T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Hasankeyf kurtuldu mu?

Dicle Nehri üzerinde yapılması planlanan ve tamamlandığında tarihi Hasankeyf kentini sular altında bırakacak olan Ilısu Barajı'nın yapımcılarından İngiliz Balfour Beatty şirketi projeden çekildiğini açıkladı.

Bu ne anlama geliyor?

Bir açıdan, sadece Türkiye için değil, bütün dünya açısından bir tarihi ve kültürel değer olan 10 bin yıllık Hasankeyf kentinin sular altında kalması şimdilik engellenmiş oluyor.

Barajın yapımını üstlenen uluslararası konsorsiyumu oluşturan şirketler için Balfour Beatty'nin kararı büyük önem taşıyor.

İngiliz şirketi, arkasında kendi devletinin garanti olacağı projenin dinamosu olarak nitelendiriliyordu.

Ayrıca barajın ana inşaatı ile ilgili işlerin taşeronluğunu Balfour üstlenmişti. Bu konsorsiyumun içinde İtalyan İmpreligo, İsveçli Skanska'nın yanısıra, Nurol, Kiska ve Tekfen adlı Türk şirketleri de bulunuyor.

İngilizler'in çekilmesi ile konsorsiyumun çökmesi kaçınılmaz hale gelecek.

Zaten İsveç şirketi, çevresel, toplumsal nedenler ve uluslararası NGO'ların (Hükümet dışı kuruluşlar) baraja ilişkin kaygıları nedeniyle çekilme kararı almıştı. Ama yine de ötekiler, Balfour Beatty'nin ya da şirketin inşaatta kullanacağı 200 milyon sterlinlik krediyi garanti edecek olan İngiliz hükümetinin kararını bekliyorlardı.

Şimdi Türkiye ya Balfour Beatty yerine yeni bir yüklenici bulup konsorsiyumu canlandırma yoluna gidecek, ya da yeniden ihale açacak.

Şirketin kararını açıklamasından sonra bir açıklama yapan Türkiye'nin Londra Büyükelçiliği, Balfour'un projeden çekilmesinin inşaatı durdurmayacağını, porojenin aynen yürüyeceğini duyurdu.

Buna rağmen, üstelik de dünyanın bu krizli ortamında bu işlerin kolay olmayacağını söylemek gerekiyor.

Hasankeyf'in belirsiz bir tarihe kadar kurtulduğunu söylemek bu açıdan mümkün.

Tabii devlet, dünyadaki genel eğilimlere kulak verip, en azından konsorsiyumdan çekilen şirketlerin çekilme gerekçelerini dikkate alıp, projede Hasankeyf'in kurtarılmasına yönelik değişiklikler yapabilse mesele kolaylaşır.

İlk açıklamada bu tür bir niyet sezilmiyor. Devletin aynı projede ısrarcı olacağı anlaşılıyor.

Buna karşılık, daha önce projeden çekilen İsveç şirketi Skansa'nın sözcüsü Thor Krussel, şirketinin artık toplum ve çevre yararına olmayan projelere katılmayacağını, bundan sonraki çalışmalarında da 'halka ve çevreye özen gösterme ilkesine titizlikle uyacağını açıklamıştı.

Balfour Beatty'nin de projeden çekilme gerekçesi olarak aynı hususları beyan etmesi oldukça dikkat çekici.

Türkiye devleti ise hâlâ kâr amaçlı şirketlerin bile gözetmek zorunda kaldıkları ilkeleri, endişeleri dikkate almadan, projeyi olduğu gibi gerçekleştirebileceğini sanıyor.

Balfour Beatty'nin projeden çekildiğini açıklaması işte asıl bu açıdan önemli…

Hatta bu kararın, bu tür alt yapı projeleri için yeni bir dönüm noktası oluşturduğu söylenebilir.

Ilısu Barajı gibi, çevreyi ve o çevrede yaşayan insanları yakından ilgilendiren projeler yapılırken;

O yöredeki halka her aşamada bilgi verilip onların da mutabakatı sağlanmadan, yani açıklık politikası izlenmeden,

Yatırımdan etkilenecek topluluklar için, onların da görüşlerini alarak bir iskan politikası oluşturmadan,

Kamulaştırma bedellerini hakkaniyete uygun bir şekilde ve gecikmeksizin ödemeden,

Doğal, tarihi ve kültürel çevreye zarar vermeden,

Suyun kirlenmesine karşı tedbirler almadan,

Artık bu tür yatırımları gerçekleştirmek neredeyse imkansız hale geliyor.

Bu açıdan gerek Türkiye'deki çevreciler ve Hasankeyf'i kurtarmak için yıllarca çalışan örgütler, gerekse merkezi Londra'da olan Ilısu Barajı Kampanyası ve dünyanın her tarafındaki NGO'ların (Ilısu Dam Campaign) yürüttüğü çalışmalar sayesinde, bundan sonra belli uluslararası standartlara uymadan baraj ya da diğer alt yapı yatırımlarını gerçekleştirmek olanaksız hale geliyor.

Aynen insan hakları standartları gibi çevre ve o çevrede yaşayan insanlara yönelik standartlar oluşuyor.

Nasıl insan hakları ihlalleri bazı uluslararası mekanizmalar yoluyla izleniyor ve engellenmesi için çalışılıyorsa çevre konularında da böyle olacak.

Bir devlet, nasıl " ben kendi insanıma ağız tadıyla işkence yaparım kimse karışamaz" diyemiyorsa, "Hasankeyf benim toprağım, istediğim gibi tahrip ederim" diyemeyecek.

Ilısu Barajı durduruldu.

Şimdi sıra Munzur, Zap ve Çoruh vadilerindeki barajlarda.


15 Kasım 2001
Perşembe
 
KORAY DÜZGÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED