|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Hüsamettin Özkan'ın Başbakanlık koltuğuna oturması, Aydın Doğan'a ait gazetelerin yürüttüğü bir politika. Önce, Radikal'de manşet oldu. Bazı emekli askerlerin Hüsamettin Özkan'a sıcak baktığını bu gazeteden öğrendik. (31. 10. 2001-Radikal) Sonra, Milliyet'ten Hasan Cemal, emekli paşalardan birinin, eski Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla Ateş, diğerinin Birinci Ordu Komutanı Necdet Timur olduğunu yazdı. (1. 11. 2001- Milliyet) Özkan, sözkonusu haber üzerine liderine, sadakat gösterme fırsatını elde etti; "Ecevit ile geldik, onunla gideriz" dedi. Dün, baktık, bu defa da Hürriyet'e, Abdullah Gül konuşmuş: "Ecevit artık çekilsin, Özkan başbakan olsun." Özkan-Yılmaz ilişkisi
Hüsamettin Özkan, Yılmaz ailesinin, Turgut ve Mesut Yılmaz'ın çok yakını. Hani neredeyse Özkan'ın başbakan olması, Mesut Yılmaz'ın başbakan olması gibi bir şey. Öyleyse, acaba neden Abdullah Gül de onu tavsiye ediyor? Bu işi, sadece hemşehrilik (Kayserililik) ile izah mümkün değil. Özkan'ın önemli bir özelliğini, Parlamento'da, aynı sıraları paylaşırken keşfettim. Bütün milletvekilleriyle arasını iyi tutmaya çalışıyor. Birisi, Hac için iki üç kontenjan mı istiyor, hemen hallediyor; diğerinin seçim çevresindeki bir okula öğretmen tayini mi çıkacak, Özkan gene iyilik meleği sıfatıyla devrede. Bir milletvekilinin yakını işe mi yerleştirilecek veyahut bir randevu mu alınacak... Özkan her kapıyı açan şahane bir anahtar. Her partiden, ama özellikle muhalefet partilerinden çok sayıda milletvekili, ona şükran borçlu. Yumuşak ve sâkin tabiatıyla kimsenin nasırına basmıyor; kürsüye çıkıp hiç konuşma yapmıyor. Arka planda kalıp, Ecevit üzerinde kurduğu hâkimiyetten de yararlanarak, küçük büyük her problemi, o çözüyor. DSP ile kurulacak diyaloglarda da, Ecevit yerine hep Özkan devrede. Ecevit'e ulaşamayanlar, ulaşsalar bile meramlarını anlatamayanlar, Özkan'dan istifade ediyorlar. Zaten, Ecevit, daima Özkan'a danışıyor; onun tarafından yönlendiriliyor. Soruşturma önergesi
Hüsamettin Özkan hakkında bir soruşturma önergesi vereceğim vakit, durumu fark ettim. Recai Kutan'dan Abdullah Gül'e kadar öyle bir sempati ağı kurmuştu ki, elimi çabuk tutmasam, bu çemberi kıramayacak ve önergeyi vermek için gerekli imza adedine ulaşamayacaktım. Yanlış anlaşılmasın, Özkan'a bazı konularda siyaseten ihtiyaçları olmasına rağmen, Recai Kutan da, Abdullah Gül de dürüst davrandılar. Kutan "Madem imzaları toplamışsınız, buyrun verin önergeyi" dedi. Abdullah Gül de tereddüt göstermeden önergenin altına imzasını attı. Önergede, Hüsamettin Özkan hakkında çok ciddi iddialar mevcuttu. Özkan, iddiaları cevaplandırmadı; birkaç demagojik cümle ile cevaplandırdığı intibaını yarattı. Ama, daha sonra aynı iddiaları, -suç duyurusu olarak- DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel'e intikal ettirdim. Yüksel de, bizim sunduğumuz verilerden yola çıkarak, Özkan'ı suçlayan bir metin hazırladı, TBMM Başkanlığı'na teslim edilmek üzere, Adalet Bakanlığı'na gönderdi. Nuh Mete Yüksel'in suç duyurusunun ciddiye alınıp, yeni bir soruşturma önergesi ile Meclis gündemine getirilmesini beklerken, onun Ecevit sonrası başbakanlık koltuğuna oturtulması konuşuluyor. Ecevit'in (baba pozisyonunda) Hüsamettin Özkan'a el vermesini tavsiye edenlere, DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel'in raporunu okumalarını tavsiye ederiz. Nuh Mete Yüksel'in raporu
"...Bankalar Yeminli Murakıpları'nın tespitlerine göre, Medya İpek Holding AŞ ve Etibank AŞ'nin hisseleri, 3.6.1998 ve 6.7.1998 tarihlerinde, Cavit Çağlar'dan Dinç Bilgin'e devredilmiş gözükmektedir. Murakıplar, hisse devirlerinin kesin tarihlerini belirleyememekle birlikte, bu işlemlerin geriye doğru ve Hazine Müsteşarlığı'ndan gerekli izin almadan yapıldığı kanaatine varmışlardır. Ayrıca Etibank'ın, piyasa şartlarının üzerinde taviz vermek suretiyle, mevduat niteliğinde fon toplama kapasitesini devamlı kullandığı, buna mukabil, hâkim hissedar Medya Grubu'nu (Dinç Bilgin'i), bu grupla iş ilişkisi olan diğer grupları, hisse senedi alımı, yurtdışı depo, iş avansı, reklâm harcamaları ve benzeri adlarla devamlı fonladığı hususu da, murakıp raporlarında belirtilmiştir. Bankalar Yeminli Murakıplarınca yapılan hesaplar sonucunda, yalnızca zarar dikkate alındığında, (30.9.1999 tarihinde toplam zarar 97 trilyon; 30.6.2000 tarihiyle toplam zarar 313 trilyon 590 milyar TL'dir) Etibank'ın, bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabulüne devam etmesinin, büyük risk doğuracağı anlaşılmaktadır..." DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel, Murakıp raporlarının ve uyarılarının Hazine Müsteşarı Selçuk Demiralp ile Devlet Bakanı Hüsamettin Özkan tarafından dikkate alınmadığını şu cümlelerle, suç duyurusunda belirtiyor: "...Etibank'ın içinin boşaltılması süreci, 13.1.1998 tarihinde Etibank'ın Cavit Çağlar'a satışı ile başlıyor. Bu satış kanunsuzdur. Zira Cavit Çağlar'ın diğer bankası olan İnterbank, mülga 3182 sayılı Bankalar Kanunu'nun 64'üncü maddesi kapsamında, Fon'da bulunmakta iken, bu satış yapılmıştır. 4389 sayılı kanunun 7 ve 8'inci maddeleri çerçevesinde, Fon'a devredilen bir bankada, doğrudan veyahut dolaylı olarak % 10'dan fazla pay sahibi olan kişinin, bir başka bankada kurucu ortak olarak yer alması veyahut pay alması mümkün değildir. Nitekim, bu konuda, Etibank'ın Cavit Çağlar'a verilemeyeceğine dair Hazine Müsteşar Yardımcısı Osman Tunaboylu'nun olumsuz görüşü mevcuttur. Etibank'ın soyulmasında ikinci aşama bankanın Cavit Çağlar'dan Dinç Bilgin'e geçmesi ile gerçekleşmiştir. Murakıp raporları, hisse devirlerinin geriye dönük ve fiktif olarak yapıldığını, devir için Hazine'nin izninin gerektiğini, belirtmesine rağmen, Hüsamettin Özkan, alınması istenilen tedbirlere onay vermeyerek, "B grubu hisseleri ile ilgili olarak, Nergis Grubu şirketlerinde aydınlatıcı ve ayrıntılı inceleme yapılması" gibi bir notla olayı geçiştirmiş, bundan sonra da, yasaya aykırılık ve banka soyulması devam etmiştir. Bankalar Murakıpları'nın hazırladığı, mali bünyedeki zaafı belirten ve bankanın Fon'a devrini isteyen raporlar da değerlendirilmemiştir. Banka ancak 27.10.2000 tarihinde, Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu'na devredilmiştir. Ancak bu arada zararlar büyümüş, 97 trilyon liradan (3.6.2000 itibariyle) 313 trilyon liraya çıkmıştır. Büyük Atatürk'ün ülkemizi kalkındırmak amacıyla büyük heyecanlarla ve ulvi gayelerle kurduğu bu milli müessesemiz (Etibank) bir avuç sömürücünün doymak bilmeyen iştahına ve insafına terk edilerek yok edilmiştir." Meclis Başkanı ne yapıyor?
Nuh Mete Yüksel, suç duyurusu raporunda, Halk Bankası ve Egebank'ta da Hüsamettin Özkan'ın ihmallerini gözler önüne seriyor. Acaba bu suç duyurusu Adalet Bakanlığı'ndan Meclis Başkanlığı'na intikal etti mi? Ettiyse, Meclis Başkanı nasıl bir işlem başlattı? Baksanıza, unutkanlıkla malûl bazı emekli askerlerimiz veyahut bazı muhalefet milletvekillerimiz, Hüsamettin Özkan'ın başbakanlığını konuşur oldu. Abdullah Gül bile, AK Parti'nin iktidara gelmesi ve erken seçim yapılması için gayret edeceğine, Ecevit'e göre ehven-i şer bulduğu bir ismi (Hüsamettin Özkan'ı) ön plana çıkarıyor. Kim bilir belki de hükûmet biran önce yıkılsın diye siyasi manevra yapıyor. Tabiî herkes bütün bunları iyi niyetle söylüyor. Zira, Özkan'da şeytan tüyü var. Berlusconi
Bu arada, "www. havadis. net"sitesine bakarsanız, bizim bir süre önce yazdığımız gibi (1), Yılmaz ailesinin, Berlusconi modelini uygulamaya soktuğunu görürsünüz. Medya imparatorluğu, Berlusconi'yi, İtalya'da başbakanlık koltuğuna taşımıştı. Turgut Yılmaz'ın, Aydın Doğan ile Milliyet'in pazarlığını yürüttüğü, Yılmaz'ın adamlarının hem matbaa binalarını gezdiği, hem de merkezde mali işleri denetlediği haberi yukarıda adı geçen sitede yer aldı. Mesut Yılmaz, galiba medya desteği ile bile başbakan olamayacağını anladı; Aydın Doğan ile birlikte, Hüsamettin Özkan'ı ön plana çıkarıyorlar. Özkan başbakan, Yılmaz ekonomiden sorumlu bakan; sonra da Cumhurbaşkanı. Umudunu kaybeden imparatorluklar için, hiç de kötü bir formül değil. Abdullah Gül iyi niyetle, Özkan'ın başbakanlığını tavsiye ededursun, tilkiler iş başında; çaktırmadan, politikayı dizayn etmeye çalışıyorlar. Herhalde Gül, böylesine sıradan, böylesine ayak üstü sarfedilmiş bir cümlesinin neden önemsendiğini, niçin gazetede büyütüldüğünü de anlayamamıştır. Büyütüldü, çünkü, çizilen stratejiye uygun düşüyordu. Dipnot (1): 4 Eylül 2001 tarihli Yeni Şafak'ta yazdığım makale: "Ankara kulislerinden Bodrum'a sızan bilgilere göre, önemli bir siyasetçimiz, kardeşi vasıtasıyla, gizli medya patronluğuna soyunmuş. İtalyan Başbakanı Berlusconi örneği, bu siyasetçi aile açısından öğretici olmuş. "Kamuoyu araştırmalarında %5'in altında çıkan oy oranı, medyadan gelen nefesle yukarı doğru çekilebilir" diye düşünenler, Cumhurbaşkanlığı seçimleri için ayrılan "yedek akçe"leri, şimdilerde, medyanın bir bölümünü satın almak için kullanıyormuş. Duyduklarımız doğru ise, medya el değiştiriyor, ama, aksine mesele, siyasetçinin de işe bizzat karışmasıyla, daha da vahim bir hal alıyor."
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |