T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Samsun İlahiyat'ta Kur'an dersi

Türkiye'de sağlıklı dini gelişmeden rahatsızlık duyan bir merkez olsa da İslam'ın, temel kaynaklar, akıl ve bilim ışığında yorumlanmasını değil, his ve gelenek ışığında şekillenmesini, sloganlaşmasını istese bu merkezin dini ilimler sahasında yapacağı iki önemli tahribat vardır; bu ilimlerin öğretildiği merkezleri bozmak ve meydanı bilmeyenlere bırakmak için bu sahanın uzmanlarını halkın gözünden düşürmek. Kasten mi yapılıyor bilmiyorum, ancak son zamanlarda İlahiyat sahasında yapılan budur. Bir taraftan İlahiyat Fakülteleri'nin programları temel disiplinler bakımından hafifletiliyor, sulandırılıyor, diğer taraftan da özel seçilmiş bir kısım İlahiyat hocaları ön plana çıkarılarak halkımızın bu kurumlara duyduğu güven duygusu yıpratılmaya çalışılıyor. İlahiyat Fakülteleri adına konuştuğu izlenimi veren ve her çevreden tepki toplayan kimi İlahiyat hocalarını, dekanlarını dinleyen halkın bu kurumlara güven duyması mümkün mü? Zaman zaman şunu düşünmekten kendimi alamıyorum: Acaba İlahiyat Fakülteleri üzerinde külli bir plan var da halkın, özellikle dini hassasiyeti olan kesimin desteğini bu fakültelerden çekmek ve planı daha kolay uygulayabilmek için mi bu şekilde bir yıpratılma gündeme getiriliyor?

Bu alanla ilgilenen herkes açıkça görüyor ki İlahiyat Fakülteleri son 25 yılda dikkate değer bir ilmi performans ortaya koymuştur. Bu sahada yazılan kitapları, yapılan tezleri, Türkiye Diyanet Vakfı'nın çıkarmakta olduğu İslam Ansiklopedisi'ni, fakülte dergilerinde veya İslamiyat, İslam Araştırmaları, Divan ve İlmi Araştırmalar gibi ciddi mecmualarda yer alan makaleleri dikkate alırsanız İslami ilimlerin Türkiye'de ciddi bir atılım yaptığını görürsünüz. Medyada bu fakülteler adına konuşan kimi hocaların ilmi seviyelerine bakarak bu fakülteleri değerlendirmek yanlış olur. Belki de birçoğumuzun dikkatinden kaçan müsbet gelişmeler başlangıçta ifade ettiğim merkez tarafından farkedilmiş ve bunu durdurmak için bu fakülteleri sulandıracak ve itibar kaybettirecek tedbirler alınmıştır.

Bazılarının beni de komploculukla suçlayacağını biliyorum. Ama gelin de kimi İlahiyat dekanlarının ultra-modern yorumlarından sonra Samsun İlahiyat Fakültesi dekanının başlattığı uygulamayı farklı değerlendirin. Cihan Haber Ajansı'ndan arayıp da dekanın Kur'an dersinde İstiklal Marşı'nı ve Onuncu Yıl Marşı'nı da okuttuğunu, gereği gibi okuyamayanları Kur'an-ı Kerim'den sınıfta bıraktırmak istediğini söylediklerinde doğrusu önce şaka yaptıklarını sandım. Öyle ya bırakınız ders programını, dekanın böyle bir tasarrufa yetkisini, bırakınız Kur'an-ı Kerim'le İstiklal Marşı'nın karşı karşıya getirme talihsizliğini, bu marşlar üniversitelerde değil, ilköğretim okullarında öğretilir. Ciddi olduğunu söylediklerinde "Madem buralar ilköğretim okullarına dönüştü, sadece İstiklal Marşı veya Onuncu Yıl Marşı yetmez, her sabah 'Türküm doğruyum çalışkanım...' andını da okutmak, tırnak muayenesi de yapmak gerekir" dedim. Oldu mu tam olsun, değil mi ya...

Bu güne kadar karşılaştığım örneklerden çıkardığım bir sonuç var: Bu tür yorum ve uygulamalar genellikle ilmi kariyerinde "başarıyı" geç ve güç yakalayabilmiş kimselerde oluyor. Bu tipler önemli bir mevkiye geldiklerini düşündüklerinde arkadan gelen atletin son metrelerde büyük performans göstermesi gibi dikkat çekici davranışlar içine giriyorlar. Araştırdım Samsun İlahiyat Fakültesi Dekanı Sayın Osman Zümrüt de bu tipin dikkate değer bir örneği. "İslam'da Kamuoyu Oluşumu" konulu bir tezle 1967'de doktor olmuş, 1992'de doçent. 1998'de de profesör. Dile kolay doktorasını yaptıktan 31 sene sonra mesleğinin zirvesine çıkmış, Sayın Zümrüt. Yani son tura kadar hayli gerilerden gelen bir atlet.

Kitabın içeriği pek ipucu vermiyor ama Prof. Dr. Neşet Çağatay'ın yazdığı giriş yazısından çalışmanın bir İslam hukuku tezi olduğunu anladım. 1967'de doktor olan Sayın Zümrüt doçentlik için 25 sene neden beklemiş acaba dedim. Meğer değerli dekanımız üç defa İslam Hukuku'ndan doçentlik sınavına girmiş ve başarılı olamamış. O zamanki yasaya göre bir branştan en fazla üç defa sınava girilebildiği için dördüncüde branş değiştirip İslam tarihinden girmiş. Hayret edeceksiniz ama, doktorası, hocasının beyanına göre İslam hukukundan olan bu zat, bir girişte İslam tarihi doçenti olmuş. Güçlü dostları ve destekçileri olmak önemli bir ayrıcalık doğrusu. Fakat garibi şu ki doçent olduğu bu dalda Sayın Zümrüt'ün hiçbir eseri yok.

Osman Zümrüt doçent olmak için biraz zorlanmış ama, öyle tembel birisi değil, oldukça verimli bir ilim adamı. 1994'de yayımlanmış üç kitabı bunun kanıtı. 1. Kur'anı Nasıl Okumalı ve Okutmalı; 2. İslam Tarihinde Fetva Kurumu ve Fonksiyonu; 3. Tanzimat Döneminde Osmanlı Bürokrasisi. Doktora tezinden dekanın ihtisas alanını çıkaramayan bendeniz bunu yayımlanmış üç kitabından da çıkaramadım. Saygıdeğer hocamız Kuran ilimlerinde mi, İslam hukukunda mı yoksa son dönem Osmanlı tarihinde mi uzman? Bunlar o kadar farklı alanlar ki...

Doçentlikten sonra birden talihi dönen ve önce profesör, sonra da Samsun İlahiyat Fakültesi'ne dekan olan Zümrüt'ün yıldızı anlaşılan 1997'de çıkardığı iki kitaptan sonra parlamış. 28 Şubat süreciyle müşerref olduğumuz bu yılda Osman Zümrüt iki önemli eseri ilim dünyasına armağan etmiş. 1. Atatürk'ün İslam Dini Anlayışı; 2. Din-Müslümanlık-Şeriat-Laiklik. Ben ilim adamının zeki ve çalışkan, ama daha da önemlisi uyanık olanını severim. Son dönemlerde yıldızı parlayan kimi İlahiyatçılar'ın bu alanlarda kitapları olması sizce tesadüf mü? Bu kitapların ilmi değeri ayrı bir yazı konusu. Konu seçimindeki isabet Sayın Zümrüt'ün makamını hakettiğini ortaya koyuyor.

Benim burada üzüldüğüm iki nokta var. İstiklal Marşı'nın böyle bir istismara malzeme yapılması ve ucuzlatılması; İlahiyat Fakülteleri ve hocaları hakkında bir iki ayrı örneğe bakılarak kamuoyunda yanlış bir kanaatin oluşması. Bir de tabiatıyla böyle bir yoldan yükselmenin gençlere cazip gelmesi. Bu örnekleri gören kimi gençler düşünecekler ki öyle uzun boylu çalışmaya ne hacet; Atatürk hakkında sıradan bir kitap yazar, laiklik hakkında iki satır çiziktirirsem ikbal yolları önüme açılır. Nitekim açılıyor da. İlmin ve üniversitenin geleceği adına çok yazık...


1 Haziran 2001
Cuma
 
M.AKİF AYDIN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED