ve potansiyel olarak ihtilaflı mensuplarının yönetiminde olan, birbirinden uzak bölgelere göre darmadağın olması ihtimali yabana atılmıyor.

'Radikal İslam'ın ve bundan üreyen 'terör şebekeleri'nin 'trafosu' Suudi Arabistan'ın gelecek istikrarı kuşkulu.

Amerikan destekli, İsrail ve Suudi Arabistan ayaklarına dayanan 'Ortadoğu statükosu'nun devamı da…


24 Ekim 2001
Çarşamba
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED