T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Taliban, terörün"siyasi rejim"e dönüşmüş halidir...

Taliban konusu, ABD'nin Afganistan'a saldırısı ile "sınırlı" bir konu değil.. ABD'ye yapılan saldırıların arkasında Taliban'ın olmadığına dönük "ispat çabaları" haklı çıksa bile, 11 Eylül'le beraber gündeme gelen "Taliban" konusu kapanmış olmaz. Taliban, bir "olgu" olmaktan çok bir "hayat tarzı"na tekabül ediyor. Bu nedenle de, Taliban ile aralarına "siyasi mesafe" koymaktan "imtina edenler", bunu, Taliban'ı ABD'nin ürettiği teziyle ve Taliban'ın ABD'ye yapılan saldırılarla hiçbir ilişkisinin olmadığı görüşüyle "temellendiremezler". Çünkü, Taliban gibi şebekelerle araya koyulan veya koyulmayan "mesafe", İslam dünyası'nın geleceğe dönük bir "medeniyet perspektifi"nin olup olmadığı noktasının ortaya çıkmasına ışık tutar...

Birileri Taliban'ın terör saldırıları ile ilişkisini "kurgulayarak" öne sürüyor ve bundan kalkarak terörle mücadele adı altında "başka amaçlar"ı gerçekleştirmeye çalışıyorsa; bu "başka amaçlar"a karşı çıkmanın yolu, Taliban'ın veya himaye ettiği örgütün sanıldığı kadar suçlu olmadığını "ispat" etmekten geçmez. Çünkü Taliban "iş"in içinde olmasa bile "iş"e sahip çıkmaktan geri durmamış ve "sivil uçak saldırılarının süreceğini" El-Cezire televizyonuna açıklayan El-Kaide'yi himaye etmekten kaçınmamıştır.

Taliban'ın bu "himaye" çabası bile olayın küçük bir boyutudur. Asıl olan ise Taliban türü rejimlerin İslam dünyasındaki "egemen siyasi algı"ya göre, hâlâ "ideal olmayan ama anlaşılabilir bir durum" olarak değerlendirilmesidir. "Dini yakınlıktan dolayı siyasi totalitarizme göz yuman bir siyasi algı"dır bu. Oysa, 11 Eylül'le İslam dünyası'nın gündemine giren hayati "siyasi soru", 21. yüzyılda Taliban türü rejimlere/hayat tarzlarına kendi içinden nasıl bir cevap vereceğidir. Bu cevabın "dini yakınlık" adına "geçiştirilmesi", İslam dünyası'nı "önümüzdeki yüzyılın siyasi perspektifi"nden dışlayacak sonuçlar doğuracaktır. Çünkü İslam dünyasının her zaman önünde olan mesele, dünyaya hangi "siyasi değerler"le bakacağı konusunda bir netlik içinde olup olmadığıdır. İslam dünyası, dünyanın geneli bir kenara, kendi içindeki siyasi olguları değerlendirirken bile bu netlikten yoksun oluşunun "kriz"lerini istihdam etmektedir. Bu tür krizlerin "tam istihdam" boyutunda içerilmiş olması, medeniyet perspektifi konusunda istihdam sorunlarının sürekli ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Bu nedenle "siyaset felsefesi" konuşmadan, "siyaset sosyolojisi" konuşmaya çalışan bir siyasi gerilik, İslam dünyası'ndaki yöneticilerin geneline hakimdir.

İşte Taliban türü rejimlerin "İslam" adına ortaya çıkması ve buna İslami mensubiyet asabiyetinden dolayı "vurgulu" bir siyasal eleştiri getirilmemesi, aslında İslam dünyası'nın "siyasi değerler" konusunda yaşadığı krizin "kışkırtılması"dır. Taliban'ın bütün uygulamaları, sistematik terörün bir "siyasi rejim" haline getirilmesinden başka bir şey değildir. Bugün ABD Afganistan'a saldırdığı için Taliban'ın din adına gerçekleştirdiği bu terörün reddedilmesinin "ertelenmesi" ve "Taliban'ın siyasi değerler adına mahkum edilmesinin laf kalabalığına getirilmesi", ABD'nin saldırısının "bahane" edilmesi ve Taliban'ın "zımnen himaye edilmesi" gibi bir siyasi sonuç doğurur, doğurmaktadır.

Eğer gerçekten ABD saldırısının Afganistan'la "sınırlı kalması" isteniyorsa, öncelikle Taliban meselesinin Afganistan'la "sınırlı olmayan" bir mesele olduğunun anlaşılması gerekir...


24 Ekim 2001
Çarşamba
 
ÖMER ÇELİK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED