|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Her şehrin sahibi vardır. Yerin altında yatanlar şehre ruh verirken, yerin üstündekiler hizmet aşkı içinde her geleni Tanrı misafiri bilip elinden geldiğince ağırlamanın telaşını yaşarlar. Haritada bir nokta olan yerler; gidip gördükten, şehrin taşına toprağına misafir olduktan sonra haritada bir nokta olmaktan çıkar, hafıza albümüne yerleşmiş soluk alıp veren bir mekan haline dönüşür. Peygamberler şehri Urfa benim için artık haritada bir nokta, fotoğraflardan tanımaya çalıştığım bir şehir değil. Çünkü kulaklarımda Miraç Gecesi'ni gündüze bağlayan sabah ezanında dinlediğim dualar var. Urfa Kalesi'nin eteklerinde kıpırtısız duayı dinleyen güvercinler ve sabah ezanında camiye gelen 20-30 yaşlarındaki gençlerin muhteşem kalabalığı var. Miraç Gecesi Dergah Camii'ni çepeçevre kuşatan Urfa Kalesi'nin dik yamaçlarında küçücük ayaklarını koyup gecenin feyzinden kıpırtısız şekilde istifade etmeye çalışan güvercinler dağılmak için sabah ezanından sonra cemaatın yapacağı duayı bekliyor. 120 yıldır kesintisiz yapıldığı söylenen duaya yetişebilmek için saat beş'te otelden ayrılıyoruz. Sokaklar mis gibi ekmek kokuyor. İlk ağız pişen ekmeklerin o muhteşem kokusu Urfa'da bile bana Tanpınar'ı hatırlatmakta gecikmiyor. Dergah Camii'nin cemaatı yavaş yavaş toplaşıyor. Cemaatin önemli bir kısmının esnaf olduğunu Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde öğretim üyesi olan Doç. Dr. Ali Tenik Bey'den öğreniyoruz. Ali Tenik Bey Sipahi Pazarı ve Eskiciler Pazarı'nın her sabah 10.30'da Ahi geleneklerini yaşatarak dua ile açıldığını söylüyor. Bir şehrin güzeller güzeli çehresinde esnafın nuru önemli. Kapitalist ekonominin en büyük kötülüğü esnafı yok etmesinde. Oysa şehirlerin kendine mahsus çehrelerini yaşatmasında en önemli etken esnaflar. Hilesiz tartıp misliyle kâr etmekten korkan esnaf, helal lokmanın bereketine inanan mümin kalpler olarak şehrin saat gibi işleyen çehresi. "Hu hulara karışan aminler"den sonra Dergah Camii'nden çıkıp Balıklı Göl'e Hz. İbrahim makamına doğru gidiyoruz. Gündüz gelen yabancıyı gözünden tanıyıp "Sana buranın tarihini anlatayım mı abla?" diyen çocuklar henüz uykudan uyanmadıkları için dünyanın belki de en şanslı balıkları kendi tarihlerini anlatmak, nafakalarını bulmak üzere başlarını uzatıyorlar. Suyun üzerine atılan her kıpırtıya birbirleriyle itişerek koşuyorlar. Hz. İbrahim makamında, şehrin dışındaki Hz. Eyüb makamında durdum ve bulundum diyebilmek için insan en az 24 saat kıpırtısız kalabilmeli. Bizimkisi göz açıp kapama misali bir durak. Dönüp dönüp hafızama yerleştiriyorum her anı ve her mekanı. Hiç olmazsa gözlerimi kapattığım bir hafta boyunca ilk resim olarak Hz. İbrahim ve Hz. Eyüb makamını bulmak istiyorum hafızamın kıvrımlarında. Said-i Nursi'nin gömüldüğü ilk yer olduğuna inanılan mevki halk tarafından ziyaret edilmeye devam ediyor. Sabahın bu en güzel saatinde yaşlı bir adam gözyaşları sakallarına karışarak dua ediyor. Dünyada mazur görülecek tek kıskançlık dua edemeyenlerin dua edenlere duydukları kıskançlık olmalı. Gözyaşları sakalına karışan adam dua ettikçe büyüyor. İstanbul'dan gelen her misafir ile Urfa'nın bir peçesini daha kaldıracağına inanan Arzu ve değerli eşi Urfa'da adet olduğu üzere sabaha ciğer yahnisi ile başlamamızı öneriyor. Urfa'nın kebabı, patlıcanı ve ciğeri. Ramazan'da teravih dönüşü ciğer yiyerek eve gitme adeti yüzünden birbuçuk ton ciğer tüketildiğini söylüyor İstanbullu mihmandarlarımız. Hasan Paşa Camii'nin içinden geçiyoruz. Caminin avlusunda bir kanal, kanalın içinde balıklar var. Caminin dışında hasırların üzerine uzanıvermiş tanrı misafirleri henüz ısınmaya başlamamış Urfa sabahında dünya yansa altında yarım hasırı olmayanların gamsızlığı içinde uyuyor. Önümüzde yaşanacak altı saat var Urfa sokaklarında. Fakat Harran'ı görmeyi çok isteyişimiz adımlarımızı vakte mukayyet bir sınırlılığa gark ediyor. Mihmandarımız sevgili Arzu sofrasındaki bütün lezzetleri misafirlerine tattırmak isteyen ev sahibi haliyle gördüğü her caminin içinden geçirmeye cehd ediyor. Urfa Ulu Cami'nin avlusunda buluyoruz kendimizi. Caminin yapılış tarihi 1175. Mevlana Halid-i Bağdadi'nin oğlu Şehabettin Ahmet'in (M. 1823) türbesiyle karşılaşıyoruz Camii Şerif'in haziresinde. Urfa'ya gidişimin en fazla onun dualarıyla olduğuna inandığım kalbi mümin zarafetine gark olmuş Gülçin ve arkadaşı Serpil bizi kahvaltıya bekliyor. Kahvaltımızı eder etmez Harran yoluna koyuluyoruz. Niyetimiz dünyanın en eski üniversitesinin olduğu, düzlüğü insana uhrevi bir ferahlık veren Harran Ovası'nı görmek. Ama en çok Şeyh Hayat el Harrani Hazretleri'ni ziyaret etmek heyecanlandırıyor bizi. Asıl adı Hayat bin Kays el-Harrani olan şeyh, 1185'te seksen yaşında vefat etmiş. İslam âleminde ölümünden sonra tasarrufu devam eden dört büyük zattan birisi olarak kabul ediliyor. Diğerleri Abdülkadir Geylani, Ma'ruf-i Kerhi, Ukayl el-Münbuci. Hayat el Harrani hakkında bilgi vermek isteyen yalınayak, yüzü kavruk çocuklar "abla tarihi anlatayım mı?" diyerek kuşatıyorlar bizi. Sultan Nurettin Zengi'yi Haçlılar'la savaşa teşvik edecek duacısı olan Hayat El Harrani Hazretleri'ni Milenyum haçlı seferleri esnasında ziyaret etmek olağanüstü etkileyici. Ağzımızın içinde bir dilimizin olduğunu unutuyoruz. Benim için çok önemli not: Feshane II. Boğaziçi Kitap Fuarı, organizasyon hatası olarak yazarları ve okuyucuları mağdur etti. Yeterli genişlikte bir mekan bulunamadığı için yayınevi tarafından imza saati iptal edildi. Beni bekleyen okurlarımdan özür diliyorum.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |