Her yıl olduğu gibi bu yıl da Cumhuriyet Bayramı, devletin kafasının, "cumhur" konusunda ne kadar karmakarışık olduğunu ortaya koydu. Bunu, en dışa açığından en içe kapanığına kadar dizi dizi bayram mesajlarından anlamak mümkündür. Türkiye'nin, neden hem İsa'ya hem de Musa'ya yaranamadığını çözmek için, bu mesajların herbiri bir baş çeken muhtevalarına bakmak yeterlidir.

Burası, akşam Brüksel'e bilet alıp havaalanına giderken yarı yoldan çevrilen; sabah da kendisini Anıtkabir'de Atatürk'le dertleşirken bulan kararsız insanlar cemaatidir.

Aradan 78 yıl geçmiştir ama bu ülkenin elinde hâlâ, herkesin güvenebileceği ve herkesin kullanabileceği bir pusula olduğunu söylemek zordur.

Böyle olduğu içindir ki, ülke insanları öbek öbek çözümsüz sorunlarla boğuşup durmaktadır.

Cumhuriyetin 78. yılı kutlanırken, herbir kesimi ayrı bir derde gark olmuş cumhurun içinde bir bölüm de yine "başörtülü vatandaşlar"dı. 11 Eylül'den sonra gündemden düştü ama İlahiyat Fakülteleri'ndeki başörtüsü sorunu her zamankinden daha sert tedbirlerle uygulanmaya devam ediyor. Üstelik bu yıl, yasak kervanına 17 Eylül'den beri Ankara İlahiyat Fakültesi de dahil edildi. Marmara İlahiyat ve diğer İlahiyatlar'daki yasak da zaten devam ediyor. Birkaç gündür, hem Marmara hem de Ankara İlahiyat'taki öğrencilerle görüşüyorum. Sessiz, ölçülü, ahlaklı, kişilikli direnişlerini tavizsiz sürdürüyorlar ve "Neden?" diye soruyorlar. "Neden, bu ülkede başörtüsü ile okumak suç?"

Cevabı belli. Korkulardan.... Türkiye'deki irili-ufaklı her türlü farklılıktan çekinenlerin zihninde büyüttüğü korku, binlerce İlahiyat Fakülteli'yi, onbinlerce başörtülüyü temel haklarını kullanmaktan mahrum ediyor. Eğitim sistemi içindeki kalite ve bilimsel üretimlerini ispatlamış İlahiyat Fakülteleri başka hangi gerekçeyle yasaklı okullar haline getirilebilir?

İşte bu ortamda, Genelkurmay Başkanı ola ki, unutulmuştur diye bir kez daha "kararlılıkla", 28 Şubat'ın "gerekirse bin yıl" süreceğini ilan ediyor. Dahası, "Bazı şeyler 28 Şubat'la rayına oturdu. Bizdeki Bin Ladin destekçilerinin bir kısmı da 28 Şubat'tan sonra vazgeçtiler" diyerek korku ve endişeler üzerinde kuleler inşa etmeye devam ediyor. Doğrusu 28 Şubat'ın, kredibilitesi bu kadar düşmüşken Genelkurmay Başkanı tarafından ihyaya çalışılması kaygı verici bir durumdur.

Ayrıca, 28 Şubat'a atıfta bulunulup sarfedilen "Dünyada herkes, Türkiye'deki laiklik modelini övgü konusu yapıyor" sözleri de 11 Eylül sonrası dünyada beliren otoriterleşme eğilimine Türkiye'nin ne kadar yatkın olduğunun bir işaretidir.

Dünyanın övgüler yağdırdığı demokrasisiz, siyasetsiz laik Türkiye modeli midir?

"Herkes", 11 Eylül'den sonra Türkiye'nin ne kadar haklı olduğunu falan anlamadı. Anlaşılan, hem ulusal hem de uluslararası planda farklılıklara tahammül edilmedikçe ve hukuk ihlalleri sürdükçe Amerika'nın da ve sözgelimi Türkiye'nin de rahat huzur bulamayacağıdır.

Bu cümleden olarak, vatandaşlarını "irticacı, bölücü, laik vs.", öğrencilerini "başı açık, başı kapalı ", siyasetçilerini de "yasaklı-yasaksız" diye fişleyen zihniyetlerin de akıllarını başlarına toplama zamanı gelmiştir.

İçinde totaliter eğilim taşıyan herhangi bir şeyin dünya tarafından anlaşıldığını ummak fazla iyi niyetli bir yaklaşımdır.

Aynı dünya; İlahiyat Fakülteleri'ndeki yasağı, ülkenin bir bölümüne kültürel haklar verilmemesini, ifade özgülüğünün kısıtlanmasını, evrensel demokrasi kriterlerine karşı direnilmesini anlayamıyor.

Genelkurmay Başkanı ayrıca büyük bir çelişkiyi ilan etme pahasına, "MGK'da tam demokrasi var. Çünkü, orada 312 yok" diyor. İşte dünya, bu maddenin ülkenin MGK dışında kalan topraklarında olmasını da bir türlü anlayamıyor.

11 Eylül'den; 28 Şubat'ın eksiklerini tamamlamak için vazife çıkarabilmek pek mümkün görünmüyor.

MUSTAFA KARAALİOĞLU

Künye

Temsilcilikler

ReklamTarifesi

AboneFormu

MesajFormu