T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
İ'lerin üzerine noktayı koyalım

ABD yönetiminde 11 Eylül saldırılarını bir 'fırsat' olarak gören bir 'klik' olduğu artık biliniyor. İkiz kuleler ve Pentagon'a yapılan saldırılara ABD'nin cevabını 'uygarlıklar çatışması' mantığıyla yürütülen bir topyekün savaşa dönüştürme fikri o kliğe ait. O klik, Üsame bin Laden ve Tâlibân üzerinden Afganistan'a doğrulttuğu öfkesini tez zamanda Irak yönüne çevirmek niyetinde. Eski CIA başkanlarından James Woolsey'in "Irak aleyhine kanıt toplamak" ile o klik tarafından görevlendirildiği de artık bir sır değil. Şu sıralarda iç ve dış medyaya yansıyan pek çok haber, aslında, o klikle irtibatlı köstebeklerin ürünü.

Dünyayı bağnazlığın egemenliğinde çağdışı bir düzene koşar adım götürmek üzere işbirliği edenlerin aklımıza getirmemizi istemedikleri ayrıntıları her adımda yeniden hatırlamamız ve unutanlara hatırlatmamız gerekiyor.

Üsame bin Laden, öyle sanıldığı gibi, her zaman 'teröristbaşı' olarak anılan biri değildi; 1979-1989 arasında 'kahraman' olarak ABD tarafından da bağra basılan mücahidlerin liderlerindendi. 1989 sonrasında Afganistan'dan ayrılan Bin Laden'i 1997'de yeniden bölgeye döndüren ve Tâlibân'ın kendisine sığınma hakkı tanımasını sağlayan ise Pakistan'dır. ABD'nin bölgedeki en yakın müttefiki Pakistan... Bin Laden ile ABD'nin arası 1995 Dünya Ticaret Merkezi bombalanmasından sonra şekerrenk hale geldi, ama esas Kenya ve Tanzanya saldırılarından sonra (1998) iyileşmeyecek derecede bozuldu. "Bin Laden ile görüşenler listesi" önem taşıyorsa, onunla görüşenler arasında, ABD'nin hâlâ 'dost' muamelesi yaptığı pek çok uluslararası figür bulunuyor.

Tâlibân ise, şu yakın zamanlara kadar, ABD tarafından el üstünde tutuluyordu. Afgan cihadı sırasında desteklediği gruplarla yollarını ayıran ABD, Pakistan istihbaratının örgütleyip cepheye sürdüğü acemi öğrencilerden ülkeye yönetici çıkartmanın mucididir. 11 Eylül saldırılarından 1,5 ay öncesine kadar, Türk dışişleri ile Tâlibân arasında irtibat devam ediyordu. Tâlibân rejimini sadece Pakistan değil, ABD'nin bölgedeki en yakın müttefikleri olan Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri de resmen tanıyordu; bu üç ülkenin Afganistan'la diplomatik ilişkilerine ABD'nin onay vermediği düşünülemez. Sadece Türk dışişleri değil Amerikan dışişleri de Tâlibân'la temas halindeydi; Ziya-ül Hak'ın öldüğü uçak kazasında hayatını kaybeden ABD'nin eski İslamabad büyükelçisi Arnold Raphel'in diplomat eşi Robin Raphel'in Tâlibân temsilcileriyle devleti adına görüştüğü biliniyor.

Sözün kısası şu: Üsame bin Laden ile görüşmek, Tâlibân'la temas kurmak gazapları üzerine çekmek için yeterli görülüyorsa, ABD'nin içinde ve 'teröre karşı savaş'ta destekçisi müttefiklerinin yetkilileri arasında da, o tanıma uyan kişileri bulmak zor değil. Üsame bin Laden'i büyük bir kahraman olarak dünyaya tanıtan ve İslâm Dünyası'nın 'mücahid' diye ona sahip çıkmasını sağlayan ABD propaganda makinası, şimdi, Bin Laden ve Tâlibân'la daha yakın zamanlara kadar iş tuttuğunu unutturmaya çalışıyor... Ne gariptir ki, Bin Laden ve Tâlibân ilişkisini 'terörist' olmanın yeterli 'kanıtı' saymamızı isteyen de ABD...

Bu bir tuzak.

"ABD" dendiğinde bunu "Yönetim içindeki bir klik" olarak anlamamız gerekiyor. Yakın zamana kadar kimsenin üyelerinin adlarını telâffuz etmeye yanaşmadığı bu 'klik', artık 'Şahinler' genel başlığı altında anılmaya ve isimlendirilmeye başlandı. Bu önemli bir adım. ABD, uluslararası ilişkiler ağı içerisinde dünya liderleriyle temaslarını sürdürürken, 'sağduyu noktası' ile buluşmasını kolaylaştıracak telkinlerle, bağnaz ve çağdışı bir baskıcı düzeni dünyaya zorlayan savaşkan 'klik' iyice deşifre olacaktır. Şu günler bir geçsin, Amerikalılar, işyerlerinde terör saldırısına uğrayabilecekleri korkusuyla kendilerini evlerine kapanmaya yönlendiren sebebi keşifte zorlanmayacaklardır...

Bu konuda en büyük görevlerden biri, yıllarca ABD'nin en yakın mütteki olmuş, 'teröre karşı savaş' çağrısına gözü kapalı katılan, ancak olumsuz gelişmelerden en fazla etkileneceği şimdiden belli Türkiye'ye düşüyor... Cumhurbaşkanı Sezer, Pakistan devlet başkanı Musharraf ile görüşmesinde, bu kaygıları da ele almalı.

Sağduyuyu ABD'ye taşımak şart.


24 Ekim 2001
Çarşamba
 
FEHMİ KORU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED