T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
İslam'ı anlama ve yaşama sorunu

Din, her asırda insan hayatına ve topluma yön veren bir değerler bütünü. Bu sebeple hiç bir toplumun ondan müstağni kalması mümkün değil. Bu realite bizim toplumumuz için de geçerli. Din eskimeyen, eksilmeyen bir cazibe merkezi. Dünyada her dile çevrilen ve en fazla satan bir kitap gurubu varsa hiç şüphesiz bunlar kutsal kitaplar. Amerika'ya yapılan saldırıların ardından terör ve İslam bağlamında bu dine yönelik bir ilgi artışı olduğu biliniyor. Bizim televizyonlarda da bu vesileyle terörü ve İslam'ı irdeleyen yayınlar yapıldı ve halen de yapılmakta. Ramazan ayının gelmesi ile birlikte İslam dünyasında dine karşı ilginin artacağı da bir gerçek. Bu sebeple önümüzdeki günlerde gazetelerdeki ve televizyonlardaki dini proğramlarda, dini yayınlarda bir artış olacak. İlk bakışta dini hassasiyeti olmadığını düşündüğümüz insanlarda bile İslam'a karşı bir ilgi doğacak. Problem bu ilginin doğru bilgilerle beslenip beslenmeyeceği.

Zannedildiğinin aksine dinin bütün kuralları kutsal metinlere dayanıyor değil. Bu, Müslümanlık için böyle olduğu gibi diğer dinler için de böyle. Din alimi dediğimiz kimselerin dini metinleri yorumlamaları dini kuralların şekillenmesinde önemli bir yere sahip. Söz konusu alimler bu yorumları yaparken farklı metodolojiler kullandığı gibi aynı dini metni farklı da anlayabiliyorlar. Dahası, bu alimlerin içinde bulundukları sosyal ve kültürel çevre, siyasi ve ekonomik şartlar ister istemez onların yorumlarına etki ediyor ve farklı anlayışların doğmasına sebep oluyor. Söz gelimi bizim toplumumuzdaki İslami anlayış ve uygulama ile farklı sosyal ve kültürel alt yapısı olan başka bir toplumdaki İslami anlayış ve uygulama arasında zaman zaman önemli farklar olabiliyor. Esasen bu yüzden hiç bir din tek mezhepli, tek yorumlu değil.

İslam dininde yapılan yorumlar modernleşme sürecine kadar klasik İslami anlayış ve uygulamalar dediğimiz bir yapı ortaya çıkardı. Ancak modernleşme sürecinde bu yorumlar önemli değişiklikler geçirmekte. Bu dinin sabit değerleri olmadığı anlamına gelmiyor. Ancak bu değerlerin uygulanma biçiminde günün şartları ışığında farklılıklar olabiliyor. İşte bu noktada din alimlerine önemli görevler düşüyor. Dinin sabit değerleriyle içinde yaşanılan sosyal ve kültürel çevrenin uyumunu sağlamak onların vazifesi.

Bu noktada çoğu kere karşılaşılan iki aşırı uç var. Ya dini değerler değil, belirli sosyal ve kültürel çevrenin izlerini de taşıyan klasik yorum kutsallaştırılıyor, değişmez kabul ediliyor veyahut da içinde yaşadığımız çevrenin empoze ettiği şartlara mutlak teslim olunup dinin sabit değerleri tahrip ediliyor. Günümüzde iki akımın da temsilcilerini görmek mümkün ve her ikisi de dini yaşamak noktasında önemli bir problem. Çünkü ne birincinin önerdiği İslam'ı bugün yaşayabilmeniz ne de ikincisinin önerdiği İslam'la sabit dini değerleri ayakta tutmanız mümkün. Bu çok teorik kalan girişin daha iyi anlaşılabilmesi iki uç noktadan örnekler vermekle mümkün olacak. Onu da izninizle gelecek yazılarımızda yapalım.


26 Ekim 2001
Cuma
 
M.AKİF AYDIN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED