Taha Akyol'un yıllar öncesinden bir makalesi geldi aklıma durup dururken...

O meşhur türküyü yazısına başlık yapmıştı Taha Bey.

"Bir yiğit gurbete gitse,
Gör başına neler gelir?"
Ve sonra şunu söylüyordu yazısında:
"Eline kaleşnikof verirler..."

Vay canına, nasıl da unutmamışım! Afferin bana.

Dünya soğuk savaş dönemindeydi; iki kutuplu bir halde savrulmaktaydı.

Sovyetler Birliği dağılmamıştı,..

Almanya'da duvar yıkılmamıştı,..

Âlem henüz globalleşmemişti,..

Rahmetli dedem de, babam da hayattaydı,..

Hacı Murat denen 124'ler revaçtaydı,..

Tek kanallı televizyonumuz siyah beyazdı,..

Hergün, Tercüman ve Milliyet okurduk,..

Can Akbel'in Güne Bakış'ını izlemeden yatmazdık,..

Dinlerken uyuyakaldığım için transistörlü radyonun pili azalır, akardı ve radyoda Gecenin İçinden programında Orson Welles'in "Ben gençliğin ne demek olduğunu bilirim, ama sen ihtiyarlığı bilmezsin" şarkısı mutlaka çıkardı,..

İki kutuplu halde savrulan ve soğuk savaş dönemi yaşadığı söylenen dünyadan biz gençler, yeterince haberli olduğumuzu sanıyorduk ama bizim savaşımızın soğuk olduğu pek söylenemezdi; ılıktı bizim savaşımız, hatta sıcaktı; damarda kan kadar, mermi kadar sıcak,..

O zamanlar terör değil, "anarşi" deniyordu yaşananlara,..

Ve arkadaşlarımız üçer-beşer ölüyordu,...

1980 askerî darbesi henüz yaşanmamıştı, her nedense ve her ne demekse 'olgunlaşması' bekleniyordu,..

Birbirini vuran gençler, o şarkıda "Ay nov vat it iz tu bi yang..." diyen Orson Amca'nın ne demek istediğini anlamaya da, "Yapmayın etmeyin yavrum" diyen büyüklerini dinlemeye de hiç meyilli değillerdi,..

Bu yüzden olsa gerek, ne zaman o 'parça' çalınacak olsa, anlamını da veriyordu program yapımcıları,..

Ve bu yüzden bir yiğit gurbete gidince, Taha Akyol'un dediği gibi, eline silah veriyorlardı,..

Dedim ya, bunlar durup dururken geldi aklıma. Bir yerden o türküyü mü duydum ne...

Bugünlerde gurbete giden yiğitlerin eline ne veriyorlar, dikkat ettiniz mi?

Dahası, bugünün globalleşen dünyasında gurbet neresi, sıla neresi?

Motor arıza yapınca

Uçak havalandıktan onbeş dakika sonra pilot, yolculara bir duyuru yaptı:

"Bayanlar baylar, uçağımızın motorlarından biri bozulmuştur. Fakat korkacak bir durum yoktur. Uçuşumuzu üç motorumuzla sürdüreceğiz. Yalnızca yolculuğumuz bir saat kadar uzayacak..."

Yarım saat sonra pilot yeni bir duyuru yaptı:

"Baylar bayanlar, bir motorumuz daha bozuldu ama yine de korkmayın. Uçuşumuzu iki motorumuzla güvenli bir biçimde sürdürebiliriz. Yalnız uçuş süremiz bir saat daha uzayacaktır."

Bir müddet sonra pilotun sesi yine duyuldu:

"Üçüncü motorumuz da arızalandı. Fakat yine merak etmeyin, çünkü sağlam kalan tek motorumuzla uçuşumuzu sürdüreceğiz. Yalnız uçuş süremizin bir saat daha uzadığını söylemek zorundayım..."

Yolculardan biri hostesi çağırdı ve içtenlikle sordu:

"Sağlam kalan tek motorumuz da arızalanırsa, hep havada mı kalacağız?"

Fatma Demirdöven, Bütün Dünya

Borçlar

Ülkenin birikmiş borçlarını kapatmak için, yine borç alıyoruz.

Ana para, faiz, taksit, erteleme, borç takası vs. derken, borçlar çığ gibi büyüyor.

Bu yöntem, yani borcu borçla kapatmak neye benziyor, biliyor musunuz?

Gübreyi gübreyle temizlemeye.

Birincisi katı gübre, ikincisi sıvı.

Üretmeden

Birisileri İlber Ortaylı'yı fena kızdırmış. İlber Hoca, durmadan şu cümleyi tekrar ediyor: "Üretmeden tüketen toplum yoktur."

Eski derseniz

"Kapatılan Refah Partisi'nin eski Genel Başkanı Necmettin Erbakan, Anadolu gezisine çıktı. Elazığ'da gövde gösterisi yaptı..."

Kardeşim, daha önce yazmıştık ama anlaşılan görmemişsiniz.

Siz böyle haber yaparsanız, seyircilerden bazıları güler, haberiniz olsun.

Erbakan'a "Refah Partisi'nin eski genel başkanı" derseniz, biz de çıkar sorarız:

RP'nin yeni genel başkanı diye biri var mı?

MEHMET ŞEKER

Künye

Temsilcilikler

ReklamTarifesi

AboneFormu

MesajFormu