|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İki hafta önce Renkler'de konuk ettiğim Ragıp Duran başka bir söze mahal kalmayacak şekilde "Türk yozlaşması"nı şöyle tek cümleyle ifade etmişti: "Bütün kurumlar yozlaştı, en fazla da medya!" Ülkenin içinde bulunduğu karamsarlık, umutsuzluk ve çıkışsızlık medyanın iflah olmaz yozlaşmasından başka neyle açıklanabilir ki! Bu medya hangi yüzle ve hangi sicille üzerlerine gidecek de bu ülkede ahlaksızlığın, ilkesizliğin, yolsuzluğun ve çifte standardın kökü kazınacak? Medyaya bu yüksek değerde mücadelenin bayrağını vermek, "kuzuyu kurda teslim" etmekten farksızdır. Bugün olup-biten de, kurdun kuzuyu yakalayıp parçalamasından başka bir şey değildir zaten. Bu ülkenin dibe vurmuş değerleri, dibe en yakın yerde pusuya yatmış olan medya tarafından parçalanmaktadır. Doymak bilmeyen canavar, kendisini yukarıda tutmayı başaranları da ayaklarından tutup aşağıya çekmektedir. Medya; bazen sadece ısırıp bırakmaktan zevk alan bir köpekbalığı, bazen parçalayan bir çakal bazen de parçalanan avın artıklarından beslenen bir leş kargasından farksızdır. Dün kim av olmuştur, yarın kim olacaktır, ertesi gün kim, kestirilmesi mümkün değildir. Çünkü, medyanın ilkeleri olmadığı gibi, basit kuralları da kalmamıştır. En büyük mahareti bir hayalet gibi dilediği dünyaya girip, dilediği hayatı alt-üst etmektir. Malum sürecin en ateşli günlerinin yaşandığı, her sabaha bir yalanla uyanılan ve her akşama bir hakaretle varılan karanlık günlerdi. Ortalıkta, o kadar çok yalan haber; o kadar çok senaryo vardı ki, biri yalanlanana kadar bir diğeri gelip gündemi işgal ediyordu. Sanıyorum, 1997'nin ortalarıydı. Yöneticisi olduğum bir panelde "Medya, demokrasi vs." tartışıyorduk ve konuşmacılardan birisi de Ahmet Hakan Coşkun'du. Doğal olarak konu o günlerde medya marifetiyle gerçekleştirilen "psikolojik savaş"ta düğümlenmişti ve konuşmacılar bu badireden çıkmanın yolları üzerine görüşlerini açıklıyorlardı. Toplantının sonunda Ahmet'e, "İzleyicilerinizden size de 'kartel medyası'nın yaptığı gibi karşı tarafı hedef alan kurgulu haberler yapmanız yolunda baskı geliyor mu?" diye sordum. "Evet" dedi... "Ama, böyle bir habercilik bizim ahlakımıza sığmaz ve bana da yakışmaz." O zamanlar, daha kariyerinin başındaydı ve bu ülkede kariyer yapmanın en kestirme yolunu elinin tersiyle itmiş, yani zor olanı seçmişti. Bu konudaki hassasiyetini, o zamandan beri, zaman zaman hitap ettiği kitle içinden gelen tepkilere de göğüs gererek sürdürdü. Bu mücadele de onun, Türk televizyonculuğunun en iyilerinden birisi olmasını sağladı. Bir hatalar mesleği olan gazeteciliği en az badireyle sürdürüyor olmasının temelinde de bu anlayışı yatıyor olmalı. Dün, bir gazetede Ahmet Hakan Coşkun hakkında, başlığından kurgusuna kadar her satırından, "karalama ve yaralama" amacı taşıdığı besbelli olan bir haber yayınlandı. Bu kesinlikle haber değil, bayağı bir "olmayanı olmuş gibi gösterme" numarası, habere konu olan kişinin sözlerinin manşette kopan gürültünün arasında kaynayıp gittiği tam bir "yargısız infaz" örneğiydi. İsmi, kendisi ile alakası olmayan ve zaten üç yıl önce yargıya intikal ettirilip takipsizlik kararı verilen bir olayla yanyana getirilerek "haysiyet cellatlığı" yapılmak istendiği besbelliydi. Yargının suçlamadığı, raporların işaret etmediği bir isim bir gazete tarafından manşette sanık sandalyesine oturtuluyor, iç sayfada infaz edilebiliyordu. Ahlakına ve ilkelerine sığdıramadığı bir habercilik anlayışı yıllar sonra gelip bizzat Ahmet Hakan Coşkun'un kendisini vuruyordu. Böyle bir yargılama usulü ancak, "herkesi kendisi gibi bilen" bir anlayışın tezahürü olabilirdi. Bir başkasına böyle bir hakareti reva görebilmek, ancak böyle bir ruh haliyle mümkün olabilirdi. Medyanın bu gayretinin, içerisindeki "birkaç iyi adam"ı kendisiyle aynı safa katmak ve herkesi, dejenere ederek yüzüne bakılmaz hale getirdikleri bu sirkin oyuncağı yapmak olduğunu biliyoruz. Bu, yozlaşmanın son ve en insafsız perdesidir. Neyse ki, itibar avcısı medyanın itibar edilecek hali kalmamıştır.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |