T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Türkiye'ye özel DEMOKRASİ
BONNE POUR LA TURQUİE

Vaktiyle Türkiye'den Avrupa'ya doktora yapmak için talebeler giderdi. Bu talebelerin çoğu, zengin çocuklarıydı. Doktora diplomasını sadece perestij için almak isterlerdi.

Batı üniversiteleri ve bilhassa İsviçre ve Fransa üniversiteleri, bu tip talebelere, hatır için veya bir menfaat karşılığı, doktora diploması verirlerdi. Ancak bu diplomayı verirken, üniversitelerinin perestijini korumak için, diplomanın başına bir not koyarlardı:

Bonne Pour Orient... Yani sadece Şark için geçerlidir... yani sadece Türkiye'de geçerli bir diplomadır.

Batı'nın Türkiye'ye bakışı çoğu zaman bu pencereden olmuştur. Ancak, Batı'nın bize bakışından çok, Türk entelektüellerinin Türkiye'ye bakışı da, bu gözlükle olmuştur.

Türkiye demokrasiye geçme ve serbest seçimler yapma kararı almak istediği zaman, önümüze bu engel çıkarılmıştır. Türk halkı henüz demokrasiye hazır değil...

1944-45 yıllarında, Türkiye'de serbest seçimlerin yapılması TBMM'de tartışılırken, rahmetli Ahmet Kerim İncedayı "Biz serbest seçim sistemini kabul edersek, bu Meclis'e Haso'lar, Memo'lar dolar" diyerek sert bir muhalefet yürütmüştür. O günlerde Türkiye'nin her yanında, Haso-Memo mitingleri yapıldığını bizim kuşağımız çok iyi hatırlar.

Ulusal Güvenlik Sendromu konusunu tartışmaya açan Sayın Mesut Yılmaz, bu konu hakkındaki fikirlerini açıklarken, "Türkiye'de Avrupa Birliği uyum kanunlarını çıkaralım dediğimiz zaman, evet kabul edelim... ancaaak..." demiş ve ilave etmiştir: "Türkiye'nin önünü tıkayanlar, böyle bir konuda ancak.. ancaak" diyenlerdir.

Sayın Yılmaz'ın ortaya koyduğu bu konu, fevkalade önemlidir. Ancak ne gariptir ki, bu kadar önemli bir tespit gazetelerimizin pek azında yankı bulmuştur.

İnsan haklarında yapılmak istenen iyileştirmelere, hürriyetlere yeni boyutlar kazandırmak isteyenlere karşı çıkanlar, hattızatında Türkiye'ye özel bir demokrasi istemektedirler. Onlar bu mantıkla bir Anayasa yapacaklar ve bunun önsözüne Bonne Pour La Turquie (Türkiye için geçerlidir) yazacaklardır.

"Bu Anayasa Türkiye için lükstür" diyen Başbakan'ın kafasındaki mantık budur. Her iyileştirme hareketinin karşısına çıkan insanların kafasındaki saplantı budur. Demokrasi Bonne Pour La Turquie...

Ne yazıktır ki, bu mantık, bu gerekçe hukuk anlayışımıza da yansımıştır.

Mesela, Refah Partisi'nin kapatılma davasında Sayın Başsavcı Vural "Bizim lailik anlayışımız Batı'daki laiklik anlayışından başkadır" demiş ve Türkiye'ye özel bir laiklik anlayışı tarif etmiştir.

Ayni şekilde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi verdiği kararda da laikliğin, Batılı manada İnsan Hakları Sözleşmesi'ndeki olduğu gibi değil, Türkiye'ye özel bir tarifini yapmıştır. Bu tarifte ortaya konulan fikir, Türkiye'deki laikliğin Türkiye'nin özel şartlarına göre anlaşılması, gerektiği şeklindedir.

Laiklik İnsan Hakları Sözleşmesi'ne girmiş bir şarttır. Bu şartın ülkelere göre değişeceğini söylemek suretiyle adeta, Batı'nın anladığı ve kabul ettiği manada bir laikliğin Türkiye'de kabul edilemez olduğunu beyan etmiştir.

Bu mantığı yürütür ve çeşitli sahalara uygularsak ortaya şu manzara çıkar:

Türkiye'ye özel demokrasi, Türkiye'ye özel insan hakları; Türkiye'ye özel bir anayasa... Yani her demokratik kurumun veya kanunun dibacesine Bonne Pour La Turquie yazılacaktır.

Soğukkanlılıkla düşünürsek, bu mantık Türk milletine bir hakarettir. Ancak hiçbir yazarımız, hiçbir hukukçumuz bu hakareti reddetmemiş, bilakis bu karara methiye yazmıştır.

Demokrasinin, insan haklarının, hürriyetlerin, neler olduğu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde açıkça yazılıdır. Ancaaak, diyerek evet amma diyerek bu kelimelerin anlamını değiştirmeye kalkışmak, sadece Türkiye'ye mahsus bir demokrasi icat etmek olur ki, bu icatla Türkiye Avrupa Birliği'ne giremediği gibi, Batı ailesinin bir üyesi de olamaz.

Maalesef Türkiye'ye özel deyimi, lugatlarımıza bile girmiştir: Alaturka kelimesi gibi... Hangi milletin lugatında kendi milletini küçümseyen böyle bir kelimeye rastlamak mümkündür?

Biz bir hareketi küçümsediğimiz zaman, alaturka deriz. Yunanistan'da, A La Grec diye küçümsenecek bir cümleye rastlayanımız var mıdır?.

Artık Türkiye'nin düşünürleri, enteller'i, kendi deyimleriyle alaturkalık'tan vazgeçmelidirler. Fakaat... ammaaa... diyerek Türk demokrasisinin önünü tıkamamalıdırlar.

Türkiye'de hakikaten bir Ulusal Güvenlik Sendromu varsa, bu sendromun oluşmasında, eveet amma... fakaat.. diyenlerin rolü büyüktür.

Al sana bir kaya...

Haspaya yakışıyor

Hikayeyi herkes bilir. Fakat yeri geldiğinde hatırlatmakta yarar vardır.

Hoca'nın biri kürsüde vaaz ediyormuş. Konu tesettür konusu. Yani hanımlarımızın, genç kızlarımızın nasıl giyinmesi gerektiğini anlatıyormuş.

Kızlarınızı başı açık sokağa çıkarmayın... Vücudunun mahrem yerlerini örtecek şekilde elbiseler giydirin... Hele hele mayo giydirip, bikini giydirip plajlara yollamayın. Akşam evlerine erken dönsünler. Diskoteğe felan gitmesinler..

Bu sırada cemaatten birisi ayağa kalkmış ve hocaya:

Evet hocam iyi diyorsun da, senin kızın bunların hepsini yapıyor...

Kürsüdeki hoca yutkunmuş ve biraz durduktan sonra:

Evet amma, bunların hepsi bizim haspa'ya yakışıyor...

Nereye dayarsan daya


3 Ağustos 2001
Pazartesi
 
CEVDET AKÇALI


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED