T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Yeni dış kredinin ekonomiye etkileri

Amerika'ya yapılan saldırıdan sonra ortaya çıkan konjonktür hükümete, 3-5 ay daha nefes aldıracak dış kaynak bulmak imkanını ortaya çıkarmıştı.

Ecevit'in bu fırsatı iyi değerlendirdiğini kabul etmek gerekiyor.

Kaybedecek bir şeyi kalmayan hükümetin can havliyle yaptığı atak sonuç verecek gibi gözüküyor.

Türk askerinin gönderilmesi dahil, Amerika'ya verilen kayıtsız şartsız destek meyvelerini vermiştir.

İç ve dış borçların döndürülmesinde tıkanma aşamasına gelindiğini, Kemal Derviş'in ağzından açıklayan hükümet için son şans olan bu kaynak, öncekilerde olduğu gibi, iç ve dış borcun finansmanında kullanılacaktır.

Gelecek olan dış kaynağın 10 milyar dolar civarında olacağı tahmin ediliyor.

Amerika'nın başını çektiği G-7 ülkeleri tarafından sağlanacak imkan bu hükümete verilen siyasi bir destektir. Amerika, bu hükümetin gidişine şimdilik izin vermemiştir.

Taze paranın yansımaları

Önceki yazılarımızda da belirttik. Taze para girişi olursa bunun ilk etkisi dövizin fiyatı üzerinde ortaya çıkar. Dövizin fiyatındaki artış bir süre kontrol altına alınabilir.

Borsa endeksi bir miktar daha yükselebilir.

Ancak, bütün bunlar geçicidir. Bir süre sonra aşina olduğumuz gelişme ve korkularla tekrar karşı karşıya kalırız.

Ekonomiyi tıkanma noktasına getiren politikalarda bir değişiklik olmadığı sürece, dış kaynak, miktarı ne olursa olsun, yangını söndüremez.

Borçlanma politikası terkedilmediği sürece, ekonomik krizden çıkmak mümkün değildir.

2001 yılının Ağustos ayı itibariyle toplanan vergilerden daha fazlası faiz ödemelerinin finansmanında kullanıldı. Toplanan vergiler 24 katrilyon, faize ödenen tutar 25 katrilyon lira.

Konsolide bütçenin yarısından fazlasının faiz ödemesinde kullanıldığı bir ortamda devlet yönetmenin zorluğu ortadadır.

Bu kadar yüksek iç borç stoku ve faiz ödemesi ile kamu finansman açığını hafifletemez, bütçe dengesini iyileştiremez ve yüksek reel faizleri aşağıya çekemezsiniz.

Hükümetin bütün mücadelesi ve çabası, faiz ödemelerine kaynak bulabilmekten ibaret hale gelir. Aynen mevcut hükümetin yaptığı gibi.

Yatırım için kaynak bulamazsınız, çiftçiyi korumak imkanınız kalmaz.

Sağlık ve eğitim gibi devletin temel fonksiyonlarıyla ilgili faaliyetlere yeterli ödenek ayıramazsınız.

2001 bütçesinin çarpıcı sonuçları

2001 yılı bütçesi uygulama sonuçları bu açıdan çarpıcı örneklerle dolu.

Çiftçileri desteklemek amacıyla 2001 yılı bütçesine 1,06 katrilyon liralık ödenek konuldu. Ağustos sonu itibariyle bu rakamın sadece 292 trilyonluk kısmı kullanıldı. Yani, % 28'lik bölümü.

Başlangıçta konulan ödenek zaten yetersiz. İlave olarak, ayrılan ödeneğin çok küçük bir bölümü kullanılınca, kırsal kesimden kitleler halinde büyük şehirlere göç kaçınılmaz hale geliyor. Önemli bir nüfus üretici olmaktan çıkıyor ve büyük şehirlerde sefalet derecesinde bir yaşam tarzına mahkum ediliyor.

Belki en garip olanı, tarım kesimine verilen desteğin, kamu finansman açığı, yüksek iç borç ve faizin sorumlularından birisi olarak yansıtılmaya çalışılmasıdır.

Sayıları 25 milyonu geçen çiftçi nüfus için 292 trilyon liralık kaynak aktarılırken, sayıları 50.000'i geçmeyen kesime aktarılan kaynak ise 25 katrilyon lira. Yaklaşık olarak 90 katı. Bu rakamlar sorumlunun kim olduğu konusunda yeterli fikir vermektedir.

Benzer bir durum yatırım harcamaları için de geçerli. Yatırımlar için 3.7 katrilyon liralık ödenek ayrılıyor, Ağustos sonu itibariyle 1.7 katrilyon liralık kısmı harcanıyor. Oransal olarak en az 2.5 katrilyon liralık yatırım ödeneğinin kullandırılması gerekirdi.

Bütçedeki faiz rakamı büyüdükçe, diğer harcama kalemleri küçülmektedir.

Problemin yüksek faizli borçlanma politikasından kaynaklandığı tartışmasız bir gerçek. Hükümetin borçlanma politikasını, gerçek anlamda bir para politikası aracı olarak uygulamak gibi bir düşüncesi mevcut değil. Borçlanma bütçenin gelir kalemi gibi görülmeye devam ediliyor. Bu anlayış ve uygulaması devam ettiği sürece de sağlanan dış kaynaklar, problemi çözmez, ağırlaştırarak ileri bir tarihe aktarır. Tıpkı daha önce olduğu gibi.

Eğer hükümet 2002 yılı için açıkladığı makro büyüklük hedeflerini yakalarsa, 2002 yılı tıpkı 2000 yılı gibi çok yüksek reel faizlerin ödendiği ve iç borç stokunun ikiye katlandığı bir yıl olacaktır.

2002 yılında devalüasyon oranı % 24 ve faiz oranı % 75 olarak öngörülüyor. Bunun anlamı, Hazine'nin önümüzdeki yıl % 41 oranında döviz bazında faiz ödeyeceğidir. Yani yıl başında devlete 1 milyon dolar (TL'ye çevirerek) borç vereceksiniz, yıl sonunda elinize 1 milyon 410 bin dolar geçecek.

Yüksek faiz maliyet enflasyonunun artmasına ve hem de bütçenin yükünü taşınamayacak boyutlara ulaşmasına neden olacaktır. Tabii, o güne kadar ekonominin enkaza dönüşmesi engellenebilirse.

10 milyar dolarlık dış kredinin ekonomiyi ne kadar taşıyacağı belli olmaz. Onun için cebinizdeki parayı riske atmayın. Önce borsaya yatırıp, sonra Hazine Bonosu satın alınması gibi manevralar küçük yatırımcıya bir şey kazandırmaz. Bu şekilde düşünen küçük yatırımcıların büyük çoğunluğu devalüasyona TL'de yakalanmışlardır.

Kısa süreli spekülatif işlemlerden, büyük paralar kazanma hayali, küçük yatırımcıların büyük çoğunluğuna kaybettirmiştir.

Geçmişten ders alın, şişirilmiş iyimserlik havalarına kanmayın. Geçmişten ders almak için çok uzağa gitmenize gerek yok. Şubat ayı ve sonrasında yaşananlar, devletin verdiği sözler, bu sözlere güvenerek yatırım yapan ve büyük kayıplara uğrayanlar. Bunları sakın unutmayın.

Sözüne güvenilir ve isabetli ekonomi politikalarını uygulamaya koyacak bir hükümet işbaşına gelene kadar döviziniz cebinizde kalsın. Zira, konsolidasyon ve moratoryum tehlikesi halen mevcuttur. Ülkemizin çıkarı için de böylesi daha uygundur.


24 Ekim 2001
Çarşamba
 
NURETTİN CANİKLİ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED