T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"Saadet"in beyni yavaş çalışıyor!..

Türkiye gibi ülkelerde, bir gerçeği ilk seslendiren olmak, daima problem yaratır..

ABD'ye yönelen terörist saldırılar ertesindeki tartışma ortamında, benim başıma da, gerçeği ilk seslendirenlerin başına gelenler geldi..

Sorun bir "Uygarlıklar Savaşı" veya "İslam'la Batı'nın Savaşı" gibi sunulunca, ne dedim, ne yazdım?

-Erbakan neden konuşmuyor, susuyor, diye yazdım, televizyon kanallarında konuştum..

Çünkü, "Siyasal İslam"ın Türkiye'deki temsilcisi olan "Milli Görüş" ve bu hareketin doğal lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan, "Siyasal İslam ile demokrasinin kaynaşması" sürecinin en kesin kanıtlarıdır..

Ayrıca bu hareket, "Siyasal İslam" ile "şiddet"in ve "terör"ün birbirlerine çok yabancı olabileceklerini de kanıtlamıştır..

Erbakan'ın kurduğu partiler, defalarca kapatılmıştır.

Erbakan Başbakanken, demokrasi-dışı 28 Şubat post-modern darbesine hedef olmuştur.. Ama bu darbeyi de, "Devlet zarar görmesin" diyerek, kabullenmiştir..

Erbakan'ın seçmen kitlesinin çok hassas bir konusu olan "başörtüsü", evrensel özgürlük kavramı hiçe sayılarak derin-devlet tarafından ele alınmasına rağmen, Milli Görüşçüler, bunu da "kuzu kuzu" kabullenmişlerdir..

Neticede, Erbakan "siyasi yasaklı"dır da..

Ve ona yakın olanların kurduğu Saadet Partisi de, onun öğrencilerinin kurduğu AK Parti de, siyasi mücadelelerini, daima "hukuk ve demokrasi" çizgisinde sürdürmektedirler..

Türkiye'de kendilerine karşı uygulanan adli ve fiili durumları, İslam ülkeleri toplantılarına değil, Avrupa İnsan Hakları Divanı'na götürmektedirler..

Yani "Taliban"ın, "Bin Ladin"in, "Suudi Arabistan"ın temsil ettikleri siyasal İslam ne ise, "Milli Görüş'ün ve Erbakan'ın" temsil ettiği İslam, onun tam tersidir..

"İslam kardeşliği" kavramı duygularda, yürekte her zaman vardır, var olacaktır..

Bu açıdan her Müslüman Türk, elbet Amerikan bombalarına hedef olan Afganlılarla "kalben" yakındır..

Ama "siyaseten", Türkiye de, Erbakan da, Milli Görüş de, Batı'ya yakındır..

Batı yenilirse, Türkiye de yenilmiş olacaktır..

Türkiye Cumhuriyeti'nin, "Terörizme Karşı Global Savaş"ta, Taliban'ın veya Usame Bin Ladin'in yanında olması mümkün değildir..

Neticede Erbakan'ın veya Saadet Partisi'nin siyasi varlık sebepleri, "dinî değil siyasi"dir.. Ve bu varlığın teminatı, Batı'nın demokratik gelenekleri ve kurumlarıdır.

Ben bu sütunda hep bunları yazdım.. Mümkün olan her platformda bunları söyledim..

Ve kendini bilmez bazıları, bu düşüncelerin sahibini "Amerikancı" falan ilan etmeye kalktılar..

Şimdi Erbakan'a yakın Saadet Partililer de, oldukça gecikmeli, benim bir ay önce söylediklerimi söylüyorlar.. Son olarak Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Bekaroğlu, "İslam'ın görüntüsü Taliban değildir.. Örnek, Milli Görüş ve Erbakan'dır" diye açıklama yaptı.. S.P. Milletvekili Zeki Çelik de, "Nelson Mandela, İzzet Begoviç, Erbakan gibi isimler birarada, Afganistan krizinde aracı olabilir" demiş..

Erbakan adına bu kadar gecikmeli açıklanan gerçekler, aslında Saadet Partisi'nin düşünce hantallığını göstermiyor mu?

ŞAKA

Katırın cilvesi..

Unuttuğumuz öz-deyişler çıkıyor karşımıza.. Bazılarını birlikte hatırlayalım..

-Katıra cilve yap demişler, çifte atmış..

-Herşeyin erkânı vardır, oduna gidenin urganı vardır..

-Davacın kadı ise, yardımcın Allah olsun..

-Bir koyuna da, bin koyuna da bir çoban gerek.

-Eşeği dama çıkartan yine kendi indirir.

-Sen yolcu, ben hancı iken elbet birgün buluşuruz..

-Tahtadan maşa, eşkiyadan paşa olmaz.

KIBRISKOLİKLİK

NATO kafa-nato mermer!..

Nasreddin Hoca'nın hikayesindeki gibi iç ve dış politikamız..

Hani Hoca, sakatatçıdan ciğer alırken, bununla yapılacak yemeğin tarifini de alıp, bir kağıda not etmiş..

Ciğeri evine götürürken, bir kuş gelip kapmış.. Veya bir kedi kapmış ciğeri..

Hoca, ağzında ciğerle kaçan hayvanın arkasından, ciğer yahnisinin tarifi olan kağıdı sallayıp, bağırmış..

-Ciğer sende olsa da, tarifi bendedir!..

Mesela bizim Kıbrıs politikamız da böyle..

Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı, yani AB'nin Başbakanı Romano Prodi, dün Lefkoşe'de bir açıklama yaptı..

-Kıbrıs sorununun çözümü, Kıbrıs'ın (Rum Kıbrıs) Avrupa Birliği üyeliği için ön şart değildir. Kıbrıs'ın AB üyelik görüşmeleri tamamlanıncaya kadar, Kıbrıs'lı Türkler çözüme katkıda bulunma fırsatına sahip.. Ama Kıbrıs'lı Türkler Birleşmiş Milletler'in çözüm bulma çalışmalarına katılmıyorlar.. Bunu üzüntüyle karşılıyoruz..

Anlamıyor musunuz? Yunanistan'dan sonra Rum Kıbrıs da Avrupa Birliği'ne giriyor..

Türkiye hem giremiyor, hem de Türk Kıbrıs'ı Filistinleştiriyoruz!..

Ama, "elimizde ciğer tarifesi veya 1959-60 antlaşmaları var" diyoruz..


27 Ekim 2001
Cumartesi
 
MEHMET BARLAS


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED