T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Yazılarımız ve Amerika

Ben Amerika'ya bir şeyler anlatabileceğimizi sanıyorum, ama bizdekilere zor. Amerika'nın zihninde bir soru var: "İslâm teröre izin vermez. Peki neden Müslümanlar içinden teröre yatkın insanlar çıkıyor? Neden İslam ülkelerinde sokaklarda insanlar Üsame bin Ladin'in posterini taşıyor? Ve neden Müslümanlar, terörle mücadelemizde bizim yanımızda yer almak yerine, bizden nefret ediyorlar?"

Amerika bunu, en kötü ihtimalle sıcak savaşa paralel yürüyen psikolojik savaşın başarısı için soruyor. Cepheyi genişletmemek lâzım Amerika açısından, o yüzden "düşman"ını tanıması, onları ayrıştırması lâzım. Ama global bir güç, bir kısmı Batı dünyasının içinde yer alan dünyanın dörtte bir nüfusuna sahip, üç kıtaya yayılmış bir coğrafyayı toptan düşman ilân edemeyeceği için de İslâm dünyasının nabzını anlamak zorunda. O yüzden de, özellikle bu dünyanın gerçek düşüncelerini yansıtan insanları dinlemek, anlamak, yazıları altını çizerek okumak zorunda.

Biliyorum ki Amerika bizi -yani stratejik planda da İslâm hassasiyetini öne alan yazarları- okumadan İslâm dünyasını doğru okuduğuna ve dolayısıyla İslâm dünyasına yönelik sağlıklı stratejiler geliştirebileceğine inanamaz. O yüzden de bizi okumak zorunda. Öyleyse ben ona, kendi dünyamın nabzını yansıtır, İslâm dünyası için "Nasıl bir Amerika?"nın kabul edilebilir bir "ortak" olabileceğini, ya da "Nasıl bir Amerika?"nın İslâm dünyasında sadece problemleri derinleştireceğini duyurabilirim.

Ben bu konuda, "Bizim Amerikalılar"dan daha çok dikkate alınabileceğimi de düşünüyorum. Çünkü Amerika, işi gücü Amerikan perspektifini kendi ülkelerine taşımak olan yazarların İslâm dünyasının nabzını yansıtmaktan çok, Amerikan nabzını kolladığını ve onu kendi ülkesine taşıdığını da bilir. Oralardan İslâm dünyasının nabzı değil, global Amerikan propagandasına ne ölçüde uyum sağladığı okunabilir ancak... Amerikalılar dünya basınını inceleyip, ana temaları tasnif ettiklerinde, bizden de alıntılar yapacaklar kuşkusuz ve belki de şöyle bir sonuç ortaya çıkaracaklar:

1. Bizim çocuklar... (12 Eylül'de de Türkiye'deki Amerikan diplomasisi Washington'a böyle bir mesaj yollamıştı değil mi? "Bizim çocuklar işi başardı" gibisinden...)

2. Ötekiler...

"Bizim çocuklar"ın yazılarının tasnifinde Amerikan perspektifini desteklemek için "hangi argümanlar"ın sergilendiği sıralanacaktı muhakkak. Belki de "Aaa, bakın biz bunu malzeme olarak kullanmayı neden düşünmemiştik?" diye soracaklardı.

"Ötekiler"in yazılarının tasnifinde ise Türkiye gibi "Laik, Müslüman" bir ülkede bile, "İslâmî camia"ya mensup kanaat önderlerinin olaya nasıl baktıkları, Amerikan tavrının hangi yönleriyle eleştirildiği, belki İslâm dünyasıyla sağlıklı ilişkinin şartlarının ne olduğu gibi görüşlerin altı çizilecekti. Belki sonra bunlar, başka İslâm ülkelerinin kanaat önderlerinin görüşleriyle birleştirilecek, İslâm dünyasına yönelik politikalar oluşturulacaktı.

Yazılarımızın, bizimkilere etkisinin, Amerika'ya etkisinden az olduğunu kabul etmemiz lâzım. Bizimkiler için peşin teahhütler ve peşin yargılar söz konusu. Bizimkiler kafalarında her şeyi çözmüşler. Onlara göre İslâm dünyası terbiye edilmeye muhtaç. Bu arasıra havuçla olur, arasıra sopayla. İslâm dünyasına hep bir "medenileştirme misyoneri" lâzım. Lloyd George'un "Doğu ülkelerine yaklaşırken arkanızda bir sopa bulundurmalısınız" şeklindeki kolonizatör zihniyeti, sınıf atlayıp sömürgecilerle paralel yürüyenler tarafından bir biçimde içselleştirilmiştir. Dün Nuray Mert Radikal'de Nobel ödülüne lâyık görülen Tirinidad doğumlu ve kendi doğduğu ülkeye nefreti içselleştirmiş Vidia Naipul'un izdüşümlerini tahlil ederken ne kadar haklıydı... Afganistan'dan yola çıkıp Türkiye'de dövecek İslâmcı arayan bir zihniyete neyi nasıl anlatırsınız? Onlar henüz üzerine bomba yağmış Afganlı çocukların cesetlerini görmedi, hayret, bizi neden dinlesinler? Ayrıca Amerika gibi dışardan bir uzlaşma arayışında da değiller... Bizimkiler meselâ Batı kamuoyunun nabzını gözetme konusunda, İslâm dünyasına ve içerdeki islâmî kesimlere gösterdikleri hassasiyetten çok daha titizdirler. Çünkü ana yaklaşımları Batı'yı kazanmaya yöneliktir.

Peki, Amerika'da hangi yazıların özgül ağırlığı, ya da pazarlık gücü daha fazladır? Hiç şüpheniz olmasın ki, İslâmî duyarlılıktan yola çıkan yazıların... Evet, Washington açısından, Amerikan bombardımanına güç veren "Evet efendimci" yazılar da önemlidir kuşkusuz, Afganistan'a atılan kurşun önemsiz olabilir mi, ama eğer nihai tahlilde İslâm dünyası toptan Amerikan sömürgesi olmayacaksa, Amerika İslâm ülkelerinde hep bir partner aramak zorundaysa, o zaman, kendine özgü politikaları olan, o çerçevede pazarlık yapabilen tarafın, pazarlık gücünün daha büyük olduğu kesindir. Türkiye de "peşin teahhütleri" ve "elde bir" görüntüleriyle değil "rezervler"i ile güçlü olacaktır. O yüzden "Bizim Amerikalılar"ın, etkinlikleri ölçüsünde, Kıbrıs vs. konusundaki baskıları ile aynı zamanda Türkiye'nin gücünü zayıflatan bir konumları olduğunu da görmek gerekiyor. Amerika dünyaya yeni bir nizam veriyor ya, bugün Afganistan'ı çözüyor(!), yarın belki Kıbrıs'ı çözecek (!) global düzen adına "bizim çocuklar" hep Amerika'nın yanında yer alacaklar... Bunun ipuçları da yazılara yansımaya başladı bile. Amerika için elde bir, Türkiye için tehdit!


26 Ekim 2001
Cuma
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED